Evrenin işleyişi ve akışı “doğal”dır; insan onu yapaylaştırmaya çalışıyor. Akıl, bilim ve düşüncenin insanlığa rehberlik yaptığını varsayarsak, günümüzde dünyada gelişen olayları yeniden düşünce süzgecimizden geçirmeliyiz.
Yeryüzünün “fiziksel” yönden sarsılmasını; fizikokimyasal yasalar açısından baktığımızda, sebepler zincirinin bir yansıması olarak yorumlayabiliriz.
Yeryüzünün biyolojik sarsılmasını, canlılar aleminin yasaları açısından baktığımızda, sebepler zincirinin bir yansıması olarak yorumlayabiliriz.
Yeryüzünün sosyal yönden sarsılmasını; insanlar arasındaki sosyal yasalar açısından baktığımızda, sebepler zincirinin bir yansıması olarak yorumlayabiliriz.
Akıl ve bilim, sebeplere göre düşünüp hayatı yönlendirme etkinliği olarak “zaman”a dokunur. Sebepler zincirine göre düşünce üretmeyen akıl ve bilim, fiziksel, sosyal, biyolojik sarsıntıların sonuçlarına göre düşünen toplumları üretme “kader”ini meşrulaştırır.
Artık kader, bu tür toplumlarda, sebepler zincirine göre evrensel yasalarını yaşayan doğal sistemin (kaderin), sonuçlara göre yorumlanan yapay bir sisteme (kaos) dönüşmesi, kaçınılmaz olarak sığınılacak liman hâline gelir.
Artık yaşadığımız zaman diliminde (çağdaş zaman dilimi) sonuçlara göre yöntemler geliştirip, nasıl? Sorularına cevap üretirken, sebeplere göre neden? sorularını sorarak bilimsel bilgi üreten bir jenerasyon/öncü kadro/bilim ordusu hazırlamalıyız.
Yapay sistemlerle (yeni dünya düzeni) sosyal (politik), biyolojik (pandemi), fiziksel (savaşlar) sarsıntılara sebep olan, yeryüzünü kirleten anlayışlardan, doğal sisteme evrilmek (Doğal Dünya Düzeni) kaçınılmaz görünüyor.
Yirmi yıla yakın bir süredir anlatmaya çalıştığımız Doğal Dünya Düzeni’nin bir paradigma olarak algılanması ve ayrıntılarının tartışılması adına kısa bir özet vermek isterim:
Bilindiği gibi evren, enerji ve maddeden oluşuyor. Evreni okuma gayretinde olan bilim insanları, fizikokimyasal alan olarak girdikleri etkinliklerde, yeni evrensel yasalar yakaladıklarında, isimlendirme ile bir bilimsel disiplin oluşturmakta ve etkinliklerini kurumsallaştırmaktadırlar. Bu durum enerji ve madde bağlamında her gün sayıları artma potansiyeli taşıyan bilimsel disiplinler olarak üretim süreçleriyle gözlenmektedir.
Canlılar alemini oluşturan insan, hayvan ve bitkiler evrenin biyolojik alanını oluşturmakta, bilimsel gelişmelere paralel olarak yüzlerce alt başlık olarak isimlendirilen biyolojik kökenli disiplinler kurumsallaştırılmaktadır.
İnsanlar arasındaki ilişkilerin bireysel ve kurumsal boyutlarını yansıtan, sosyal alana ilişkin sosyolojik, psikolojik, siyasi, hukuksal gelişmelerin çok yönlü ve çok boyutlu yapılanmaları bireysel ve kurumsal olarak yapılanmaktadır.
Tarihsel süreç içinde, insan hayatını kesintisiz etkileyen metafizik alan, sosyal alan bağlamında dinamik etkileşimiyle biyolojik ve fiziksel alanın yorumlanmasında birinci derecede yönlendirici parametre olmaktadır.
Metafizik bağlamında “din” sosyal alanın işleyişinde “temel dinamik” olmayı sürdürmektedir. Başka bir deyişle dinin, sosyal alan kapsamında etkinliğini sürdürme nitelik ve niceliğini “doğal” karşılamalıyız.
Ne var ki sorun, bilimin biyolojik, sosyal ve fiziksel keşifleriyle yakaladığı evrensel ilkeleri, dinin de evrensel ilkeleriyle bütünleştirecek bir “felsefe yapabilme” yöntemi geleneği üretebilme ya da üretememe sorunudur.
Bilim üretme metodolojisinde, “atomize” edilmiş bilimsel disiplinlerin, birbirinden bağımsız yorum alışkanlıkları, “Kuantum” yaklaşımının ürettiği “Dijital çağ”da, bütünsel işleyişini sürdüren evrenin doğal varoluşuna ters düşmektedir.
Fizikokimyasal alan, biyolojik alan ve sosyal alan dışında evrende başka bir alan olmadığı günümüzdeki bilimsel seviyeden baktığımızda yakalanabilir.
Yirmi yıldır anlatmaya çalıştığımız “tez”imiz, fiziksel, biyolojik ve sosyal alanla ilgili evrensel yasaların kesişmesinden üretilebilecek “bütünselliği yakalayan” ilkeler, Doğal Dünya Düzeni bağlamında çağdaş dünya insanına sunulacak “ihtiyaç” olan bir “paradigma”dır.
Fiziksel alanda uzaydaki yeni keşifler ve güncel olan yeryüzündeki afetler, biyolojik alanda moleküler düzedeki keşifler ve güncel olan pandemi süreci, sosyal alandaki savaşlar ve siyasi sarsıntılar, çağdaş insanın Yapay Dünya Düzeni’nden Doğal Dünya Düzeni’ne evrilmesini çağrıştıran sebepler olarak algılanmalıdır.
Yolumuz aydınlık olsun.
1 yorum
Kaleminize sağlık.
Bilimi putlaştıracak kadar ileri gidenler dünyayı yaşanmaz hale getirenlerdir. İtiraz, bilimin insanlığın sömürülmesinde hala kullanılıyor oluşu. Çözüm, bunun tersini ortaya koyacak beyinler yetiştirmekte.
Faydasız ilimden Allah’a sığınırım anlayışıyla yapıp ettikleri insanlığa iki dünya saadeti kazandıracak insanlara çok ihtiyacımız var.
Peki yetiştiremiyormuyz yoksa birileri engel mi oluyor , çarpım taplosu ezberletmeyi,periydik cetvel ezberletmeyi eğitim diye yutturanlar gibi yıllarca