Felsefenin günlük yaşamımızdaki yeri?
“Felsefe” ve “filozofi” terimleri, Türkçe’de sıklıkla karşılaştığımız ve belkide bir çoğumuzun halen farklı olduklarını düşündüğümüz tariflerdir. Ancak aslında farklı dillerden direkt dilimize geçmiş olmaları nedeniyle aynı anlamı ihtiva eden tariflerdir. Ancak bir çoğumuz halen bunun farkında değiliz ve bizlerde farklı algılara yol açıyorlar. Birinin daha bilimsel, diğerinin ise daha soyut olduğunu düşünenler hiç de az değil. Belki bizim gibi henüz yeterli entellektüel olamamış bir toplumdan bekleyebileceğimiz de ancak budur. Ama biz yinede yazalım. Belki merak edip birisi okur diye. İnsanımızın daha çok merak etmesi, hakikat arayışında aydınlanabilmesi ve bilgiye daha çok değer verebilmesi için.
Doğru tanımlama?
Bu sorunun cevabı, aslında kelimenin kökeninde saklı. “Filozofi” kelimesi, Eski Yunanca’daki “philosophia” kelimesinden türemiş. Bu kelime, “philia” (sevgi, aşk) ve “sophia” (bilgelik) birleşiminden oluşuyor. Yani bilgeliği sevmek ya da gerçek bilgiyi sevmek şeklinde bir fiil türetilebilir. Bunu gerçekleştiren kişiye de filozof denilir, diyor klasik kitaplar. İnsanlık tarihine baktığımızda ise filozof olarak adlandırılabilecek insanların sayısının çok az olduğunu görüyoruz. Demek ki benim görüşüm, dünyadaki insan medeniyetinin oluşmasından bu güne bir türlü bilmeyi bilgeliği sevebilmeyi başaramamışız. Ya da o aşamaya gelememiş insan oğlu. Türk tarihinde de bilgeler var ama onlarında sayıları az. Ama yinede devletimizin vatanımızın bu günlere ulaşmasında çok katkıları olmuş. Giderek daha çok bilimi ve bilgiyi seversek umarım daha da iyi olacak.
Felsefe?
Türkçe’de ise yaygın olarak kullandığımız “felsefe” kelimesinin kökeninin ise Arapça olduğu ve dilimize Arap ve İran bölgesinden geçtiğini görüyoruz. Arapçada “bilgelik geleneği” anlamı verilen falsafa sözcüğünden türetilmiş. Yani batıdan eski yunanda filozofi olarak bilinen kavramı, doğumuzdan felsefe tarifiyle Türkçemize katmışız. Kelimeler direkt Türkçeye girmiş. Ama bizlere farklı çağrışımlar yapmaya devam etmiş. Ancak felsefe tarihi, dilimizdeki kökeni, düşünsel bir disiplin olarak insanlık tarihinin en derin ve en köklü alanlarından birine uzanmış. Felsefi düşünce, varoluşun, bilginin, ahlakın ve gerçekliğin doğasını inceleyen bir araç olarak meraklı bireylerin zihinlerinde yüzyıllar öncesinde ortaya çıkmış.
Küresel kullanım ve Terminolojik gelişim
Dünya genelinde “philosophy,” ingilizce konuşulan ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkçe’de ise “felsefe” kelimesi en yaygın formudur. Her iki terim de yerine göre farklı çağrışımlara yol açabilir. “Filozofi” terimi, çoğunlukla daha akademik bir dille ve sistematik düşünce yapısını çağrıştırırken, “felsefi” terimi, daha geniş ve yorumlara açık bir alanı ifade eder. “Filozofi,” bir bilim dalı olarak sistematik düşünmeyi, sorgulamayı ve teorik çerçeveler oluşturmayı içerirken, “felsefi” terimi, genel olarak soyut kavramları ve bu kavramlarla ilişkili duygusal boyutları vurgular. Bu iki terim aslında felsefe kavramının kapsamının ne kadar geniş olduğunu anlamamızda önemli bir rol oynarlar. Farklı bireysel düşünceleri, farklı bireysel yaklaşımları ve perspektifleri bizlere yansıtırlar.
Peki kime Filozof denir?
“Filozof,” felsefe alanında derinlemesine düşünen, sorgulayan ve sistematik analitik düşünceler geliştiren kişilere verilen unvandır. Filozoflar, sadece felsefe değil çok yönlü insanlardır. Çok farklı alanlarda düşünüp araştırıp yazmaktaydılar. Varlık, bilgi, ahlak, estetik ve insan doğası gibi temel konular üzerinde spekülasyonlar yaparlardı. Varoluşsal ve etik soruları sorgulayarak cevaplar ararlardı. Mantık ve akıl yürütme becerileri güçlüdür, bağımsız düşünmeyi mutlaka teşvik ederlerdi. Felsefi düşüncelerini sistematik bir biçimde ifade ederlerdi. Ayrıca etik, ontoloji, epistemoloji gibi farklı felsefi alanlarda da uzmanlaşabilirler. Tarihsel olarak Sokrates, Platon, Aristoteles, Immanuel Kant, Friedrich Nietzsche ve Simone de Beauvoir gibi filozoflar, düşünce dünyasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Filozof olmak, yalnızca akademik bir unvan değil, derin ve sorgulayıcı bir zihin yapısını temsil etmekteydi. Filozoflara bilge diyebilmek te yanlış değildir. Bu idol insanların illa da akademik titreler almaları da gerekmez, yaşadıkları çevrede bu düzeye ulaşmış insanlarda vardır.
