Evlilikte kadına yönelik şiddet üçlüsünün en şanssız ve çaresiz üyesi çocuktur. Çocuk doğduğunda beyaz, temiz ve lekesiz bir sayfa gibidir. Ancak daha sonra geçmişten gelen genetik aktarımlarla, bazen de dürtüsel anlık refleks olarak agresif davranışlar sergileyebilmektedir. Eğer bu davranışları ebeveyn görmezden gelirse ya da aynı davranışları kendileri de gösterirlerse, çocuk bu hareketleri sergilemeyi sürdürür. Çünkü ebeveynin bu tutumu, çocuğun gösterdiği davranışların onaylandığı anlamına gelir ve davranışın pekişmesini sağlar. Buna karşın ebeveynin onaylamadığı davranışlar, anlayacağı bir biçimde çocuğa anlatılırsa o davranışlar çocuk tarafından bir daha tekrarlanmaz ve unutulur.
Her yaştaki çocuğun büyümesini ve gelişmesini sağlıklı bir biçimde sürdürebilmesi ve mutlu, huzurlu ve başarılı bir geleceğe hazırlanması için kendisini güven içinde hissetmeye gereksinimi vardır. Bu yüzden, çocuğun bu gereksiniminin karşılanması için şiddet ve stresten arınmış huzurlu bir ortamda büyümesi gerekir. Ayrıca çocuğun olumlu duygular geliştirebilmesi için annesinin ve babasının kusursuz, güçlü ve güvenilir olduğu inancına gereksinimi de vardır. Evinde bu gereksinimleri karşılanamayan çocukların küçük yaşlarda evlerinden kaçtıkları ve sokak çocuklarının çoğunluğunun bu çocuklardan oluştuğu bilinmektedir.
Şiddet ortamının çocuk üzerindeki etkileri
Şiddetle sonuçlanan ebeveyn geçimsizliklerinden en çok etkilenen de yine çocuktur. Çocuk, annesi ve babası arasında geçenleri anlayamasa da hissetmekte ve bunlardan bebeklikten itibaren büyük ölçüde etkilenmektedir. Eğer bir bebeğe, ağlamaklı ya da öfkeli bir yüz ifadesiyle onu sevginizi anlatan güzel şeyler söylerseniz bebeğin ağladığını ama gülerek hoş olmayan bir şey söylediğinizde ise güldüğünü görürsünüz. Bu da bebeğin anne ve baba arasında geçen konuşmaları anlamasa da konuştuklarının yüz ifadelerine ve ses tonlarına yansımalarının bebeği nasıl etkileyebileceği hakkında fikir verir.
Aslında böyle durumlarda, çocukların duyguları ve gösterdikleri tepkiler onların cinsiyetine ve yaşına göre değişiklik göstermektedir. Olaya tanık olan kız çocuğu, büyüdüğünde ya annesi gibi her şeye boyun eğer ya da erkeklere karşı düşmanca duygular geliştirdiği için aile kurmaya uzak durur. Erkek çocuklar da yine babaya karşı düşmanlık duygularıyla büyür. Büyüdüğünde ise babasına karşı olumsuz bir tavır geliştirebilir. Bu yüzden konunun uzmanları, çocuğun bu tür etkilenmelerden korunması için olaylardan uzak tutulmasını önermektedirler. Çünkü bu tür olaylara tanıklık etmek, çocuklara yaşam boyu halledemeyecekleri sorunlar ve üstesinden gelemeyecekleri duygularla dolu bir gelecek hazırlamaktadır.
Yine bilindiği gibi büyüme-gelişme çağında, kız çocuk anneyi ve erkek çocuk babayı rol model alarak geliştirdiği davranışlarını, büyük bir olasılıkla evlilik yaşamına taşır ve bunları sergiler. Bu yüzden de zamanında dayak nedeniyle annesine üzülmüş ve babasına öfke duymuş olsa da, erkek çocuğun evlendiğinde eşini dövebildiği görülmektedir.
