Zenginin malında fakire hak tayin edilmiştir.
Zengin malının zekatını vermezse fakirin malıın gasp etmiş olur.
Desene zekatı verilmeyen mal müsadere edilebilir.
Müslümanların malları ve mahsullerinden ödedikleri verginin adı zekât ve öşürdür. Desene zekât meselesinde bile sınıfta kaldık. Bu müesseseyi bile kurumsallaştıramadık, hakkını veremedik. Zekâtlarımızı da çarçur ettik. Bugün temiz niyetli insanların zekâtları, amacı ve maksadının dışında kullanılır oldu. Çoğu uyanıklara ve istismarcılara da zemin hazırladık. Zekât klasik dönemin bir vergi düzenlemesidir.
Zekât devletin, toplumsal barışı kurmak, devlet olmanın gereğini yerine getirmek için topladığı bir vergidir. Bugüne kadar hep tartışıla gelmiştir. Zekât vergi midir? Yoksa vergi zekât mıdır? Bu konuda ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Yoksa zekât ve vergi ayırımı devleti kabul edip etmemekle ilgili midir? Peygamber döneminde zekâtın dışında vergi alınmış mıdır? Klasik dönemde ve günümüzde zekâtın fonlarını, dar ve geniş yorumlayanlar olmuştur. Öyle ki zekât vergisi ile cihat faaliyetleri sündürülmüştür. Bu faaliyetler içerisine bayındırlık, eğitim ve cihat (TSK) gibi pek çok faaliyetler girmektedir.
Zekâtın sarf yerlerine bakıldığında zamanın durumuna göre şekillenebilecek mahiyet arz etmektedir. Konu ile ilgili ciddi çalışmaların yapılması kaçınılmazdır. Bugün zekât konusunda yapılan çalışmaların ekserisi malumu tekrardan öteye de geçmemiştir. Desene zorunlu bir müesseseyi vicdanı yaptırıma mahkûm ettik. Desene Hz. Ebu Bekirlere yeniden ihtiyacımız var. Zekât vermeyenlerle savaş ilan etmişti. Demek ki zekât zorunlu bir yaptırımdır. Tarihi süreç içerisinde zekâtın adını değiştirip vergi dedik, vergi kutsaldır dedik, fakat yine de tutturamadık. (İNSAN SEVGİYLE DEVLET VERGİYLE AYAKTA DURUR)
Kur’ân’ı Kerim’de zekât ile ilgili 34 ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde de, umumiyetle “ zekât veriniz ” ifadesi anayasal mahiyetli genel norm niteliğindedir. Zekât klasik dönemin zorunlu ve en kapsamlı sosyal güvenlik araçlarından biri zekâttır. Dinî bir terim olarak zekât kavramı, belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir.
Fıkıh terminolojisinde ise zekât, Allah’ın belirli yerlere sarf edilmek üzere dince zengin sayılan kişilerin mallarından belli bir payın alınması işlemini ifade eder. Zekât emrinin hangi tür malları ve hangi tür tehlikeleri kapsadığı, özel norm niteliğinde yasal düzenlemeyle tafsilatlı olarak açıklayan ayet ise şöyledir: ” Sadakalar (zekâtlar); Allah’tan bir farz olarak fakirlere, miskinlere, zekât işinde çalışanlara, kalpleri İslâm’a ısındırılacaklara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara ve yolda kalmışlara aittir. Allah bilendir, hâkimdir.”
Zekât, İslâm dininin teminat altına alındığı 8 sınıf tabî ve sosyal nitelikli tehlikelerin giderilmesinde en temel kurumsal sosyal güvenlik araçlarından biridir. Zekât, sosyal güvenliğin finansmanında ister biyolojik ister iktisadi olsun her türlü tehlike ve sıkıntıya uğrayan bireylerin bu tehlikelerden kurtarılmasını hedefler. Bu bağlamda zekât ile günümüz sosyal güvenlik araçlarından sosyal sigortaların teminat altına aldığı sosyal risk grupları benzerdir. Zekât, İslâm’ın beş şartından biri olup sosyal güvenliği temin eden en kapsamlı araçlarından biridir. İslâm’ın bütçe gelirlerinin en önemli kısmını zekât fonu oluşturmaktadır. Zekât fonu, bu fonun kaynakları ve bu kaynaklardan ne kadar zekât alınacağı özel olarak ayrı ayrı belirlenmiştir. Hz. Peygamber (sav), her aşamada kurumsallaşmanın temellerini atmış ve böylece toplanan vergilerle devletin malî yapısının temeli oluşturulmuş, kamu harcamaları karşılanmış, ordunun ihtiyaçları giderilmiş ve ihtiyaç sahipleri korunup gözetilmiştir.
