Canlı yaşamın olduğu tek gezegen dünya gezegeni midir? Başka gezegenlerde de buna benzer canlı yaşam ve canlı varlıklar olabilir mi? Astronomi, kozmogoni ve kozmolojinin günümüz verilerine baktığımızda bize bu konuda kesin veya son bir şey söyleme potansiyelinden uzak olduklarını görüyoruz. Ancak filozofların kozmik akıllar, felekler (gökler), feleklerin cisimleri ve nefsleri düşüncesi, felsefe–astronomi ilişkisinin temelini oluştururken, başka gezegenlerde canlı varlığın var oluşunun metafiziksel argümanlarını da ortaya koymaktadır. Sonsuz bir evren, sayısız galaksi, gezegen ve yıldızlardan oluşan uzayda sadece üzerinde yaşadığımız dünya gezeninde yaşamın olduğunu söyleme imkânına sahip olmadığımız gibi, tersini iddia etmek de şu an için mümkün görünmemektedir. Şu var ki her konuda akıl yürüten filozoflar, bu konuyu da açıklığa kavuşturmak için derin bir çaba içerisine girmişlerdir. Kanaatimce yukarıda bahsettiğimiz kozmik akıllar düşüncesi de bu çabanın bir tezahürü olsa gerektir.
Astronomik araştırmalara baktığımız zaman, uzay çalışmalarıyla ilgili araştırmaların ve varılan sonuçların henüz emekleme çağında olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İzafiyet kanunu, evrenin genleşmesi, karadeliklerin bulunması, galaksilerin çokluğu, başka gezegenlerin ve uyduların keşfedilmesi gibi bilgileri bir tarafa bırakacak olursak, insanlığın şu ana kadar yapmış olduğu en önemli başarı belki de Mars’a bir uzay aracının gönderilmiş olmasıdır. Uzayla ilgili yapılan bütün araştırma ve çabanın sebebi insanlığın uzaydaki diğer gezegenlerin durumu ile birlikte buralarda bizden başka canlı varlıkların var olup olmadığının merak edilmesi varsa bunların ne tür canlılar olduklarının tespit edilmesidir. Gelinen noktada astronomi çalışmalarının verileri ışığında, bilimin bu konuda kesin bir şey söyleme durumunda olmadığını ifade etmek gerekmektedir. Bu meselenin felsefi olarak filozoflar tarafından âlemde dünyadaki canlıların dışında başka gezegenlerde canlı olup olmadığı tarzında özel olarak ele alınmadığını belirtmek gerekir. Ancak filozofların âlem tasavvuru, âlemin varlığı, canlılık, ruh, akıl ve nefs ile ilgili konularda verdikleri bilgilerden hareketle başka gezegenlerde canlı olup olmadığı ile ilgili kesin olmasa da bir takım bilgilere veya sonuçlara varılabileceği mümkündür.
Antik Çağ filozoflarından Platon, Aristo, Yeni-Platoncu filozoflardan Plotinus, Proclus ile İslâm filozoflarından Fârâbî ve İbn Sînâ’ya göre âlem ezelidir ancak ontolojik olarak Tanrı’dan sonradır. Tanrı’dan ilk sadır olan şey ‘akıl’dır. Akıl manevi ve düşünsel bir varlıktır. Akıl var olduktan sonra belli bir mertebeye göre uzaydaki maddi varlıklar olan diğer gökler, göklerdeki galaksiler her bir galaksideki gezegen, yıldız, uydu ve daha bilmediğimiz canlı – cansız, maddi – manevi diğer varlıklar meydana gelir. Filozoflara göre göklerin de sahip olduğu bir nefs vardır. Yani her bir gök küresinin akıl, cisim ve nefs olarak üçlü bir yapısı söz konusudur. Bu üçlü yapı, bütün bir mevcudatın (varlık) mertebe olarak ve belli bir düzen halinde ortaya çıkışının bir izahıdır. Hem var oluş düzeni için hem de mertebe olarak üzerinde yaşadığımız dünya gezegenine gelinceye kadar bir sıra düzeni halinde ve bu dünya gezegenindeki canlı, cansız varlıklardan bitki, hayvan insan ve maddi varlıkların ortaya çıkması bu üçlü yapıyla bağlantılıdır. Daha çok İslâm filozoflarından Fârâbî ve İbn Sînâ’nın düşüncelerinde şekillenen sudûrun var oluş nazariyesi demek olan bu üçlü yapıya göre ilk aklın Tanrı’yı düşünmesi başka bir aklı, kendisinin Tanrı’dan dolayı zorunlu bir varlık olarak düşünmesinden ilk feleği (gök), kendisini bir zatihi mümkün bir varlık olarak düşünmesinden de birinci göğün hareket sebebi olan nefsi meydana gelmektedir. Tanrı tarafından yaratılmış en üstün varlık olarak ‘ilk akıl’ sırasıyla kendi feleğinin varlığına ve hemen altında bulunan feleğin, yani sabit yıldızların aklına ve kendi feleğinin nefsine neden olur. Ay üstü her akıl-en alttaki faal akıl hariç- üç şeyin nedenidir: Kendi feleğinin ve hemen altındaki aklın ve feleğinin nefsi. Sudûrun sonraki aşamalarında Tanrı’dan (el-Evvel) meydana gelen ilk akl’ın olması ve ardından birer birer diğer akılların gelmesi gerekir. Her aklın altında, maddesiyle ve sûretiyle – ki bu nefstir – birlikte bir felek ve onun altındaki akıl bulunduğu için, her aklın altında varlık bakımından feleğin maddesi, sureti (nefs) ve bir sonraki akıl olmak üzere üç şey bulunmaktadır. Dolayısıyla bu üç şeyin, yokken var edilmede ilk Akıldan var olma imkânı, zikredilen üçleme nedeniyle olması gerekmektedir.
