Nereden geçtiğini bilmiyorum, belki ta orijinal yapımızda vardı belki de tarih boyunca kaynaştığımız topluluklardan aldık; fakat bizim insanımız "şov" yapmayı gerçekleri ortaya koymaktan daha çok seviyor. Belki genlerimizde vardı, belki de epigenetik olarak bulunduğumuz coğrafyadaki insanlardan aldık. Sonuç olarak, bilimsel gerçekler yerine duygusal ya da ideolojik yaklaşımı daha çok tercih ediyoruz. Herkesin kolayca hatırlayacağı bir "deprem şov" var ki, her şeyin tuzu biberi oldu. En yakını, domuz gribi aşısına ilişkin tartışmalar. Sonuncusu da genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) ya da genetiği değiştirilmiş besinler (GDB).
Hemen şunu belirtmek isterim ki, her konuda olduğu gibi bu konuda da tartışmak üzere televizyonlara çıkan akademisyenlerimiz tüm üniversite camiasına kan kaybettirmektedir. Bilim adamı "bias" ya da "ön yargı" denen illetten uzak durmak zorundadır. Bilim adamının siyasal ideolojisi sadece kişisel konularda gündeme gelebilir, bilimsel konularda sorunlara ideolojik yaklaşamaz. Yaklaşırsa ne olacak derseniz, o zaman bilim adamlığı şapkasını çıkarıp o ideolojinin piyonu olur. Bilim adamı "ihtisasa" saygılı olmak zorundadır; bilmediği konularda ahkâm keserek gülünç durumlara düşmez. Eğer televizyon izlerken ayrıntılara dikkat ettiyseniz, ne demek istediğimi daha kolay anlayacaksınız. Aslına bakarsanız, bu bir "devenin nerem doğru ki?" cevabına benziyor.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar ("genetically modified organisms") ya da genetiği değiştirilmiş besinler ("genetically modified foods") genetik mühendisliğinin uygulamaya girmesiyle birlikte (1973) hayatımıza şu veya bu şekilde girmeye başlamıştır. 1990’ların başında ilk olarak GDO domates ticari olarak üretilmiştir. 1998 yılında da İskoçya’da ilk GDO patates piyasaya sürülmüştür. Yani neresinden bakarsanız bakınız en azından on yılı aşkın süredir bu besinlerle haşır neşir olmuş durumdayız. Aslına bakarsanız 1978 yılından beri genetik mühendislik uygulamalarıyla E. coli bakterisine ürettirilen insülini insanoğlu kullanmaktadır!
Şimdi gündemde yoğun olarak piyasaya sürülen ve insan ve çevre sağlığı açısından zararsız olduğu savunulan 4 GDB vardır: Mısır, kolza, soya, pamuk. Bunlarla ilgili olarak gerek FDA (ABD İlaç ve Besin İdaresi) gerek WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve gerekse EFSA (Avrupa Besin Güvenliği İdaresi) güvenle tüketilebileceği konusunda güvence vermektedir. Ayrıca bunlarla ilgili pek çok yönetmelik ve bilgilendirme broşürleri yayınlanmıştır. Bu yayınların pek çoğuna internetten de kolayca ulaşılabilmektedir.
Türkiye’de 26 Ekim 2009 gün ve 27388 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren "Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik" adındaki düzenleme büyük tartışma ve ayrışmaların nedeni olmuştur. İşin aslına bakarsanız, bu tartışma tüm dünyada yıllardır yapılagelen bir tartışmadır. Dolayısıyla bizdeki tartışmaların da gayet normal karşılanması gerekir, fakat elbette "tartışma adabı" çerçevesinde kalmak koşulu ile.
Benim son söz olarak önermek istediğim şudur:
1) Türkiye Tıbbi Genetik Derneği bu konuya derhal müdahil olmalı ve topluma doğru bilgileri aktarmalıdır.
2) Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çevre Bakanlığının ortaklaşa oluşturacakları bir çalıştayda konu tartışılarak kamuoyu aydınlatılmalıdır.
3) Bu çalıştaya tıp, ziraat, gıda, veteriner fakültelerinden ilgili ve yeterince öğretim üyesi ve Veteriner Hekimleri Odası, Ziraat ve Gıda Mühendisleri Odaları, Türk Tabipleri Birliği, TÜBİTAK, YÖK, Tıbbi Genetik Derneği, Biyologlar Derneği ve diğer ilgili derneklerden birer temsilci çağırılarak uygun bir süre (1-2 ay gibi) çalışma sonunda kavram ve bilgi kargaşasından arındırılmış bir rapor yayınlanmalıdır.
Yeni aldığım ve beni çok mutlu eden bir habere göre; Tıbbi Genetik Derneği tarafından ya Ulusal Tıbbi Genetik Kongresi’nin bir ya da iki günü olarak ya da ayrı bir kongre olarak mayıs ya da ekim 2010 ayları içerisinde biyoteknoloji ve GDO konusu işlenecek. Bu duyarlı davranışlarından dolayı başta Tıbbi Genetik Derneği başkanı Sayın Prof. Dr. Munis Dündar olmak üzere tüm yönetim kurulu üyelerini kutlamak isterim. Biz tıbbi genetikçilerinin konuya ilişkin genel yaklaşımları üç aşağı beş yukarı belli olmakla birlikte konunun bir de ülke gerçekleri, fiili durum ve mevcut teknoloji boyutları vardır. Onun için olayın tüm ayrıntılarıyla yerli ve yabancı bilim adamları tarafından tartışılmasında büyük yararlar vardır.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.