Misyon ve vizyon
Toplumsal olarak iyileşmeye katkı sağlamak, felsefi sağaltım ve eğitiminin ilk amacıdır. İnsanın tedavisi nihai noktada yine insanla ve onlarla olan ilişkilerindedir. Özellikle Covid-19 salgını yüzünden insanlar arasındaki ilişkiler zorunlu tecrit (soyutlanma-izolasyon), modern çağın yalnızlığını katlamıştır. Teşhis konmamış ve hastalık kayıtlarına girmemiş birçok insan, felsefi sağaltımla zihnen ve ruhen iyileşmeye muhtaçtır. Psikoloji ve psikiyatrinin başlayacağı yere kadar olan mesafe, felsefi sağaltımın işlevsel olacağı alandır. Oysa anılan her iki bilim, “hasta” ve “hastalık” kavramı olmadan harekete geçmez. Ne var ki bu kavramlar, zihinsel ve ruhsal sağlığın tam da bittiği yerden sonra geçerlidir. Felsefi sağaltım ise, insanın hasta olmasını ya da hastalığın gelip çatmasını beklemeden önlemler alır. Böylece her iki tedavi yöntemine muhtaç olacak muhtemel hasta sayısını azaltır.
Karmaşık bir varlık olan insan, karmaşık travmatik bir varoluşa sahiptir. Varoluşunun karmaşıklığı, maruz kaldığı travmaları da çeşitlendirir. Öyleyse, karmaşık travmatik bir varoluşu salt “hasta” olarak görmek tıbben olanaksız olduğu kadar felsefi açıdan da mantık dışıdır. Ayrıca insan Karl Jaspers’ın deyimiyle patografik (hasta sayımı, hasta kaydı) yaklaşım, varoluşsal travmayı ve hayal kırıklığını çözmeye yetmez. Varoluşsal sorun ilaçla tedavi edilemez. Aksi halde, bütün dışarıdakileri tıbben “hasta” yani içeride diye nitelendirmemiz gerekirdi. Bu tedavi, felsefi sağaltımın alanı içinde değerlendirilmelidir. Başka bir deyişe felsefi sağaltım, insanı tıbben “hastalık” noktasına gelmeden felsefenin birikimiyle sağaltmak demektir. Bu sağaltım, tıbbi bir tedavi değil varoluşsal bir iyileştirme çabası ifade eder.
Felsefenin beşiği Anadolu’da felsefe kültürünü ve eleştirel düşünce yöntemini geliştirmek
Ortaöğretim ve yükseköğretimdeki gençlere, Antikçağ’da Anadolu’da kurulmuş felsefe okullarını, filozofları ve düşünce geleneklerini yerlerinde öğretmek, sevdirmek ve benimsetmek vazgeçilemez amaçlardandır.
Batı Anadolu, İÖ. 497’de Persler tarafından ele geçirilinceye kadar felsefenin merkezi olmuş, onlarca filozof çıkarmış ve belli başlı merkezlerinde bazı felsefe okullarına ev sahipliği yapmıştır. Batı Anadolu theoriayı, yani kuramsal bilgi ve gerçeği aramanın ilk başlangıç noktası olmuştur. Batı Anadolu’da yetişen onlarca filozoftan bazılarının adları şöyledir:
Milet’li Thales (İ.Ö. 634-546) (Aydın, Söke)
Milet’li Anaximandros (İ.Ö. 610-545)
Efes’li Herakleitos (İ.Ö. 540-480)
Xenophanes (İ.Ö. 569-477) (Kolophon’lu: İzmir, Urla güneyindeki Sığacık)
Ptyhagoras (İ.Ö. 570-495) (Samos: Sisam Adası).
Anaxagoras (İ.Ö. 500-428) (klozomenai’li: Urla’nın güneyindeki Güladası)
Demokritos (İ.Ö. 460-370) (Teos’lu:Sığacık)
Protagoras (İ.Ö. 481-420) (Teos’lu: Sığacık)
Arkesilaos (İ.Ö. 316-241) (Pitane: Çandarlı)
Epikuros (İ.Ö. 342-271) (Kolophon: Değirmendere)
Kleanthes (İ.Ö. 331-233) (Troia: Behramköy)
Epiktetos (İ.Ö. 55-135) (Hierapolis: Pamukkale)
Pers istilasından sonra (İ.Ö. 545) felsefenin ikinci merkezi olan Güney İtalya ve Atina, bu unvanlarını Batı Anadolu’daki felsefe geleneğine borçludur. Felsefe ve filozofların merkezi Güney İtalya ve Atina’dan önce Batı Anadolu olduğuna göre, Anadolu’muzun bu tarihsel tecrübe ve birikimini bugüne taşıyacak bir felsefe okulu kurulması, akla ve normal hayatın akışına uygun gelmektedir. Üstelik zorunlu bir ihtiyaçtır.
