Aşağıdaki iki yazım bundan beş yıl önce Denizli Gazetesindeki köşemde yayınlandılar. Bugünü değerlendirmek için, bugüne nasıl gelindiğini bilmek gerekir diye düşünüyorum;
“ARTIK ŞAŞIRMIYORUZ (Nisan 2018)
Bosna’da BM gözetiminde binlerce Boşnak katledildi; şaşırdık, nasıl olurdu?
Amerika öncülüğündeki koalisyon,11 Eylül terörist saldırısı gerekçesi ile Afganistan’daki Taliban rejimini yıktı. Takip eden yıllarda binlerce sivil iç çatışmalarda ve koalisyon ateşi ile hayatını kaybetti. Şaşırmadık, haklı gerekçeleri var gibiydi…
Amerika, daha sonradan yalan olduğu anlaşılan, bir kitle imha silahları propagandası ile Irak’ı günlerce bombaladı. Sonrasında bir milyon kişinin öldüğü bir iç savaşa vesile oldu. Irak’ın işgali neler olduğuna uyanmak ve nereye gidiyoruz diye sormak için yeterince uyarıcı idi sanırım…
Sonra Libya’da kurulu düzen Batı’nın dış müdahalesi ile bozuldu. İç savaştan kaçan binlerce insan, düzeni yıkan Avrupa’ya sığınmak için canı pahasına uyduruk teknelerle Akdeniz’e açıldı ve pek çoğu medeni Avrupa’nın seyirleri ve gayretleri ile boğularak öldüler. Nedense şaşırmadık…
Bu kadarı yeterince uyarıcı idi ancak Suriye bu akıbetten kurtulamadı. Burada nedense biraz geç şaşırdık…
Myanmar’da yüzbinlerce insan yerinden yurdundan edildi; şaşırdık mı? Hayır…
Amerika, Suriye’de Rakka ve Irak’ta Musul’u kurtarıyoruz diye taş üstünde taş bırakmadı, şehirleri harabeye çevirdi, artık şaşırmıyoruz…
İsrail, toprak günü ilan ettikleri özel günde barışçıl gösteri yapan Filistinlilerin üzerine gerçek mermilerle ateş açtı, 17 Filistinli öldü, yüzlercesi yaralandı. Bir zamanlar dünyaya gerçek barış Filistin sorununun çözümü ile geleceğini düşündürdüm. Şimdi her yer Filistin’e döndü. Adeta hayatın olağan akışı, neden şaşıralım ki…
Suriye’nin Doğu Guta’sındaki katliamlar nedeniyle BM ateşkes kararı aldı, ardından batılı devletler Türkiye’den ateşkese uymasını ve Afrin harekatını durdurmasını istediler. Dünyada eşi benzeri görülmedik sivil hassasiyeti ile yürütülen bu harekata rağmen siviller için kaygı belirttiler.
Şaşırmalı mıyız?
FİLİSTİN, AH FİLİSTİN (Mayıs 2018)
Yaşadığım şehirde, ülkemde, bölgemde ve dünyada olup bitenlerle eskiden beri ilgiliyimdir. Dünyaya barış gelsin isterim. Bunun için şahsımın veya ülkemin bir fedakarlık yapması gerekiyorsa benim peşin kabulümdür. Ancak barış tek taraflı talep edilen ve elde edilen veya verilen bir kavram değildir. Adı üstünde taraflar vardır ve tarafların barışması vardır.
Ülkemizin sınırları içindeki barışı bile kendi aramızda halledemediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın neresinde bir çatışama var ise, bırakın komşu ülkeleri uzak diyarların ülkeleri bile çatışan tarafları bir tarafından tutuyor, destekliyor, çatışmayı körüklüyor ve sür gitmesini sağlıyorlar. Bu nedenle barışın dar bölgelerin bölgesel sorunu olmadığını, bilakis dünyanın genel bir sorunu olduğuna inanırım.
Barışın hep bir yerden başlayacağını ve dalga dalga dünyanın kalanına yayılacağını düşünmüşümdür. Bu yerin Filistin olduğunu düşünürdüm. Filistin sorunu benim gözümde yıllarca bir turnusol kağıdı görevi görmüştür. Bu sorun çözülürse dünyadaki bütün sorunların çözüleceğine inanırdım. Çözülürse şartı çözülemez manasında değildi, bilakis bu sorun çözülecek ve ardından bütün sorunlar bu çözümü takip edecekti. İnsanlığın ve medeniyetin sürekli olgunluk yönünde gelişeceği beklentisi, umudu ve hatta gözlemi bana bunu düşündürtüyor ve söyletiyordu.
Ancak son on yıllık dünya tarihi bize gösterdi ki, dünyada insanlık ve medeniyetin gelişimi diye bir şey yok. Yerimizde sayaydık iyiydi ama daha da geriye gittiğimiz bir gerçek. İsrail barışcıl gösteri yapan silahsız Filistinlilerin üzerine, kullanılması yasak olan, vücuda girdikten sonra patlayan mermilerle ateş ediyor ve altmıştan fazla göstericiyi öldürüyor. Yahudilerin ikinci dünya savaşında yaşadıklarını Filistinlilere yaşatmaları psikolojik, sosyolojik ve felsefi bakımdan nasıl izah edilebilir. En gaddar olanın en mağdurdan çıkması nasıl bir tezattır.
Günümüzün liderlerini dünyanın hızla yol aldığı karanlığın birer sebebi değil, neticesi olarak görüyorum. insan denilen varlık bencillik ve benmerkezcilikte sınır tanımıyor. Kendinden olmayana bakışını tarif etmek için ötekileştirme tanımı cılız kalır.
Dileyelim bu karanlık şafak vaktinden önceki zifiri karanlık olsun…”
Beş yıl sonra ortaya çıkan Gazze savaşına bakıyorum da, yeni bir dünyaya uyandığımızı görüyorum. Sosyal medyanın imkanları sayesinde algı yönetimi, karartma ve manupulasyon çabaları sonuçsuz kalıyor. İnsanlık bu defa kabul etmiyor, kabul etmeyecek. İnsan olmanın dayanılmaz ağırlığını kalbinde ve aklında hissedenler susmuyorlar. İnsanlık düştüğü yerden kalkacak inşallah…
2 yorum
Hocam kalemine sağlık düşüncelerine katılmamak mümkün değil. Ancak evrenimizin altını üstüne getirmeye yeminli bir kapitalist düzen ve bu düzenin her bir yerde mevcut işbirlikçilerinden kurtulmak zor. Dünya üzerindeki halklar kardeşliği, yaşamı ve yaşam alanlarını savunurken akıl ve bilimi rehber edinmelidir. İnsanoğlu tüketim çılgınlığından vazgeçmeli sahip olduğu insani değerleriyle hareket etmeye devam etmelidir. Başka kurtuluş yok. diye düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Filistin ve Filistin nezdinde dünyadaki tüm mazlumlar için hassasiyet göstermeniz ve kaygı duymanız nedeniyle teşekkürler, gerçek ve bütüncül bir hekim olmak böyle bir şey olsa gerek, selamlar, saygılar