Felsefenin en kısa tanımı?
Felsefe, bilgiyi sevmek ve bilgelik arayışı olarak tanımlanabilir. Kesinlikle bu her insanda olmayan bir istektir ancak bu isteği içinde barındıran kişi hep bir çözüm arayışı içindedir. Sürekli yaşadıklarını ve çevresindeki oluşa bir kavramsal açıklama yapmaya çalışmaktadır. Bu arayış, akıl ve mantık ölçüleri çerçevesinde her şeyi yorumlamayı ve sorgulamayı içerir. Felsefe, insanın kendini, evreni ve yaşamın anlamını anlama çabasıdır ve bu çabada eleştirel düşünme, kavram analizi ve mantıksal çıkarım gibi araçlardan yararlanır. Felsefe, yalnızca soyut bir düşünce sistemi değildir ve mutlaka bilimi ve pratik hayatı şekillendirir.
Felsefenin (filozofinin) insan yaşamına etkileri?
Felsefe, insanın bilgiyi arayışında ve bilgiye ulaşmasında çok önemli bir araçtır. Bunun yapay zekanın giderek daha etkin kullanılmasıyla, toplumların daha çok aydınlanmasına katkı yapacağına umut ediyorum. Çünkü bu günlere gelinceye kadar tüm bilim dallarının temelleri felsefi düşünce tarzı ile atılmış ve gelişmeleri sağlanmıştır. Keşiflerin sağlanmasında felsefi düşünce çatısıyla yöntemler oluşturulmuştur. Her bulunan gerçekler tekrardan sorgulanarak yeni çıkarımlar oluşması sağlanmıştır. Her bulunan tuğla doğru yere konulduğunda yeni çıkarımların yapılmasına olanak vermiştir. Tabi meraklı zihinlerin sayesinde. Aslında Felsefenin gelişimi, sürekli bir değişim sürecidir. Her dönemde filozoflar, önceki dönemlerin düşüncelerini eleştirerek yeni sorular sormuş ve yeni felsefi sistemler kurmuşlardır. Felsefe, din, bilim, sanat ve toplumsal alanlarla sürekli etkileşim halindedir; bu etkileşim, felsefenin gelişimini yönlendiren önemli bir faktördür. Felsefe, insan yaşamı ve bilgi arayışında kritik bir rol oynar.
Sonuç olarak;
Felsefe, insan yaşamına ve bilgi arayışına yön veren önemli bir disiplindir. Eleştirel düşünme becerileri kazandırmasının yanı sıra, ahlaki değerlerin sorgulanması ve perçinlenmesi, varoluşsal anlam arayışının desteklenmesi ve bilimlerin gelişimine katkıda bulunması gibi çeşitli alanlarda insanları etkiler. Felsefenin sürekli değişimi, kendini geliştirmesi, dönüşümü ve yaygınlaşabilmesi, bireylerin ve toplumların daha bilinçli, anlam dolu ve etik bir yaşam oluşturup sürmelerine olanak tanıyacaktır. Bu yüzden giderek daha çok günlük yaşantımızda ihtiyacımız vardır.
Felsefe elbette sihirli bir çözüm değildir. Ancak, bilinçli, anlamlı ve erdemli bir yaşam için bize güçlü bir düşünce çerçevesi sunar. Günlük hayatımızda karşılaştığımız zorlukları aşmak, kararlarımızı daha bilinçli bir şekilde almak ve daha adil, özgür ve mutlu bir toplum yaratmak için felsefeden yararlanılmalıdır. Herkes yararlanabilse nasıl bir dünya’da olurduk? Bilginin bilgeliğin yön verdiği bir dünya.. Ütopya mı dersiniz?
İmmanuel Kant’ın yıllar öncesinde (yıl 1784) kaleme aldığı “Aydınlanma nedir?” (Sapere Aude?) sorusuna yanıt aradığı eserinde dediği gibi, “insanların kendi akıllarını kullanma cesareti gösterirlerse, bireysel rehberlikten ve otoritelerin dayattığı düşünce kalıplarından kurtulacaklardır.” der. İşte öyle bir zaman geldiğinde gerçek aklın ve adaletin hakim olduğu bir dünya oluşacaktır. Umarız toplumumuzda da böyle bir dönüşüm oluşur ve arzu edilen hedefe ulaşılmış olur. Sorgulayan ve bilgiyi doğru şekilde kullanan zihinlerin daha çok artması bütün dileğimiz. Bilimle kalın.
“Kim hakikatı bilmek istemez?“