Bugünlerde yukarıdan aşağıya her yerde, her kurumda insanlara telkin edilen düşünmemesi ve konuşmamasıdır. Yine her kademedeki yöneticiler, insanları konuşturmamaya koşullanmışlardır. Bunu bulunduğum ortamda bizzat gözlemlemekte ve deneyimlemekteyim
Oysa insan, doğuştan düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen en gelişmiş tek canlı varlıktır. İnsan edindiği bilgileri kendini değiştirme ve geliştirme ve çevresini de günden güne geliştirme ve biçimlendirmede kullanma yeteneklerine de sahiptir.
Pek çok ünlü insanı tanımlarken sonunu hayvan ile tamamladıkları cümlelerine insanda gördükleri özelliklerle başlamışlar. Bu tanımlara göre Konfüçyüs insan öğrenen hayvandır demiş. Thales ise insan araştıran hayvandır ifadesini kullanmış. Sokrates insan sorgulayan hayvandır derken, Platon insanı toplumsal hayvandır diye tanımlamıştır. Aristo insan, düşünen hayvandır derken Septikler insan şüpheci hayvandır demişler. Stoikler insanın, her şeye alışan, Heraklitos tartışan, John Locke deneyen, Kant eleştiren özelliklerini tanımlarına almışlardır. Hegel ise insanın sistematik olduğuna vurgu yapmış. Gazali İnsan için tutarsız, Albert Camus itiraz eden hayvandır demiş. Kant mücadeleci, Erich Fromm ise seven bir hayvandır demişler.
Anayasa ve Düşünme hakkı, İfade Özgürlüğü, Eleştiri hakkı
İnsanın yukarıda anılan özelliklerini kullanarak hedeflerine ulaşabilmesi için öncelikle düşünüyor, fikir üretiyor ve fikirlerini ifade ediyor olması gerekir. Bu bağlamda söz konusu hak ve özgürlük yasa ile güvence altına alınmıştır. Anayasanın 26. maddesinin 1. fıkrasında “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” denilmektedir. Yasaların koruduğu ifade özgürlüğü Eleştiri Hakkını da kapsamaktadır. Ancak vatandaşlar bu hakkı kullanırken yasaları ihlal ederek iftira ve hakaret gibi suç niteliğinde söylemlere başvurduğunda ceza hukuku devreye girer.
İfade Özgürlüğü Derneği
Türkiye’de ayrıca ifade özgürlüğü, medya ve İnternet özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesi amacıyla kurulmuş İfade Özgürlüğü Derneği (“İFÖD”) adlı bir dernek bulunmaktadır. İnternetten akademik özgürlüğe, basın özgürlüğünden sanatsal ifade özgürlüğüne kadar tüm konular İFÖD’ün çalışma alanı kapsamındadır. Bu bağlamda hukuk sisteminde ifade özgürlüğünün geliştirilmesi ve arttırılması, ifade özgürlüğü davalarında hukuki destek sunulması derneğin ilgi alanına girer. Dernek rapor hazırlanması, izleme, araştırma ve programlar yoluyla kapasitenin arttırılması ve bilgiye erişim hakkının iyileştirilmesi amacıyla çalışmalar yapmaktadır.
Düşünce özgürlüğü, insan onuru ve insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme temel hakkına dayanmaktadır. Özgür bir birey olmanın ve özgür bir topluma sahip olmanın en önemli öğelerinden biri de yine düşünce özgürlüğüdür. Bu nedenle Hypatia “Düşünme hakkınızı saklı tutun; yanlış düşünmek bile hiç düşünmemekten iyidir” demiştir. Bu hakların sınırlandırılması yerine insanların bunları gerektiği gibi kullanması ve otoritelerin bu hakların kullanılmasını engellememesi gerekmektedir. Bu gereklilik özellikle çocuk gelişimi, eğitim ve yönetimde çok büyük önem taşır.
Çocuk eğitiminde düşünme hakkı ve ifade özgürlüğü
Eski çocuk terbiyesinde çocukların büyüklerin yanında konuşmaması uyarısı “lafa karışma” diyerek yapılırdı. Oysa çocuğun küçük yaşta bu hak ve özgürlükleri kullanmaya hazırlanması onun büyüyünce bu hak ve özgürlükleri iyi kullanması ve korumasını sağlar. Günümüzde genç ebeveynin çocuklarını düşünmeye yönlendirdikleri ve onların ifade özgürlüklerine saygı gösterdikleri gözlemlenmektedir. Evde böyle bir hazırlık çocuğu eğitime başladığında bu hak ve özgürlükleri yararlı biçimde kullanmaya hazırlar.