Peygamber site devletinde zekâttan başka vergi alınır mıydı? Beytülmalin gelirleri arasında zekât, haraç, cizye, öşür, fey, ganimet gibi gelir türlerinden bahsedilir. Bu ikili vergilendirme sistemi zamanla tek kalem altında toplanmıştır. Bu durum yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. (ZEKÂT MÂLÎ SİGORTAMIZDIR. ZEKÂT VERENE KAZANÇ, VERMEYENE UTANÇ OLUR.)
Zekâtla, toplumda sosyal adaleti sağlamak, zenginlerle fakirler arasındaki maddî ve hissî uçurumları kapatmak için adeta gelir dağılımı transferi yapılarak ekonomik denge kurulmuştur. Bu manada zekât, bir iktisadi değer transferidir. Bunun içindir ki, Kur’ân-ı Kerim’de ganimetlerin taksiminde bahsedilen ayette “ Ta ki, mal içinizden sadece zengin olanlar arasında elden ele dolaşan bir servet haline gelmesin” buyurulmuştur. Zekât fonunun kaynakları ve onun tahsis edildiği tehlike grupları ayrı ayrı belirlenmiştir. Bu kurumsal müessesenin havuzundan sekiz sınıf alt fon oluşturulmuştur. Her bir alt fonun teminat altına aldığı tehlikeler farklı farklıdır. Bu tehlike alanları belirlenmiş alt fonlar ise, sekiz tabî ve sosyal riski teminat altına almıştır. Bu manada zekâtın, dünya sosyal güvenlik sistemlerinin temelini de oluşturduğu söylenebilir. Ancak tarihte zekât belli bir zaman kurumsal bir müessese olarak zorunlu toplanmış, Hz. Osman’dan sonra önce bâtını mallardan isteğe bırakılmış daha sonraları da tamamen isteğe bırakıldığı onun yerine vergi uygulamalarına geçildiği anlaşılmaktadır.
Sonuçta bugün zekât hukukî yaptırım olarak isteğe/inanca bırakılmış bu manada sosyal yardım mahiyeti kazanmıştır. Öte yandan günümüzde zekâta fon kaynağı teşkil edebilecek gelir getiren yatırımlar daha da çeşitlenmiştir. Oysa tarihte daha çok tarım ürünlerinin zekâtı ön planda olmuştur. Bu bağlamda ülkemiz hala ekseri tarım toplumu olması, öşrün, sosyal yardımlaşma ve dayanışma gücünü hâlâ korumaktadır.
Sözlükte ” onda bir ” anlamına gelen öşür kavramı, dinî bir kavram olarak, Müslümanların zirai mahsullerinden alınan zekât vergisinin adıdır. Âşir böyle bir vergiyi tahsile memur olan kişiye denmektedir. Diğer bir ifade ile öşür, Müslümanların toprak mahsullerinden veya meyvelerinden alınan miktarı belirlenmiş sadakaların genel adı olarak tanımlamaktadır. Ayrıca bu kavram, onda bir ve katları oranında alınan gümrük vergisi için de kullanılmıştır. Müslümanlardan alınan öşüre, zekât , zimmilerden alınan öşüre* , harâc hükmü verilmiştir.
Kur’ân’da Kalem süresinde geçmiş devirlerdeki mahsullerden, fakirlere hiç bir hak tanımak istemeyenlerin bahçelerine gelen felaket geniş bir şekilde anlatılır. Böylece fakirlere ödenecek hakkın servet için bir emniyet olacağı, aksi halde servetin yok olup gideceği bilinci aşılanır. Yine Kur’ân-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde meyveler sayılır, ekinlerden bahsedilir ve bunlara şükür kabilinden Allah yolunda harcamaya teşvik edilir. Hz. Peygamber de öşür hakkında; ” Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova ile sulananlarda ise yirmide bir öşür vardır” (Buhârî, zekât 55) buyurmuştur.
Fakihler“….. sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak edin… ” Bakara 2/267) emrinin gereği olarak topraktan çıkan ürünlerden zekât veriniz anlamına geldiği görüşünde birleşmişlerdir. Öşür, tarım toplumlarında ziraat mahsullerinin zekâtı olup önemli bir sosyal güvenlik aracıdır. Günümüzde de hala önemini korumaktadır. Henüz ekseri tarım ülkesi olan memleketimizde öşür vergisi yaygın olmamakla birlikte yine de güçlü bir sosyal yardımlaşma tekniği olma özelliğini koruyabilmiştir. (TOPRAĞIN ÇIKARDIĞI MAHSÜLLERİN ZEKÂTINA ÖŞÜR DENİR. ZEKÂT FAKİRİN SERMAYESİDİR.)
Saygılarımla.