Dört maddede özetlediğim bu nedenlerden ötürü, ilk olarak Akdeniz Üniversitesi Felsefe Bölümünde, yüksek lisans düzeyinde Felsefi Danışmanlık ve Rehberlik I-II ve doktora düzeyinde Felsefi Danışmanlık ve Eğitimi I-I derslerini iki yıldır okutmaktayım. İkinci olarak, Ulusal Kanal’da Ekim 2016 tarihinde yapmaya başladığım “Felsefe ve İnsan” adlı haftalık programımı yine felsefi sağaltım: danışmanlık ve terapi konusu üzerinde sürdürmekteyim.
Türkiye’de felsefi sağaltımı, felsefenin ve bilimin yöntem ve amaçları doğrultusunda örgün ve yaygın eğitim kurumlarında etkili hale getirmek
Ülkemizde, Anadolu’da ortaya çıkmış antik felsefe mirası yeterince bilinmemektedir. Örgün ve yaygın eğitim kurumlarının felsefe dersleri, hem nicelik hem de nitelik bakımından yeterli sayılmaz. Bu yetersizlikten, özellikle ortaöğretim ve yüksek öğretim öğrencileri olumsuz yönden etkilenmektedirler. Bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak temel amaçlarımız arasındadır.
Türkçe literatürde felsefe ile sağaltım ya da felsefi sağaltım konusunda yaptığım araştırmalara göre, müstakil bir inceleme bulunmamaktadır. Felsefe koçluğu, felsefe danışmanlığı gibi birtakım unvanlar kullanılmakla birlikte, yüzeysel, felsefi ve bilimsel derinlikten, akademik ciddiyetten uzak günlük, pratik uygulamalar, felsefenin ağırlığını kaldırabilecek türden çalışmalar olarak görünmemektedir. Bu tür söylem ve eylemlerin, felsefi sağaltım gibi ciddi bir konuyu sıradanlaştırdığı; zaten Türk toplumunda yeterince tanınmayan, hatta mesafeli durulan felsefeyi iyiden iyiye kuramsal-eylemsel alandan tecrit ettiği bir gerçektir. Bu nedenle, felsefi sağaltım ya da terapi, ilk olarak 1986’da Almanya’da ve 1996’da ABD’de akademik bir alan olarak kabul edilmiş, birçok Avrupa ülkesinde yaygınlaşıp felsefe klinikleri oluşturularak, tıp bilimleri ile ortaklaşa tedavi ve sağaltım gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Ülkemizde birkaç üniversitede lisansüstü düzeyde felsefi terapi ve danışmanlık derslerinin okutulduğunu biliyoruz. Ancak Avrupa ve ABD’de, bu konuda yapılan araştırmalar ve açılan felsefe klinikleri ülkemizde bulunmamaktadır. Felsefi sağaltım adlı bu çalışma, Türkiye’de bir ilki oluşturacaktır.
Türkiye’de felsefe kültürü ve felsefi sağaltım yoluyla gerçekleştirmeyi düşündüğümüz eğitim faaliyetlerini sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde de yaygınlaştırmak yine temel amaçlarımızdan biridir.
Nihai amacımız, felsefeyi ve felsefi sağaltımla eğitimi, tıpkı Antik Çağ’da kurulan felsefe okulları gibi bir Felsefe Köyü kurarak kurumsallaştırmaktır. Felsefe Köyü’nü Antalya’da kurmayı düşünüyoruz. Eğer söz konusu dört amacımızda ilerleme kaydedersek, bu ilerlemeyi ulusal ve uluslararası platforma taşıyıp yurtiçinden ve yurtdışından ortaöğretim ve yükseköğretim öğrencilerinin toplanıp felsefe kampı yapabilecekleri bir mekan olarak tasarlamaktayız.