Buraya kadar akılların ve göklerin ve onların nefsleri veya ruhlarının meydana gelişini gördük. Konumuzun önemi açısından bizi daha fazla ilgilendiren husus aslında üzerinde yaşadığımız dünya gezeni ve onun meydana gelişi meselesidir. İslâm filozofları genelde Antik Çağ filozoflarında ve Yeni – Platoncu filozoflarda olduğu gibi âlemi Ay üstü ve Ay altı âlem olmak üzere iki kısma ayırırlar. Ay üstü âlem dedikleri kısımla, Ay ve Dünya gezegeninin dışındaki gökleri ve göksel cisimleri kastetmektedirler. Ay altı âlem de Ay ve üzerinde yaşadığımız Dünya gezegeninden meydana gelir. Onlara göre Ay üstü âlem ezeli ve ebedi olup oluş ve bozuluşa (kevn ve fesad) tabi değildir. Ay altı âlem de aslında ezeli ve ebedidir ancak oluş ve bozuluşa tabi olup ebediyetini başka bir boyutta ve nitelik değiştirerek gerçekleştirecektir. İslâm filozoflarına göre yukarıda belli bir mertebeye göre meydana geldiğini ifade ettiğimiz akıllar, onların cisimleri ve nefsleri (ruh) Ay altı âlem dedikleri bu dünya gezegeninde son bulur. Son akıl onlara göre Faal Akıl dedikleri ve Cebrail olarak düşündükleri melektir. Faal Akıl’dan kendisinden önceki akıllarda olduğu gibi üç varlık çeşidinden akıl hariç sadece bu dünya ve içindeki varlıkların hepsi meydana gelir. Yani Faal Akıl canlı cansız her şeyin yakın varlık sebebi olarak bilinmektedir. Uzak ve ilk sebep her zaman Tanrı’dır.
Filozofların âlem anlayışına baktığımız zaman âlemi Ay üstü ve Ay altı âlem olarak iki kısma ayırmalarının izafi olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Uzay ve uzayın derinliklerine baktığımız zaman alt ve üst kavramlarının önemini yitirdiklerini söyleyebiliriz. Şöyle ki bizim için diğer gezegen ve yıldızlar üst âlem olarak görülebilirken Mars’ta veya başka bir gezegende yaşayan herhangi bir varlık için biz ve dünyamız görece üst âlem konumuna sayılırız. Çünkü onlar dünya gezegenine baktıklarında onu üstte göreceklerdir. Bu bakımdan bu kavramların göreceli olduğu ortadadır. Bu nedenle bizim dünyamızın özelliklerinde çok sayıda alt âlemin var olduğunu ihtimal dışı görmemek gerekmektedir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Faal Akıl sadece alt âlem olarak gördüğümüz bu dünya gezegeniyle mi ilgilidir? Yoksa daha birçok alt âlem sayılabilecek gezegenler ve bu gezegenlerde yaşayan canlı–cansız varlıklardan söz edebilir miyiz? Bu soruya astronomik veya bilimsel olarak kesin bir cevap bulmak henüz mümkün olmamakla beraber filozofların âlem tasavvurundan bir takım sonuçlar çıkarılabilir elbette.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi sudûr teorisinde kozmik akılların bir özelliği Tanrı’dan aldıkları feyizle canlı – cansız varlıkların meydana gelmesine sebep olmalarıdır. Mertebece en alttaki akıl olan Faal Akıl, Dünya gezegeni ve bu gezegendeki canlı–cansız her türlü varlığın sebebi olurken aynı özellikte başka gezegen ve canlı – cansız varlıkların var oluşlarının kaynağı olması da pekâlâ mümkündür. Kaldı ki Faal Akıl, akıllar mertebesinde en son akıl olarak yer almaktadır. Tanrı’ya yaklaştıkça mertebece daha üst düzeyde olan diğer akıllardan Faal Akıl’dan daha üst düzeylerde varlıklar meydana gelebileceği açıktır. Âlemin büyüklüğü gezegen ve yıldızların sayısız olduğunu düşündüğümüzde bütün bir âlemin sadece bir tek dünya gezegeni için var edildiğini söylemek aklen izah edilebilecek bir husus değildir. Çünkü dünya ve üzerindekiler bütün uzay dikkate alındığında denizde bir damla gibidir. Bu bakımdan üstün akıllardan olsun veya Faal Akıl’dan olsun bizim dışında başka gezegenlerde, uydularda, başka bir deyişle göksel varlıklarda bize benzer olsun veya olmasın çeşitli canlıların meydana gelmiş olması veya gelecekte meydana gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Astronomik veriler bize şu an için kesin bir bilgi vermese de gelecekte uzayın bazı noktalarında buna rastlamak belki imkân dâhilinde olacaktır. Görünen o ki evrendeki başka gezegenlerde canlı yaşamı arama öyküsü eskiden olduğu gibi gelecekte de uzun süre daha devam edecektir.