Gelişmemiş ülkelerde faizsiz bir ekonomik sistemin kurulabilmesi imkansız görülmektedir. Faize dayalı ilişkiler genelde yasa dışı olarak tefecilik şeklinde, yasal olarak ise bankacılık şeklinde ortaya çıkmaktadır. İddia edildiğine göre Dünya’da bankacılık sektörü dışında tefecilik şeklinde gelişen çok büyük bir piyasa vardır. Aslında bu iki sektör birbirini beslemektedir. Çünkü bankalara borçlanan; ancak borçlarını ödeyemediği için kredi yasağına giren birçok kişi çare olarak tefecilere başvurarak borçlardan kurtulmaya çalışmaktadır.
Bu durum insanları banka borçlarından biraz kurtarsa da sonrasında tefecilerin eline düşürmektedir. Tabii ki tefecilik yasal olmadığı için tefeciler de kendilerini garantiye almak için kendilerine özgü tedbirler geliştirdiler. Bu tedbirler halk arasında tefecilik mafyası şeklinde tanımlanmaktadır.
Tüm bu olumsuzlukların ana sebebi çarpık bir bankacılık sektörünün oluşmasından kaynaklanmaktadır. Dikkat edilirse ülkelerin gelişmişlik düzeyleri bankacılık sistemlerinin gelişmişlik düzeyleriyle bağlantılıdır. Gelişmiş ülkelerde faizler %1 ile %3 arasındadır. Borçlanma ve kredi faiz oranları arasındaki fark ise oldukça düşüktür. Aslında bankalar için önemli olan borçlanma ile kredi faizleri arasındaki faktır. Bir banka %2 faiz ile kredi veriyor ise %1 faiz ile de mevduat kabul ediyorsa, kar oranı %1’dir. Aynı banka %14 faiz ile kredi veriyor %13 faiz ile de mevduat kabul ediyorsa yine kar oranı %1’dir. Doğal olarak faizlerin düşürülmesi bankaların kar oranını düşürmez. Ancak döviz kurları üzerinden faizler düşünüldüğünde, TL cinsinden faiz oranı ile döviz cinsinden faiz oranları değişebiliyor. Bu yüzden faizler düşürülürken buna paralel olarak döviz kurlarının da düşürülmesi gerekmektedir. Çünkü döviz kuru yükseldiğinde düşük faiz uygulayan; ancak parası yüksek değer taşıyan ülkelerin faiz oranları yükselmektedir. Mesela 1 Dolar 10 TL olduğunda, 2 dolar faiz veren bir bankanın TL cinsinden faiz oranı 20 TL olur. Bu durumda iç piyasada faize yatırım yapan yatırımcılar paralarını Dolar cinsinde faiz uygulayan dışarıdaki bankalara kaydırmaktadır. Bu sorundan kurtulabilmek için döviz ve faiz oranlarını birlikte ele almak gerekmektedir.
Danimarka ve İsviçre gibi bazı ülkelerde ise bankalar eksi faiz politikası izlemektedir. Bu tür faiz politikası izleyen ülkeler genelde üretim hacmi yüksek ülkelerdir. Bu tür bir politika izlemelerinin ana sebebi ise paranın bankalarda kalması yerine yatırım ve üretime kanalize edilmesini sağlamaktır.
Peki faizlerin yüksek olmasının bankalara bir getirisi var mıdır? Bence yoktur aksine zararı vardır. Çünkü yüksek faiz ile bankanın kredi vermesi ve mevduat kabul etmesi bankalar için daha yüksek bir risk oluşturmaktadır. Çünkü yüksek faiz ile verilen kredilerin tahsili daha zordur. Ülkemizdeki yatırımcıların genel kar ortalaması %3 civarında olduğunu düşündüğümüzde, bu kadar yüksek faiz ile borçlanan yatırımcıların kendilerini yüksek bir risk altına soktukları açıktır. %8 civarında bir faiz ile borçlanan yatırımcının bankaya bu borcunu ödeyebilmesi için yaptığı yatırımdan en az %15’ye yakın kar etmesi lazım. Bu durum yatırımcıyı zora soktuğu gibi enflasyonu da yükseltmektedir. Doğal olarak yüksek faiz demek yüksek ekonomik risk demektir.