Yabancı kaynaklarda “counseling”, (danışmanlık), “coaching” (koçluk), “therapy (terapi-tedavi) kavramları kullanılmaktadır. Bu karşılıklar dilimizde hafif kaldığı gibi, felsefi sağaltımın derinlikli anlamını yansıtmakta da yetersiz kalmaktadır. Doğrudan çevrildiğinde, Türkçede birtakım yanlış anlamalara yol açacağı kaygısından hareketle, içeriklerini de hesaba katarak tüm bu kavramları sağaltım kavramı ile karşıladık. Sağaltım, genel olarak iyileştirme anlamı bakımından danışmanlık, koçluk ya da terapiden daha derin ve felsefenin kapsam genişliğine daha uygun bir anlama sahiptir. Türk dil mantığına ve anlam zenginliğine en uygun olanı da sağaltımdır. Sağaltım, varoluşsal iyileşme ve iyileştirme olarak anlaşılabilir. Ben de sağaltımı özellikle felsefenin tedavi yöntemini ifade eden bir kavram olarak seçtim.
Misyon
Felsefe tarihi, Antik Çağ’dan modern zamanlara kadar uzanan bir tarih bilimi olduğu kadar, aynı zamanda zihinsel, ruhsal ve bedensel olmak üzere insan varoluşunu tümüyle kuşatan bir danışmanlık ve terapi sürecidir. Felsefenin danışmanlık ve terapi kavramlarıyla bitiştirilmesi literal anlamda modern bir icat olsa da, felsefe tarih boyunca salt insan eseri bir düşünme ve davranma yöntemi (aksiyoloji) olarak, yine insanın varoluşunu dolaylı ya da dolaysız konu almış; düşünen ve düşünülen olarak sonuçta insanda vücut bulmuştur. Sokrates, Aristoteles ve Platon’dan, Hegel ve Freud’a, hatta Otto Rank’a uzanan Batı tarihinde felsefe varlık, bilgi, ahlak ve sanata dair hemen her analizinde danışmanlık ve terapinin zengin birikimlerini bugüne kadar taşımıştır.
İslam dünyasında felsefi danışmanlık ve terapiye kaynak temin edecek benzer zenginlik Farabi, İbn-i Sina, Gazali gibi filozoflardan; Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlana gibi mutasavvıflara kadar devam eden silsile ile günümüze ulaşmış durumdadır. Ne var ki orta çağlar, İslam düşüncesi için bir Rönesans olsa da, felsefeyi günümüze taşıyabilme başarısını sağlayan Avrupa düşüncesi için henüz Rönesans değildi. Buna rağmen, genel olarak Orta Çağ’da din, tarih ve felsefenin neredeyse tek ve ortak pradigması olarak her iki dünyanın “danışılan” ve sayesinde “ruhsal, zihinsel ve bedensel” iyileştirmenin gerçekleştirildiği birinci yol idi. Orta Çağ’da bilme, düşünme, etkileme ve eylemenin tek yöntemi, din faktörüydü. Yazılı geleneğe ait felsefenin tarihindeki ilk danışmanlık ve terapi yolu din idi. Ancak insan varoluşunun holistik (bütüncül) doğası ve buna bağlı olarak karmaşıklığının bu birinci yolla çözümlenmesine dair beklenti XVIII. yüzyılda tıkanınca, dinin yerini bilim ve sonra da bilimsel yöntem almayı denedi. Aynı yüzyıllarda salt bilimsel araştırmalarda geçerli olabilecek klasik ve yeni olgucu yöntemin, insan bilimlerinde işlevsiz kaldığına ilişkin güçlü itirazlarla karşılaşması, bilimin de birinci yol olan din gibi kendini “modern din” olarak takdim ettiği savların dillendirilmeye başlamasının yolunu açtı. Bilim, modern çağda insanın varoluşsal süreç ve koşullarına müdahalede orta çağlarda dinin yerine geçen ikinci yol olmuştu. İnsanın kendisi, evren ve Tanrı’ya ilişkin problemleri din ile çözemediği gerekçesiyle bilim ve bilimsel yönteme tutunmuştur. Ancak bilim de dinleştiği için hakikat ve mutluluğa bu yolla da ulaşılamamıştır.
