Doğru bilinen yanlışlar; Bel fıtıkları bir bomba gibi patlamaz.
Güzel bir Pazar sabahı uyanıp, kitabımda bir bölüm daha okuduktan sonra, uzun süredir hakkında yazmayı düşündüğüm konuyu kaleme almaya başlıyorum. En başından bu konuyu niçin yazmak istediğimi anlatmam gerekiyor. Uzun yıllardır hep benzer şikayetlerle karşılaşıyorum. Bu şikayetlere hep benzer hikayeler eşlik ediyor. Bacağa yayılan ağrı ile başvuran hastalara MR ile görüntüleme yapıldıktan sonra “senin belinde fıtık patlaması olmuş” denilmekte ve insanların korkmalarına sebep olunmakta. Özellikle bu korku ile hastaların çok kısa sürede ameliyat olduklarını üzülerek öğreniyorum. Evet doğru, bir fıtık var ancak patlamış denmeli mi? Başlangıçta bu anlatımın uzmanlığımın ilk yıllarında hekimin hastanın anlayabileceği düzeye inmeye çalışmasından kaynaklandığını düşünüyordum. Ancak yaklaşık 15 yıl geçmesine rağmen halen aynı tarzda bilgi verildiğini görüyorum. Belki başlangıçta insanlarımızın anlayacağı dilde tarif edilmeye çalışan durum, zamanla yapılan çok sayıda tekrarlardan dolayı, bütün toplumun korktuğu doğru olduğu düşünülen bir yanlışa dönüşmüş. Özellikle yazılı olmayan, sözle işitilerek nesillerin birbirine aktardığı ortak bir kültür haline dönüşmüş. Bu doğru bilinen yanlıştan sıyrılmak gerçekten zor, böyle konularda toplumda oluşan ön yargıyı yıkmak atomu çekirdeklerine parçalamaktan daha zor. Yine de bizlerin yani bilim kısmı ile ilgilenenlerin bir kıyıdan başlaması gerekiyor.
Bel omurgamızda günlük yaşam aktivitemize ve yaşımıza bağlı olarak omurga kemikleri arasında bulunan kıkırdak dokularda yani disk adı verilen dokular başlangıçta belimize esneklik kazandırırken, zamanla yıpranır bozulur ve esneklik özelliğini yitirirler (Resim 1).Bel omurga kemiklerimiz arasında bulunan disk dokularındaki yıpranma başka bir deyişle yaşlanma kişiden kişiye değiştiği bilinmektedir. Bazen çok erken yaşlarda bu disklerin duvarları bozulurken bazı insanlarda çok daha ileri yaşlara kadar sağlamlığını sürdürmektedir.
İnsanlar arasındaki bu farkların sebepleri 2 kısma bölünebilir. Birincisi kişiye ait yapısal özelliklerin farklılığıdır. Kişinin genetik olarak miras aldığı bağ dokularının daha sağlam bir yapıya sahip olması da denilebilir. İkincisi ise mevcut omurgamızı yeterince özenli kullanmamamız ve onu incinecek şekilde kullanmak veya ona destek olan kasları hiç çalıştırmamaya bağlı bütün yükü bu kemikler arasındaki disklerin çekmesi ile oluşan süreçtir (hor kullanmak).
İ Sonuç olarak yıllar süren bir süreç sonunda disk dediğimiz esnek kıkırdak dokunun duvarında çatlamalar başlar (Resim 2). Aslında duvarı 12-16 arası değişen katmandan oluşmaktadır. Bu katmanlardan bazen bir kısmı, bazen yarısı, bazen tama yakını, bazen de tamamı yırtılır (Bel fıtıklarının aşamaları; Resim 2).İşte disk dokusunun duvarının tamamen yırtılması ile diske asıl esnekliği veren içindeki daha yumuşak jelimsi kıkırdak kısmı dışarı akar ve disk artık eski esnekliğini yitirmiş olur. Bu olay aynı arabaların amartisör denen parçalarının bozulması gibidir. Bel omurgası biyomekanik açıdan esnekliğini tek fıtık ile kısmen yitirir ancak yoluna devam edebilir.
