Felsefe hakikati arama çabası ise filozof da hakikati arayan kişi olarak düşünülebilir. Filozoflar neden felsefe yapmışlar? Farklı ve aykırı görüşleri neden ileri sürmüşler de ortalığı karıştırmışlardır? Gayeleri nedir? Hakikati bulmak mı? Yoksa hakikat üzere olan mevcut nizamı bozmak mı? Filozofların zihin dünyalarında genel olarak kurguladıkları düşünceler neler olabilir? İşte bu sorulara verilecek hakiki cevaplar filozofça düşünme perspektifini de ortaya koyacaktır.
Peygamber neden vahiy almıştır? Sorusu ne kadar anlamsız ise filozof neden felsefe yapar sorusu da o kadar anlamsızdır. Çünkü peygamber hakikati insanlara anlatmak için vahiy almış, ancak insanları aydınlatmak için belki de bir filozoftan daha fazla düşünmüş ve arayış içerisine girmiştir. Filozof da insanları aydınlatmak için kendi yöntemi olan düşünme, akıl yürütme, mantıksal çıkarımlar yapma ve sonuçlara varma metodunu kullanmaktadır.
Kanaatimce bir filozof felsefe yaparken zihninin bir köşesinde her zaman hakikat kavramı mevcuttur. Bu kavram, bir filozofun doğru ve objektif bilgiye ulaşmasının en önemli ölçütüdür. Çünkü zihinde var olan hakikat algısı her zaman insanın hayal dünyasındaki sübjektif düşünceleri bertaraf etmek için yeterli bir nedendir. Bu bakımdan filozofun amacı veya filozofça düşünmek her zaman mevcudun en doğrusu ve en iyisine ulaşma gayesi olmaktadır. Elbette doğru ve iyi olan, bir filozofun zihin dünyası ve varlık algısına göre değişebilmektedir. Şu var ki evrensel kriterlere göre düşünen filozoflar her zaman aynı veya benzer hakikatler üzerinde ortak bir düşüncede birleşebilmişlerdir. Bunu biz İlk Çağ, Orta Çağ ve günümüz filozoflarında da görebilmekteyiz.
Filozofça düşünmede dar kalıplı düşünmenin yeri yoktur. Teolojik, ideolojik takıntılar filozofça düşünmeyi sekteye uğratmakta, düşünme ufkunu daraltmaktadır. Teolojik, ideolojik siyasi ve sosyal bir takım saplantılar, filozofu asıl gayesinin dışına çıkarmakta, bu da kendisini bir vicdan muhasebesine itmekte ve iç dünyasında içten içe kendisini rahatsız etmektedir. Böyle bir durumda bazen hakikatin üstü yanlış perdesi ile örtülebilmektedir.
Filozofça düşünmede akıl hakikate ulaşmada aracı varlıktır. Bu bakımdan doğruya ulaşmada aklın sınırları hep zorlanmakta, dogmatizme ve fundamental düşüncelere yer verilmemektedir. Filozofun ilgi alanı en geniş anlamıyla var olması bakımından varlıktır. Filozof varlığın bütün alanlarıyla yani fizik veya metafizik olsun maddi ve akli bütün unsurlarıyla ilgilenir.
Filozofça düşünmede akıl çeşitli mertebelerden geçmek suretiyle hakikate vasıl olur. Bu mertebeler İslâm filozoflarınca genellikle bilkuvve akıl, bilfiil akıl ve müstefad akıl olarak isimlendirilmektedir. İlk iki akıl mertebesi genelde sıradan insanlarda var olan akıl mertebesi ve hayati meseleler konusunda bilgi elde etme aracı iken müstefad akıl mertebesi ise daha çok filozofların hakikate ulaşabildiği, duyuların ötesine geçip bir bakıma salt akılla düşündükleri akıl mertebesi olarak görülmektedir. Bu mertebede filozoflar, düşüncelerine daima ışık tutacak bir kaynak olan ve Tanrı ile filozof aklı arasında aracı varlık olan Faal Akılla ittisal halinde olurlar. Filozofların makul ve değerli bilgileri almaları bu vesileyle olmaktadır. Filozofların düşüncelerini değerli kılan da yüksek mertebedeki bu ittisalden kaynaklanmaktadır.
Filozofun hakikat peşinde koşma serüveni her zaman devam etmektedir. Tanrı’nın insana bahşetmiş olduğu aklın amacı da budur. Şu var ki hakikati elde etmek filozof olarak bilinen herkese nasip olmamaktadır. Hakikate nail olanlar hakiki filozoflardır. Bu filozofların düşüncelerinde maddi veya manevi olsun kendilerini doğru düşünceden saptıracak sebeplerin yeri yoktur. Bu filozoflar hakikat, adalet, doğruluk, dürüstlük ve güvenilirlik kavramlarını kendilerine kriter olarak seçmişlerdir. Doğru yolda olmayıp da yanlış yol üzere hareket eden hakiki olmayan filozoflar genelde bozuk düşünce ve anlayışa sahip filozoflar anlamına gelen ‘mütefelsife’ kavramıyla isimlendirilmektedirler. İyi niyet sahibi olmayan ve bozuk düşünceye sahip olanların hakikate ulaşmaları imkânsızdır. Çünkü onlar kendilerini hakikate götürecek filozofça düşüncenin kriterleri olan hakikat, adalet, doğruluk, dürüstlük, güven, cesaret, cömertlik, iffet gibi kavramlara sahip değildirler. Bu kavramlar ancak hakikat üzere düşünen filozoflarda mevcut olurlar.
