Son yıllarda Ülkemizde sağlık alanında ciddi değişimler yapıldı. Ağırlıklı olarak ekonomik konuları kapsayan bu değişikliklerin tartışılan bazı eksiklikleri yanında, olumlu yansımaları izlenmektedir. Kontrolsüz ilaç yazılımı ve kullanımı, özellikle tıbbi malzemelerde kontrolsüzlük ve kontrol dışı fiyatlandırma gibi konularda geç kalınmış tedbirler alındı ve büyük oranda başarılı olundu. Özellikle sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altına alınması da ek bazı önlemlerle hastanelerimizi daha kontrollü konuma getirecek, bu hem hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının hem de hastaların işini kolaylaştıracaktır.
Yukarıda ifade ettiğim gibi alınan önlemler büyük oranda ekonomik hedefli önlemlerdir. Yani bir hastanede bir hastaya kalça protezi uygulandığında aranan yasal zorunluluk, o protezin sayısı belirlenmiş hekim tarafından kullanıldı raporu ile raporlanmasıdır. Burada hasta açısından esas önemli olan bu protezin kullanım endikasyonunun olup olmamasıdır. Günümüzde tüketim toplumu olmanın olumsuz bir getirisi olan ticari firmaların kullanımı artırmaya yönelik sürekli reklam ve bazen de etik olmayan promosyon yöntemleri ile gerçek endikasyonları zorlayan süreçleri izlemekteyiz. Elbette bu süreçte ticari faaliyet gösteren firmaların girişimleri tüketimi artırma yönünde olacaktır ve doğaldır. Burada hekimin karar vermede işini kolaylaştıracak ve olası yanlışlıkları önleyecek tedbirlerin alınması gereği açıktır.
Hekimlik diploması almış herkesin, mevcut yasal sınırlar içinde her türlü ilacı kullanma ve birçok girişimi yapma hakkı vardır. Uzman olmuş bir hekimin de o uzmanlık alanında tanımlanmış tüm uygulamaları yapabilir. Örneğin; beyin cerrahi uzmanı olmuş bir hekim, uzman olduğu günün ertesinde beyin sapı lezyonuna müdahale etmesinde yasal bir engel yoktur. Aslında çok olası gözükmeyen bu uygulamaları artan sıklıkta yaşamaya başladık.
Özellikle de bir enstrüman ya da bir tıbbi malzeme kullanımının söz konusu olduğu uygulamalarda kullanım endikasyonlarının tartışılır hale geldiğini zaman zaman üzülerek izlemekteyiz. Uzmanlık derneklerine bu konularda artan şikayetler mevcuttur. Sorun büyümeden yasal önlemlerin alınması hem hekimi hem de hastayı koruyacaktır. Çok temel önlemler içinde aşağıdakiler bir başlangıç olabilir.
Uygulanacak cerrahi uygulamaların hangi merkezlerde yapılabileceği konusunda karar vermede merkezler bilimsel bir kurul tarafından akredite edilmelidir. Bu kurulların üyelerinin belirlenmesinde ilgili uzmanlık derneklerinin aktif rolü şarttır. Örneğin; skopinin olmadığı bir ameliyathanede spinal entrüman uygulamasının engellenmesi örnek verilebilir. Cihaz ve mekan açısından akredite edilmiş merkezlerin hekimler ve yardımcı personel açısından yeterliliği aynı şekilde değerlendirilmelidir. Uygulamaların olası komplikasyonlarının giderilemeyeceği merkezlerde uygulamalara izin verilmemeli. Örneğin; ekstremite protez uygulamaları ya da transtorasik omurga yaklaşımları esnasında olası vasküler lezyonların acil tedavisinin mümkün olmadığı merkezlerde bu uygulamaların engellenmesi sayılabilir.
Yaşamının kalan kısmında uygulanan protezlere (kalça protezi, diz protezi, omurga enstrümanları vb) bağımlı olacak hastalarda endikasyon, konuyla ilgili ya da en yakın olan uzmanlardan oluşan en az 3 kişilik bir kurul karar vermeli ve endikasyon yasal sorumluluğu üstlenmelidir. Bu karar mekanizması, antineoplastik ilaçların ve radyoaktif maddelerin kullanımında da geçerli olmalıdır.
Geç kaldık dememek için tedbirleri bugünden almamız gerekir. Bu yönde mücadelede, hastalara daha konforlu hizmet götürmekle sorumlu olan hekimler, uzmanlık dernekleri, meslek örgütleri ve hepsinin ötesinde Sağlık Bakanlığı ve ilişkili resmi kuruluşlar sorumludurlar.