Yani gerçek bir patlama oluşmamıştır, bel omurgamızda disk duvarındaki bağ dokuda bir yırtılma oluşmuştur (Bel fıtığının evreleri ekli el çizimi resimde gösterilmiştir. Resim 1). Disk duvarındaki bozulma büyük çapta hasar vermemiştir. Bozulan diskin arasında bulunduğu 2 bel omurga kemiğinin birbirine bakan yüzlerinde uzun dönemde arada yükü absorbe eden dokunun eksikliğine bağlı değişim başlayacaktır. Bazen disk duvarındaki yırtılma sonrası eski bacağa yayılan ağrılar azalıp kaybolabilir, bazen hiç şikayeti de kalmayabilir ya da biyomekaniğin bozulmasıyla uzun yıllar devam eden lokal bel ağrılarına neden olabilmektedirler.
Çoğu zaman bu korkutucu söylemle ilk kez karşılaşan insanlar doğrusunu bulmak için başka hekimlere sormaya gerek duyarlar. Hatta bir an önce ameliyat masasına yatmaya karar veriyorlar. Söylenen sözün tesiri eğitim düzeyi fark etmeksizin kişide sanki vücudunda fitili yakılmış bir bombanın patladığını veya patlamak üzere olduğunu onlara düşündürüyor. Hatta kişi üniversite mezunu dahi olsa, patlayan nesne kendi vücuduma zarar verebilir diye, bir an önce temizlenmesi gerektiği psikolojisine de kapılabiliyorlar. Bütün bu sebeplerle karar vermekte acele edilebiliyor.
Bel fıtıklarının oluşması sonrasında cerrahi tedavi ne zaman yapılmalıdır? noktasında sağlıklı bir karar için en az 3 şartın sağlanmış olması gereklidir. Birinci anlaşılması gereken en önemli konu cerrahtan MR filmini düzeltmesini istemeyin, gerçekten yaşadığınız şikayetler çok şiddetli ise onların düzelmesi için her şeyi yeterince denemiş iseniz o zaman cerrahi tedavi konusunu düşünün. Yani birinci şart fıtığın patlak görünmesi değil hastayı ne kadar etkilediğidir. Ağrısı çok şiddetli bacağına yayılmakta ve üzerine basamıyorsa birinci şartı karşılıyor anlamına gelir. İkinci şart ağrısı yeni mi 1 ayı geçmiş bir süredir olmakta mı? Eğer ilaçlar kullanılmasına rağmen 1 aydan uzun süredir çok şiddetli ağrısı varsa, ikinci şartı da karşılamaktadır. Üçüncü şartımız ise bir fonksiyon kaybı olması durumudur. Yani ayağında motor hareketlerde bir zafiyet olup olmaması durumudur ya da idrarını kontrol edemeyip tutamıyor veya tersine istemli mesanesini boşaltamıyorsa, bunlarda önemli fonksiyon kayıpları anlamına gelmektedir. Ancak burada da özellikle önemli bir motor kusur olmadan çok hafif kuvvet değişimi olması yeterli değildir, yeterli ödem giderici tedavi almadan acele karar verilmemelidir. Örneğin çok az motor zafiyeti olan bir hastada çok ufak bir bel fıtığı varlığında, senin fıtığın büyüyebilir diye cerrahi müdahale yapılması da uygun değildir.
Sonuç olarak;
Bel fıtıkları toplumda çok yaygın olarak oluşmaktadır. Ne yazık ki teknoloji çağında daha az yürümek ve daha çok oturmak bu sorunun daha çok artmasına neden olmaktadır. Aslında sorunun bir kısmı yaşlanan omurgamızın doğal bir sonucudur. Problemler oluştuktan sonra tedavileri için mutlaka basamak basamak gidilmelidir. Tedavi de son yapılacak cerrahi müdahalenin ilk olarak yapılması asla uygun değildir. Çünkü vücudumuzu taşıyan bu bel omurgamızda yaşlanma süreci halen devam etmektedir ve cerrahi çözümler kolayca komplike olabilirler. Problemlerin oluşmasına engel olmak için koruyucu önlemler alınması her zaman tedaviden çok daha önemlidir.