En kötü özelliklerimizden biridir, fırsatçılık. Ani bir olay olur, yangın, trafik kazası, deprem, her ne olursa olsun hiç fark etmez. Fırsatçılar, anında orada biterler. Salgın oldu, maskeye, kolonya ya da antiseptiğe mi ihtiyaç var, bunlar fırsatçı için birer bulunmaz fırsat olarak değerlendirilir. Çiçek yağı artmaya başlamış, paran varsa yağ stokla. Bir süre sonra depodan çıkarıp, iki misline satarak vurgun vurursun.
Vurgun vurup kısa yoldan haksız kazançla zengin oluvermek. İmara kapalı yeşil alanı üç otuz paraya alırlar. Belediyede, imar değişikliği yaptırıp, üzerine yirmi katlı binalar dikerler.
Enflasyon çok artmış, gidip kiracının kapısına dayan. ‘Arkadaş, kirayı iki katına yükselt, ya da evimden çık’ de. İstanbul’da taksi sıkıntısı başlamış, taksi plakası fiyatları anında artıverdi. Taksiciler keyiflerince yolcu taşımaya başladı. Turistlerden iki katını isteyenler, vermeyen müşteriyi kapı dışarı edenler. Yirmi beş liraya gidilecek mesafeler için beş yüz lira isteyenler mi ararsın. İşlerine gelmezse, -şoför değişimi var, çalışmayacağım derler, olur biter.
Dolar 18 liraya çıkar, hemen fiyatlar yükselir. Dolar 12 liraya iner ama, her nedense fiyatlar bir türlü inmez. İçkiler de, pahalı olunca, merdiven altında rakı imal ederler. Metil alkolden birileri ölürmüş, kimin umurunda. Miadı geçmiş peynirler bozulmaya yüz tutmuş, getir sen onu bize ver abi, anında hallederiz. Parçalayıp ufaladıktan sonra, yeniden bidonlara basar, ucuz Erzincan tulumu diye elimizin beğendiğine satarız. Nerede fiyatlarda oynama ve bu yüzden haksız kazanç var. Fırsatçılar anında orada bitiyorlar.
Bir zamanlar gündüzleri 3-4 saatlik elektrik kesintileri olmaya başlamıştı. Tam da iş saatleri. Muayenehanelerde işler durma noktasına geldi. Uyanıklar motosiklet akülerinden şarj edilebilen ışıldaklar yaptılar. İşimiz görüldü. O sayede çalışabildik. Ben buna fırsatçılık diyemem. Onun adı, olsa olsa akıllılıktır.
Aşırı hırs, tamah ve fırsatçılık bir ülkede insanın kalitesini gösterir. Dün, bugün, yarın, fark etmiyor, bizdeki uyanıklar, saadet zinciri kurarak kendince akıllı geçinen akılsızları, dolandırır dururlar. Son günlerin dolandırıcısı, ‘Çiftlik Bank’ın tosun Mehmet de bunlardan biriydi. Paraları toplayıp, elini kolunu sallayarak yurt dışına, ta Güney Amerika’ya kaçıp gitmişti. Aylar sonra Brezilya’da kendi teslim oldu da, yurda getirebildik. Kendi geldi, ama hortumladığı paralar ortaya çıkmadı. Onun gibi onlarcası var. Şeran Şerenoğlu, Jet Fadıl, Kastelli ve diğer bankerler ve benzerleri bizim gibi toplumlarda hep olmuşlardır.
Bir zamanlar ortaokuldan terk, Banker Yalçın vardı. (bk Yalçın Nereye Koşuyor, Çölaşan E.) Yalçın, sahte tıraş bıçağından, sahte deterjana kadar neler yapmamıştı ki. Sonunda, onu vurup öldürdüler. Medyada bunlardan çok ses getirenleri ve büyük çapta dolandırıcılık yapanları duyarsınız. Ufak çaplı dolandırıcılar, arada kaynayıp giderler. 1980 li yıllarda işçi şirketi ve fabrikalar kuruyoruz diye, yurt dışında çalışan işçilerimizi dolandırmak moda olmuştu. Yimpaş, Kombassan ve diğerlerinden batmayıp ayakta kalan var mı? Birkaçı dışında, kurulan ve üretime geçen fabrika bile olmadı. Üretime geçenler de, şirketler battıktan sonra satılıp yok oldular. Olan Almanya’daki işçilerin bin bir emekle kazandıkları dövizlere oldu.
Yine seksenli yıllarda, Özal hükümetleri, ihracat yapanlara vergi iadesi vermeye başlayınca, uyanıklar, ‘hayali ihracat olayını’ başlattılar. Mobilya, giyim eşyası, tekstil, derken işi hayali terlik ihracatına kadar uzattılar. İlk hayali ihracatçı da, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’di. Suntayı mobilya diye, kırpıntıları, elbise diye ihraç ettiler. Bakın, bunların arasında, kaçak çay, uyuşturucu, tarihi eser, kaçak benzin ve mazotu yazmadım bile. O işler, hep var olmuştur ve bu yüzden ‘vaka i adiye’den sayılıyorlar.
Dolandırıcıların esas meslekleri ve yapabildikleri yegane iş dolandırıcılık olduğu için, yaptıkları nedeniyle ceza alıp hapse girip çıksalar da, ayni dümen ve düzeni, bir başka şekilde yeniden kurmaya ve halkı yeniden dolandırmaya çalışırlar. ‘Alışmış kudurmuştan beterdir’ diye bir söz vardır, onun gibi bir şey. Kafası daima yamuk işlere çalışan birinin, sonradan düzgün işler yaptığı, pek görülmemiştir.
Çalışmadan, emek sarf etmeden, kısa yoldan köşeleri dönüvermek, çoğu zaman yasal işlerle olmaz. Yapılacak işte, risk ne kadar yüksekse kazancı da o kadar yüksektir. Gayri kanuni olarak yapılagelen işler, yer ve zamana göre değişik türden olur. Ülkede neyin sıkıntısı varsa, onun ticareti de yüksek getirili olur. Bir dönem demir sıkıntısı olur, demir kaçakçılığı artar. Ülkelerinde yaşam zorlaşınca, Suriye, İran ve Afganistan’dan, ülkeye kaçak yoldan girenlerle başlayan, oradan Avrupa içlerine kadar uzanan insan kaçakçılığı, uyanıklara gelir kapısı oluverir. İlaç sıkıntısı olur, sahte ilaç, içki çok pahalılanır, sahte içki imal ederler. Et fiyatları yükselince, kıyma, salam ve sucukların içine, ucuz buldukları ne varsa onu katarlar.
Kanunlarımız mı yeterli olamıyor, cezalar mı yeterli değil, yoksa ülkemin necip insanı mı bozuldu, yanıtını toplum olarak, hep birlikte aramamız gerekiyor.
3 yorum
Biz kaçırdık
,👏
Neden yukarıdakilerin hepsi bence