Eğitimde düşünme hakkı ve ifade özgürlüğü
Eğitimde öğrencilerin derse aktif katılımı öğrencilerin düşünme hakkını ve ifade özgürlüğünü kullanmasıyla ilgilidir. Öğrencilerin yanlış da olsa düşüncelerini korkusuzca sınıfta paylaşması onları zaman içinde doğru düşünme ve doğru ifadeye hazırlar. Öğretmenin görevi sessiz öğrencileri de konuşmaya düşüncelerini sınıf ile paylaşmaya teşvik etmektir. Bugün dünya eğitimde düşünen, sorgulayan, her şeyi doğru kabul etmeyen, doğruyu arayan insan yetiştirmeye odaklanmış durumda. Ancak böyle bir öğretim modelinde öğretmenlerin de eskiye göre farklı davranmaları beklenir. Öğretmenin kendi konusu da olsa o konuya ait bazı eksiklikleri olabilir. Bu durumda soru sorduğunda öğrenciyi susturma yani ifade özgürlüğünü sınırlama yerine, öğrenciye bu konuyu birlikte araştırma gibi bir seçenek öne sürebilir. Bugün öğrencilerin en çok yakındıkları konulardan biri bu gibi girişimlerde kendilerine olması gerektiği gibi davranılmamasıdır. Öğrencilerin derse aktif katılmalarını engelleyen durumlardan biri de budur. Bu konu aslında eğitimde çok ayrıntılı biçimde ele alınması gereken sorunlardan biridir.
Yönetimde düşünme hakkı ve ifade özgürlüğü
Yönetimde çalışanların düşünme hakkı ve ifade özgürlüğünün engellenmesi hizmet verilenlerin ve çalışanların zararına sonuçlar doğurmaktadır. Yöneticilik düşünme iletişim üzerine kurulu görevdir. Yönetici hizmet verilen bireye ya da üretilen ürüne odaklı hizmetlerin ekip olarak verilmesinden sorumludur. Bu düzende emirler yukarıdan aşağıya, dilek ve öneriler aşağıdan yukarı gider. Müdür sorumluluğunu bilen bir kişi ise iyi yetiştirdiği ve sürekli geliştirdiği ekip üyelerinin her birinin gözlem ve düşündüklerini ifade etmesini sağlar. Çünkü ekip üyesi hangi hizmeti verirse versin hizmet ya da ürünün bir parçası hakkında önemli gözlem ve bilgi sahibidir. Bulunduğum ve yaşlılara hizmet(!) verilen ortamda yakından izlediğim kadarıyla hizmet verenler “sen karışma” gibi aşağılayıcı bir tavırla susturulurken yaşlılara verilmesi gereken hizmetler de engellenmektedir. Bu gibi durumlarda yaşlılar korkudan ifade özgürlüğünü kullanmamakta bunu dile getiren yaşlı ise “defol” gibi kalitesini ortaya koyan bir tavırla odasından kovulmaktadır. Olanların en üzücü tarafı ise üst düzeydeki yönetici de hizmet talep edene sesini yükselterek davranışın düzeltmesi gereken yöneticiye destek vermektedir. Denilmek istenen o ki yönetici yaşlıyı konuşturmama hakkını üst ’ünden almaktadır.
Yöneticinin aşağılanarak susturulan çalışan ise yapması gereken işi olması gereken biçimde yapamamanın üzüntüsünü yaşamaktadır. Aslında yöneticinin bu tavrı güven ve bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Ancak asıl yanlışlık kırılgan yapıda bulunan bu yaşlılara hizmet vermek üzere böylesi yöneticilerin buralarda görevlendirilmesinde ve desteklenmesindedir. Ayrıca davranış bozukluğu nedeniyle bilinçsiz hareketlerde bulunan empatiden yoksun bu kişi, yaşlılarla insanların huzurunu kaçıracak tonda bağırarak herkesin önünde kavga eden saygıdan yoksun kimselerin üst yönetim tarafından görevlendirilmesidir.
Tüm bunlar yaşanmış örnekleriyle günümüzde “konuşma! konuşturma!” zihniyetinin egemen olduğunu göstermektedir. Bu davranışlar insanların düşünme hakkını ve ifade özgürlüğünü koruyamadıkları gibi diğerlerinin yanlış davranışlarını pekiştirmektedir. Oysa M.S. 4. yüzyıl sonu ve 5. yüzyıl başlarında yaşamış Hypatia adlı bilim insanı dönemin gerici zihniyeti yüzünden yaşamını yitirmiş ve arkasında insanlığa bilimi, aklı ve düşünmenin önemini miras olarak bırakmıştır.
Özetle: İnsan düşündüklerini ifade ederek ve eyleme geçirerek mucizeler yaratmıştır. Eğer insan konulan engeller yüzünden düşünmekten ve düşüncelerini ifade etmekten vazgeçseydi bugün bambaşka bir dünyada yaşıyor olurduk.
2.716
önceki yazı