İnsani değerlerden biri olan fedakârlık; bir kimsenin hiçbir çıkar ve karşılık gözetmeksizin, zorda olan bir canlıya yardım amacıyla zamanını, rahatını ya da parasını gönüllü olarak harcamasıdır. Bu canlı bir insan, bir hayvan ya da bir bitki olabilir.
Bu arada konu ile ilgili olarak bir martı ile yaşadığım bir anımı da paylaşmak isterim. Yaşadığım rezidans, denize oldukça uzak olduğu halde, çevremizde martılar var. Denizlerde artık yiyecek bulamadıklarından ya da yollarını kaydettiklerinden olsa gerek, yolları buralara düşüyor. Bazen de güçlü gagalarını pencere camıma vurarak bir şeyler istedikleri de oluyor.
Bir gün, bir yere gitmek için rezidanstan çıkmak üzereyken, kapıda yavru bir martı dikkatimi çekti. Yavrucuk beni görünce korktuğu için uçma çabasıyla kanatlarını çırpmaya çalıştıysa da bunu başaramadı. Yavrunun bir sorunu olduğunu düşündüğümden, onu birilerinin yardımıyla bir poşete koyarak kucakladım ve veterinere götürdüm. Tedavisi tamamlandıktan sonra konaklama, bakım ve tedavi borcumu ödemeye ve onunla bir anı olsun diye fotoğraf çektirmeye gittiğimde, yavrunun besinsiz kaldığı için uçamadığını ama tedaviden sonra sağlıklı bir halde uçurulduğunu öğrendiğimde çok mutlu oldum. Bu da benim için değerli bir ödüldü.
Çoğu kez annelerin çok fedakâr olduklarından söz edilir. Gerçekten de bir anne çocuğunu büyütürken; uykusuz kalır, tüm zamanını ona ayırmak için pek çok konfordan vazgeçer. Kendi söylemiyle yememiş çocuğuna yedirmiş ve içmemiş çocuğuna içirmiştir. Ancak bu yaptıklarını fedakârlık olarak adlandırmak doğru olur mu acaba? Çünkü, anne olmaya isteyerek karar veren bir kadın, çocuk sahibi olmakla zaten çekeceği zahmetlerin karşılığını peşinen almış oluyor demektir. Bunun karşılığında yaşadığı mutluluğa paha biçilebilir mi? Kaldı ki evladının içinden geçtiği büyüme gelişme sürecinin her evresinde, insanı hayran bırakan büyüme gelişme serüvenine tanık olmanın mutluluğu da yaptıklarına bir karşılığı değil midir?
Fedakârlık bağlamında hemşirelerin hemşireliği “fedakârlık” ile eş tuttukları görülmektedir. Oysa görev tanımı kapsamına giren işlerden hiçbiri gönüllü bir eylem değil, yerine getirmesi zorunlu mesleki bir sorumluluktur. Ayrıca hemşireliği meslek konumuna getiren ölçütlerden biri olan, verilen hizmet karşılığının para olarak hemşirelere ödenmesi de bunun bir kanıtıdır. En önemlisi de mesleğini isteyerek seçmiş olan bir hemşirenin, görev sorumluluğu bilinciyle verdiği hizmetlerin sonucunu hastasında görmesi, kendisini daha iyiyi yapmaya motive eden bir görev doyumu kaynağıdır.