Filozofça düşüncede evrensel olan her zaman önemlidir. Kültür, gelenek, değer, ahlak ve her türlü mirasın ölçütü evrensel olmasıdır. Filozof, sadece bireysel veya toplumsal düşünmez. O, evrensel düşünür. Filozofun düşüncesi belli bir coğrafya veya mekâna bağlı olmayıp bütün coğrafyalar ve milletler için önemli ve geçerli düşüncelerdir. Bugün baktığımız zaman farklı milletlere mensup filozofların nice milletlerin hafızalarında derin izler bıraktığını görüyoruz. Filozofun meselelerin çözümüne dair düşünceleri pratik ve akılcı düşünceler olduğu için evrensel hafıza üzerinde etkileyici olmaktadır.
Filozof her zaman çağının problemleriyle meşgul olmaktadır. Geçmişte kalmaz ve geleceği geçmişin mirası üzerine inşa etmek için değişeni ve farklı olanı görmeye çalışır. Onun düşüncesinde sabit olan, değişmeyen, hep aynı kalan bir şey yoktur. Varlık hep bir değişim ve dönüşüm içerisindedir. Filozof, geleneğe sahip çıkma adına bunu görmezden gelemez. Şu bir gerçek ki ‘farklılıkların farkında olmayan farkındalık yaratamaz.’ Filozof her zaman farkındalık yaratan ve toplumda iz bırakan kişidir.
Filozofun gayesi toplum için evrensel, hakiki bir gelecek inşa etmektir. Bu bakımdan bu geleceği doğru inşa etmek için bütün bir hayatını doğru temel taşlarını aramakla geçirir. Tarihin başlangıcından bu yana bütün filozoflar kendi haleflerine hakikate ulaşmak için bir takım ipuçları vermişlerdir. Bu süreç, filozofların yoluna zaman zaman dikenler çıksa da en doğru olanı bulmak için hep devam edegelmiştir.
Filozofların düşünceleri herkes için aynı hakikati ifade etmeyebilir elbette, etmez de zaten. Şu var ki bütün bu düşünceleri hakikat bileşkesinde yoğurduğunuz zaman her birinden alınabilecek tek tek hakikatlerin varlığı gerçeği göz ardı edilemez. Filozofların düşüncelerinde bizim inanç dünyamıza, dünya anlayışımıza aykırı düşünceler de olabilir. Ancak bu düşüncelerin akli olarak değerlendirilmesi gerektiğini unutmamak gerekir. Çünkü aklın öncülüğünde değerlendirilecek olan düşüncelerden çıkarılacak çok değerli sonuçlar olabilmektedir. Filozofun düşüncesinde akıl hep aydınlatıcı unsur olduğu için onun düşüncesine de bu perspektiften bakmak esastır.
Filozof hiçbir şeye karşı önyargılı olmaz. Karşısındaki varlık ne olursa olsun ona değer verir. Çünkü onun nazarında varlık en değerli şeydir. Bu nedenle varlık hakkındaki düşüncesi de en değerli düşünce olmaktadır. Filozofça düşüncede varlık da çeşitli mertebelere ayrılmaktadır. En değerli varlık ‘Mutlak Varlık’ olan Tanrı’dır. Tanrı’dan sonra gelenler yukarıdan aşağıya doğru Tanrı’ya yakınlık derecelerine göre değer kazanırlar. Bu mertebenin en üstünde akıl, en altında da madde vardır. Filozofun düşüncesini meşgul eden şey işte bütün bu varlıklardır.
Filozofça düşünmek aklın en üst mertebesine ulaşmak demektir. Bu mertebede filozof hakikate mazhar olur. Güneşin dünyayı aydınlatması gibi filozofun aklı da kaynağından aldığı ışıkla aydınlanır. Bu vesileyle hakiki bilgiye ulaşmak filozofa ayan olur. Bunu bir vahiy veya sezgisel bilgiyle karıştırmamak gerekir. Bu akli seviyeye ulaşmak akli bir çaba ve gayretin sonucudur. Akli muhayyilenin hakikate ulaşmak için gittiği bu zorlu yolda elde ettiği bilginin de değeri yüksek olmaktadır. Tek hakikat ‘Mutlak Varlık’ olarak Tanrı’dır. Tanrı her açıdan ezeli bir varlık olduğuna göre görünen o ki filozofun hakikat yolculuğu da sonsuza dek sürecektir.