Aşağıda vereceğim olgularda yaşananlara benzer haller benim, sizin ya da herhangi birimizin başına gelebilecek türdendir. Bu olguları okurken Yüce Yargıtayın 13. Hukuk Dairesinin “Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise, doktor sorumlu tutulmalıdır.\" şeklinde verdiği kararı da hatırlamamız gerekecektir.
Olgu 1 Yıllardır hasreti çekilen bir özlem gerçekleşmek üzeredir. Tüm ilçe ya da tüm il ya da tüm Türkiye özlediği şampiyonluğu akşam 20’de oynanacak maçta alacağı bir galibiyetle yakalayacaktır. Stadyum daha ikindi vakti dolmuştur, bir bayram havası yaşanmaktadır. Maçın başlaması ile takım, rakibi adeta kuşatmıştır. Ancak beklenen gol gelmemektedir. Maçı başarılı şekilde yönetmiş hakem, bitime bir dakika kala ceza sahası içerisinde yapılan hareketi penaltı ile cezalandırmıştır. Tüm stat sevinçten yıkılmaktadır. Yıllarca beklenen şampiyonluk son dakikada gelmiştir. Taraftarlar, penaltıyı atması için attığı gollerle takımın bu maçı oynamasına büyük katkıda bulunmuş ve o sene hiç penaltı kaçırmamış santraforun adını bağırmaktadır. Teknik direktör de görevi o santrafora verir. Golcü santrafor penaltı noktasına topu diker, toptan belirli bir mesafe uzaklaşır, fuleli adımlarla topa yaklaşır ve topa vurur. Herkesin nefesini tuttuğu bu anda kaleci, doksan tabir edilen üst köşeden filelerle buluşmak üzere olan topu inanılmaz bir uçuşla yakalar.
Olgu 2 Ailenin tek çocuğudur. İlkokula başladığında öğretmenini ve okulunu çok sevmiştir. Öğretmeni de O’nu. Ancak, babasının görevi nedeniyle hem o öğretmeninden ve okulundan hem de sonraki öğretmenlerinden ve okullarından yaklaşık iki yılda bir ayrılmak zorunda kalır. Çocuk lise çağına gelince büyük bir şehirde eğitim kalitesi beğenilen bir okula yazdırılır. Anne, çocuğu ile daha fazla ilgilenebilmek için işinden ayrılır, baba ise çocuğu ve eşi için ekonomik gücünü biraz da zorlayarak ev satın alır. Öğrenci, lise öğretimi süresince hem dershaneye gider hem de bazı derslerden özel ders alır. Üniversite sınavına girmeden bir gün önce annesi ve babası tarafından yemeğe götürülen adayın sınav öncesi gece karnı ağrır ve bu nedenle uykusunu iyi alamaz, zaten gitmek istediği tıp fakültelerine de o sene talep artınca puanları yükselmiş ve sınavı kazanamamıştır. Zaten çok kaliteli eğitim verdiği söylenen okulun açıklanan başarı oranı da hayretle karşılanmıştır.
Yukarıda belirtilen olguların başrolünde ve yardımcı rollerinde yer alan kişilerin davranışları sorumluluk açısından değerlendirildiğinde herkesin bir noktada buluşması çok zordur. Ortak noktada buluşamamanın bence en önemli nedeni ise verilecek kararlarda “değer” farklılaşmasıdır.
İlk olgumuzda, uzun yıllardır hasreti çekilen ve kitleleri peşinden sürükleyecek bir şampiyonluğun son dakikada kaybedilmesi doğal olarak hoş bir şey değildir. Buna rağmen, penaltıyı kaçıran futbolcunun, şampiyonluğun kaybedilmesinin tek sorumlusu olarak gösterilmesi asla doğru bir karar olmayacağı gibi adaletli bir karar da olmayacaktır. Çünkü; böyle bir maçın son dakikasında böyle riskli bir görevin kabul edilmesi bile takdire şayandır. Kaldı ki penaltı atışını büyük bir maharetle gerçekleştirerek kalenin ulaşılması en zor bölümüne topu göndermiştir. Ancak, kaleci bu topu inanılmaz şekilde yakalamıştır. Teknik direktör acaba, penaltı atışı görevini bu futbolcuya vermekle hatalı mı davranmıştır? Hayır. Çünkü; bu futbolcu daha önceden de penaltı atmıştır ve hiç penaltı kaçırmamıştır. Acaba penaltı esnasında futbolcuyu yeterince motive etmeyen taraftarın sorumluluğu olabilir mi? Ya da ikinci yarıda bir süre yağan yağmur nedeniyle sahanın kaygan olması. En sonunda, sorumlu, rakip kalecidir demek ise herhalde herkesin yüzünde bir gülümsemeye neden olacaktır.
İkinci olgumuzda ise; ailenin tek çocuğunun tıp fakültesini kazanması hedefi etrafında uzun süreli çekilen maddi ve manevi her türlü meşakkat en azından bir sene daha boşa gitmiştir. Bu durumda herhangi bir kimsenin çıkıp öğrenciye “Sen üstüne düşeni yapmadın o nedenle sorumlusun” demesi adaletle bağdaşmaz. Öğrencinin sorumluluğu olmadığı gibi her türlü fedakarlığı severek yapan anne ve babaya da “Yemeğe götürmeseydiniz, böyle olmazdı” demek de adaletle bağdaşmaz. Sorumluluk, acaba beklenilen başarı oranını yakalayamayan okulun idare kadrosunda mıdır? Yoksa tıp fakültesi kontenjanlarını yeterince artırmayan Yükseköğretim Kurumunda mı? En sonunda “Sorumlu, tıp fakültesine giren diğer öğrenciler” demek ise herhalde herkesin yüzünde yine bir gülümsemeye neden olacaktır.
Verilen örnek olguları çoğaltabildiğimiz gibi bu olgularda olası sorumlu sayısını da artırabiliriz. Somut bir olayda gerçek sorumlunun ortaya konması pek de kolay bir iş değildir. Çünkü, sorumluluk doğuran eylemin birden fazla öncülü olabilmektedir. Sonuç olarak, istenmeyen (kusurlu) bir davranış meydana geldiğinde, bu olayın sorumlusunun belirlenmesi tabii ki (özellikle hukuki açıdan) çok önemlidir. Ama, bence daha da önemlisi kişiyi kusurlu davranışa götüren süreç ve bu süreçteki olumsuz faktörlerin tespit edilerek ortadan kaldırılmasıdır. Bu görüş bağlamında, kazanılan penaltıyı gole çevirmek için her türlü gayreti gösteren ama başarılı olamayan yetenekli futbolcunun, tıp fakültesini kazanmak için çok uzun süreli fedakarlık gösteren ama sınavı kazanamayan çalışkan öğrencinin, hastasını iyi etmek için olanakların elverdiği her türlü çabayı gösteren ancak hastası iyi olmayan hekimin sorumluluğunu belirlerken süreçteki olumsuz faktörleri tespit ederek üzerine gitmek yeni sorumlulukların doğmasını engelleyecektir.
10
önceki yazı