Annesinin babası tarafından dövüldüğü ortamlarda yetişen çocukların, anneye karşı acıma ve babaya karşı öfke duymaları olağandır. Bu duyguları taşımak ve hiçbir şey yapamamak bir çocuk için oldukça ağır bir yüktür. Bu gibi durumlarda çocuk, aynı zamanda annesinin güçsüzlüğünü ve babasının acımasızlığını fark eder ve onlara olan güvenini kaybeder. Bu durumda çocuğun annesine ve babasına güvenini kaybetmesi ise çocuğun kendisini yalnız ve çaresiz hissetmesine neden olur.
Çocuğun şiddete tanık olduğunda verdiği tepkiler
Aile içinde şiddetin gerçekleşme sıklığı, eşler arasında yaşanan şiddete çocukların bire bir tanık olması, çocukların evde yaşanan şiddetin farkında olması, eşler arasında yaşanan şiddette çocukların da şiddet görme durumu gibi değişkenlerle çocukların verdikleri tepkiler arasında sıkı bir bağlantı vardır.
Bu değişkenlerin varlığı ve düzeyine göre çocukların evde yaşanan şiddet anında ve sonrasında gösterdiği gözlenebilir olası tepkiler oldukça çoktur. Bağırma ve çığlık atma, ağlama, anne ve babayı sakinleştirmeye çalışma, akrabalardan ya da komşulardan yardım isteme, odaya saklanma, evden uzaklaşma, kardeşlerini koruma, şaşkınlık, bayılma, şoka gitme, anneyi ya da babayı destekleme ya da koruma, polisi arama, anneye aşırı bağlılık geliştirme, sık kâbus görme, insanlardan kaçma ve insanlara karşı güvensizlik, saldırganlık, kötü alışkanlıklar edinme, psikolojik gerileme, alt ıslatma, parmak emme, bebek gibi konuşma, dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon bozukluğu, her şeyden korkma, ani öfke patlamaları ve agresif davranışlar, duyarsızlaşma ve unutkanlık, okul başarısının düşmesi ve okula gitmek istememe, bitkinlik ve kaygı, asilik, huysuzluk, uyumsuzluk gibi tepkilerdir.
Şiddet ortamında büyüyen çocukların yetişkinliğe taşıdıkları
Şiddet ortamında yetişen çocukların en büyük şanssızlığı, çocuklukta yaşadıkları travmaların etkilerinin, onları yaşam boyu izleyecek olmasıdır. İnsanlara güvensizlik, insanlar arası ilişkilerde kopukluk, geçmişte yaşanılan eğitim sorunlarına bağlı nedenlerle iş yaşamında en aza razı olma, aile kurmada tereddüt, şiddet ve çocuklarına kötü örnek sergileme olasılıkları, aile içi şiddetin çok ciddiye alınması gerektiğini göstermektedir. Bu yüzden anne ve babanın, çocuklarının sağlığı ve geleceği için bir an önce kendilerini ve biri birlerini tanımaya çaba göstermeleri, aralarında başlayan sorunlara bir an önce çözüm bulmaları çocuklarının geleceği için zorunludur.
4 yorum
Elinize sağlık yine güzel bir yazı. Yazının düşündürdükleri; kadına yönelik şiddetle ilgili ne çok öğrenilecek şey var.
Saygılarımla
Çok teşekkürler.
Selamlarımla
Kadına yönelik şiddetle ilgili yazmış olduğunuz üçlü yazı için çok teşekkürler. Yazılarınızı okuduktan sonra bende kendime Fransız yazar Simone de Beauvoir’in “İkinci Cins” kitabini okumayı ödev verdim.
Saygı ve sevgilerimle
Kutlarım. Bu toplumun bir sorunu. Bunu sonlandırmak için her bireyin bir şeyler yapması gereğine inanıyorum. Başta kadın olarak annelerin çocuklarını yetiştirirken daha bilinçli davranması gibi.
Teşekkür ve sevgilerimle