Ayrıca yüksek faizler maliyeti yükselttiği için yüksek faizle borçlanan yatırımcıların daha düşük faiz ile borçlanan ülke yatırımcılarıyla rekabet edebilmeleri de mümkün değildir. Bu ise reel sektörün başarısızlığına ve dış piyasada rekabet gücünün azalmasına sebep olmaktadır. Bu sorundan kurtulmak için bankaların geri dönüşümü daha kolay olan, denetimi yüksek düşük faiz oranlarıyla kredi vermeleri gerekir. Faizlerin yüksek olmasının bir sebebi de devletin aldığı stopaj ve bsiv vergileridir. Devletin bu tür vergilerle faizi yükseltmesi doğal olarak reel sektörü olumsuz etkilemektedir.
Faizlerin yüksek olması, yatırımcıyı üretime yatırım yapmak yerine paralarını bankalarda tutmaya teşvik etmektedir. Bu ise yatırım ve üretimin önündeki en büyük engeldir. Yatırım ve üretimin düşmesi aynı zamanda işsizliği de arttırmaktadır. Devlet faizleri düşürüp, üretimi teşvik eden ve kazancı vergilendirse işsizlikle beraber maliyeti de düşürecektir.
Faizlerin yüksek olması bankalara olan borçların tahsil edilmesini de zorlaştırdığı için davaların artmasına ve yüksek faizle birlikte ayrı bir ekonomik yük getirmektedir. Bu sorunun aşılabilmesi için banka faizlerinin gelişmiş ülkelerin faiz oranlarına çekilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yüksek faizler halkın sadece sömürülmesini değil uzun vadede ülke ekonomisini de daha büyük bir çıkmaza sürüklenmesine yol açacaktır. Şüphesiz ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki alt yapısı oluşmamış sistemlerde düşük faiz politikalarının da bazı riskleri bulunmaktadır. Özellikle ekonomisi zayıf ve istikrarsız ülkelerin dışarıdan borçlanma faizlerinin yüksek olması bu ülkelerin gelir dağılımını olumsuz etkilemekte zayıf olan ülke kaynaklarının faiz borçlarına ayrılmasına yol açmaktadır. Ekonomisi güçlü ülkelerin düşük faizler, zayıf ülkelerin yüksek faizler borçlandırılması uluslararası gelir dağılımındaki dengesizliğin esas sebebidir.
2 yorum
Yahu sanki faiz oranlarını ve döviz kurlarını belirlemek devletin veya birilerinin tekelindeymiş gibi bir yazı yazmışsın. Sebeplerle sonuçları birbirine karıştırmışsın. Bir ülke enflasyonu düşürmeden nominal faiz oranlarını düşüremez. Belirsizlik ve istikrarsızlık ise reel faiz oranlarının da yüksek olmasına yol açar. Döviz kurları da ülkenin üretim-tüketim dengesi ve fiyat istikrarına bağlıdır. Yani ülkenin üretim gücü artar ve reel sektör güçlenirse, yakın geçmişte olduğu gibi saçma sapan şeyler (ekonomide enflasyonist baskı varken MB politika faiz oranlarını düşürmek) yapılmadığı takdirde para piyasaları da istikrara kavuşur. Ülkenin en iyi işleyen kurumlarından biri olan bankacılık sektörünü suçlamanın bir alemi yok.
Döviz ve faiz politikalarını belirleyen çevreler elbette var, ekonominin belli merkezlerin etkisi altında kaldığını bilirsiniz. Devletlerin elbette ekonomik dengeleri koruma görevleri var ama ekonomik sistemin uluslararası aktörlerin etkisi altında olduğu da malumudur. Faiz politikalarını belirleyen iç ve dış dinamikler masum ekonomik sebeplerle açılanamaz.Dış tiçareti en güçlü olan Japonyo ve G. Kore’nin paralarının değeri çok düşüktür. Bu bir devlet politikası olabilir. Ama faiz Dünya Bankası ve diğer uluslararası güçlü bankaların faiz politikalarının faiz politikalarından etkilenirler.