Sevgili okuyucularımın müsaadeleri ile bu makalemde, bilim insanlarını ve meslektaşlarımızı çok yakından ilgilendirmese de, planlarına, programlarına ve araştırmalarına yön ve istikamet vermeleri açısından, farklı bir toplumsal konu üzerinde durmak istiyorum.
Zaman zaman, medya organlarında, gerek şöhret düşkünü ve gerekse zavallılıklarını kompanse etmek isteyen bazı hasbelkader ünvanlı-ünvansız kara cahil, kendilerini Din Adamı(!) veya İlâhiyatçı(!) sanan zekâ problemli insanların, “Fetvâ” adı altında, abuk-sabuk beyanatlarına ve haberlerine şahit olmaktayız. Hatta, bazı televizyon kanallarında, bu hususlarda kelli felli adamların(!) katıldığı, ciddi ciddi(!) tartışma programları ve soru-cevaplı oturumlar tertip edilmektedir. Konular ve sorular ise, evlere şenlik…
Yıllardan beri de pek değişen bir şey de yok hani. Ramazan geldiğinde, orucu ne bozar ne bozmaz, iftarı zeytinle mi, hurmayla mı, yahut su ile mi açmak daha sevaptır vesaire…. Yok deve idrarı(!), yok yanmayan kefen(!), yok sırat köprüsü terliği(!)… Şimdi de, “asansör fetvâları”, “el öpme ve dokunma”lar cirit atıyor, açık oturumlara konu oluyor!
Bütün bunları duydukça, kendimden, taşıdığım ünvanımdan ve bu zavallı kara cahillerle aynı inanç kategorisinde(!) telâkkî edilmekten utanç duyuyorum. Fâtihâ’yı bile düzgün okuyamadıkları için, peşlerinde namaz kılmanın câiz olmadığı bazı profesör ünvanlı hocaların(!), toplumun problemlerine ışık tutacak fetvâları(!) da ancak böyle olur.
Ortaçağda Cennet’i parselleyen ve anahtarını satan kilise zihniyetinin(!), günümüzde bir başka cephede, bir başka şekilde tezahürü olarak telâkki ettiğim bu husus, sadece milletimizi değil, bütün İslâm Âlemini, hatta bütün insanlığı töhmet altında bırakmaktadır. Senkronize horultular, müslümanları maalesef, Papa’nın fetvâsına(!) muhtaç hâle getirmiştir.
Bilim dünyası, nöronal kök-kök hücre çalışmaları, sitoplazma değişimi, mitokondrial transpozisyon, moleküler çalışmalar, kromozom ve DNA cerrahisi, gen transferi, embriyo transformasyonları, sperm ve ovum olmadan kök hücreden embriyo ve fetüs araştırmaları, aminoasit denemeleri, 3D organ üretimi, organ süpermarketleri, bebek marketleri, yapay zekâ, hologram ve robotik üretimler, hayvan hatta insan kopyalamaları ile meşgul olurken, bu ve bu gibi konularda ilâhiyatçıların aydınlatıcı ve yol gösterici beyanatlarını merak ediyorum.
Gerçek anlamda “Âlim” sayılabilecek İlâhiyatçılarımızdan ve münhasıran da, Diyânet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulundan, bu ve buna benzer muasır problemlere çözüm ve araştırmalara ışık tutacak fetvâlar beklemek, sadece müslümanların değil, tüm insanlığın hakkıdır.
“Çekirdeğin zarına dokunmayın!” emrindeki çekirdeği, hurma, zeytin ve hatta kabak çekirdeği zanneden zihniyetin, bu hususlarda fetvâ vermesini beklemek, daha büyük cehâlettir. Kromozomu, geni, hücreyi, rölativiteyi, uzayı ve insanı tanımayan, Fizik, Kimya, Matematik, Biyoloji ve Felsefe bilmeyenlerden ve Allah’ın rızasının tespih tanelerinden ziyâde, laboratuarlarda gizli olduğunun bilincinde olmayanlardan başka nasıl bir “fetvâ” beklenebilir ki…
Sadece Arapça bilmekle, Kur’ân-ı Kerim, Hadisler ve dolayısı ile İslâm hakiki anlamda anlaşılabilmiş olsaydı, günümüzde Arap Âleminin burnu hiç bataklıkta kalır mıydı!
Daha önceki makale ve kitaplarımda yazdığım, konferans ve televizyon programlarında ifade ettiğim ve ısrarla üzerinde durduğum gibi, “İnsanlığın Bekâsı” için, âcîlen bir üniversite reformu ve bununla birlikte, İlâhiyat Fakülteleri Müfredatı düzenlenmesine ihtiyaç vardır!
Bu makaleyi de, yarın Hakk’ın Divânında, bu husustaki görevimi ifâ ettiğimin delili olarak sunacağımı, ilgililerin, yetkililerin ve sorumluların bilmesini isterim.
Çok yeni bir rubâîmizle sözlerimizi bağlayalım;
AZGIN DENİZİN KOYNUNA GİRDİK
(Mef’ûlü, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Yelkenleri açmış güne yorgun gemimiz.
Ummanda safa bulmaya çıkmış gibiyiz.
Enginde umut var diye, tam yol ileri!
Azgın denizin koynuna girdik yine biz!
13
önceki yazı