Üçüncü yol din, bilim ve felsefeyi, yine felsefenin kavrayıcı ve kapsayıcı yöntem ya da yöntemleriyle birleştirdiğini düşündüğüm yoldur. Yalnız insana özgü ve insanın kendi öz güçleriyle meydana getirilen üçüncü yol, felsefi danışmanlık ve terapide, modern çağımızda ilk iki yola ait felsefe tarihi boyunca süregelen her türlü bilimsel, dinsel, kültürel ve medeni insanlık birikimlerini insanın mutluluğu için seferber etmeyi önermektedir. Varoluşsal olarak hakikat ve mutluluktan yoksun kalan bu bunalım çağındaki insan zihinsel, ruhsal ve bedensel olarak parçalanmış durumdadır. Bu parçaları, ait oldukları “kendinde varlık olarak insan” bütününe iade etmek için üçüncü yol olarak felsefi danışmanlık ve terapi, din, bilim ve kültürü bir araya getirerek bunların esasen hep insan merkezli olduğunu vurgular. Üçüncü yolla felsefe, dünden bugüne felsefe tarihinde kendinden kopan bu parçaların, aslında insanın varlık yapısının parçaları olduğu düşüncesini öne sürmektedir. Felsefi danışmanlık ve terapi, insan ya da insanları değil, insanlığa dair temel sorunları hastalık olarak görmektedir. Tinselliği ile dine, olgusallığı ile bilime ve sorunsallığı ile de felsefeye dayanır. İçerik zenginliğini yöntemsel zenginliğe taşır ve buradan da pratik hayata geçer.
Öngörü (vizyon)
Felsefi danışmanlık sorunları konu edinir; ‘hasta’ları tedavi etmez. İnsana ‘hasta’ teşhisi koymaz ve onu tedavi etmeye girişmez. Teşhis koymak ve tedavi yapmak felsefi danışmanlığın işi değildir. Tam tersine, onun hedefi ‘hastalıklar’ ve ‘sorunlar’dır. Bir sorunun hastalık düzeyinde olup olmadığı teşhis ve yargısını pozitif bilimlere bırakır. Onun odaklandığı nokta, hastalıklara kaynak gösterilen sorunları incelemek ve tahlil etmektir. Çok yönlüdür, tek yöntem ve tek yaklaşım tarzı ya da dogması yoktur. Felsefe tüm bilimlere ev sahipliği yaptığı için psikolojik danışmanlığa ve terapiye de ev sahipliği yapar.
Felsefi danışmanlık ile psikoterapi arasındaki ilişki, felsefi danışmanlık hareketinin kısa tarihinde çok tartışılmaktadır. Felsefi danışmanlık sadece tıbbi veya psikoterapik müdahalelerden sonra yardımcı olabilir. Felsefi danışmanlık tüm insanlık için ortak ve evrensel olan, insanlığın ve evrenin özü olan şeyleri arayan soruları kullanır. Sorgulanmış bir hayat, bir var olma tarzı olarak hikmetin araştırılması ve bazı psikolojik problemlerden sakınmak felsefenin hedefidir. Psikoterapi ise insan huyları, arzu, nefret, sevmek, sevmemek gibi duyguların iyileştirilmesine yardım eder. Felsefi danışmanlık ise, bunları insanın bütün bir var olma özelliklerinin parçası olarak görür. Daha da önemlisi günlük yaşamı anlamlı kılar. Sanat terapisi yoluyla sıradan olanı sıradışı hale dönüştürerek insan ruhu ve zihninin dinginleşmesine zemin hazırlar.
O halde felsefi danışmanlık, bilişsel ve pratik erdemleri edinmek için insanın tüm varoluşuyla dünyaya ve hayata katılmasını öngörür. Bilişsel erdem kendimizi ve dünyamızı anlamanın geniş yollarına açık olmaktır. Pratik erdem ise samimiyet, sabır, merhamet ve adaleti daha geniş açıdan görebilmektir. İslam tasavvuf literatürü, bu tinsel erdemlerin felsefesi olarak benzer bir zihinsel ve ruhsal danışmanlık potansiyeli taşır. Türk ermişlerden Ahmet Yesevi’den, yine Türk bilgesi Yunus Emre’ye, Mevlana, Hacı Bektaş ve burada adı geçmeyen bütün sufilere kadar, tasavvuf geleneğinde İslam ve Türk dünyasının modern insanı iyileştirme yolunda henüz keşfedilmemiş felsefi-dini bir birikimi vardır.
Başta Türk ve İslam felsefesi olmak üzere, felsefenin doğum yeri olan Anadolu’muzun bağrında saklı kalmış bütün bu düşünsel, bilimsel ve kültürel mirası, Türk ve dünya insanının zihinsel-ruhsal sağaltımı için Felsefe Köyü, geçmişten güç alarak geleceği inşa etmede kılavuz edinecektir.
1 yorum
Your enthusiasm, hard work and also devotion to quality is inspiring. We are so appreciative for your aid and also support throughout this job. Thank you!