Son günlerde bu sicil sorgulaması, bizim üniversitede en önemli güncel olaylardan biri oldu.
Eski yönetim görevden ayrıldı, yerine yeni yönetim başladı. İşte şimdi tam zamanıdır denildi sicilini sorgulamak. Bilgi edinme kanunu da çıktı, bir dilekçeye bakıyor işler. Hatta internetten form doldurup sicilini isteyebiliyorsun.
“… no’lu kanuna göre…”, ister beş ister on yıllık sicil özetlerini isteyen isteyene.
Bir süre sonra, kapalı sarı zarf içinde resmi evrak şeklinde fotokopilerini çekip gönderiyorlar.
Burada önemli olan, birinci sicil amiri konumundaki dekanın yazdıkları. İkinci sicil amirinin işi yok da, hocaların sicilleriyle uğraşacak. “Birinci sicil amirinin görüşlerine katılıyorum.” yazan matbu bir kaşe hazırlatmışlar, memurlar basmış her sicil evrakının üzerine. Eh geriye ne kalıyor, rektörün imzası. Boş vakitlerinde bir zahmet imzalatıvermişler.
Şimdi yemekhanelerde, hocaların gizli sicilleri aleni gösteriliyor. “Senin kaç iyin kaç pekiyin var?” denilerek espri konusu oluyor. Hangi dekan iyi vermiş, hangisi pekiyi, hangi yıllarda notlar kırılmış hangi dekan notlarda bonkör davranmış, hangisi daha cimri olmuş…
Aslında “pekiyi” ve “iyi” dışında not alanımız olmasa da, hocaların bazıları “iyi” yazılı sicillerine pek içerliyorlar. Hatta “Mahkemeye vereceğim!” diyenler bile var. “Orta” ve “zayıf” notları hiç görmedim. Zaten onların delillendirilmesi de gerekiyor.
İşte yine hatıralar depreşti. Bundan otuz iki yıl önce, Denizli Devlet hastanesine uzman hekim olarak tayin olmuşum. On dokuz ebe-hemşire ile çalışıyorum. Günün birinde, hemşirelerin yıllık sicil evraklarını getirdiler. Evet, aralarında bilgi, görgü, kendine ve takım arkadaşlarına olan sevgi-saygı, bilimsel çalışma, mesai saatlerine olan duyarlılık, hastalara ve yakınlarına olan davranışlar, hümanist yaklaşımları açılarından en iyiden daha az iyilere göre bir değerlendirme yapabilirim de, bunları “orta”, “iyi”, “pekiyi” şeklinde yazıya dökmek oldukça zor.
Birkaç gün sonra başka bir iş için hastane müdürünün odasına gittiğimde bir de ne göreyim. Bizim hastane çalışanlarının gizli sicil evrakları ortalıklarda saçılı duruyor. O gün anladım sicil evraklarını nasıl dolduracağımı. Anlayacağınız, bastım hepsine pekiyi.
Aslında bu işler belirli maddeler halinde aralıklı (haftalık-aylık) olarak personel müdürlüğü tarafından yapılmalı. Hakkındaki teşekkür-şikâyet yazıları, mesai imza çizelgeleri gibi veriler dosyada bulunmalı ki, ancak o zaman kanıta dayalı değerlendirme yapılabilsin. Bunların hiçbiri yapılmadan sizden sicil doldurmanız istenirse, yapacağınız iş başından bellidir.
Sicil işleri belli aralıklarla terfi alınacak olan kurumlarda önemli. Emniyet, silahlı kuvvetler gibi. Belli rütbede bekleme süresini doldurmuş olanlar, aldıkları puanlara göre üstten alta doğru sıralanırlar. En alt sıradakiler terfi edemeyip bir arkadan gelen gruba inerler. Diğerleri terfi ederken, en baştan birkaç kişi bir üst sınıfa geçerek daha da kazançlı çıkarlar. Detayını artık ben bilemem, bilenlere sorunuz.
Üniversitede prof., doç. olduktan sonra, artık nereye terfi edeceksin? Sicilin baştan sona “pekiyi” olsa ne yazar, “iyi” olsa ne yazar! Olsa olsa, bir yere tayin olmak istediğinde bakarlar hepsi o kadar.
Hem eski idareciler görevden ayrılır ayrılmaz bu sorgulama da neyin nesi? Etik olan, sorulacaksa, önceden sorulması değil mi? Hoş, ben de katıldım bu furyaya.
Üniversitelerde kimin ne olup ne olmadığı, hangi konularda çalışıp çalışmadığı, araştırma, yayın, kitap, makale,.. her bir âlem bilinir. Merak edenler, hatta hasta yakınları bile açıp internetten bakıyorlar. Kim kaytarıyor, kim etik kim değil, kim bilimsel kim filmsel çalışıyor, kendi konusunda, ülke veya ülkemiz dışında esamesi okunuyor mu? İster öğretim üyesi ister dekan ister rektör, evet hepsi bellidir.
Gerisi ise hoş bir hikâyedir.
“İyi” verene de “pekiyi” verene de, benden selam olsun diyelim vesselam.