Gecekondu kavramı, şehirleşme, gettolaşma, sınıfsallık vb. bazı kavramların bileşeninde modern zamanların sorunlarının ilk sıralarında gelmektedir. Her halükarda gecekondu kavramını belirleyen içerik, tüm boyutlarıyla sağlıklı bir yerleşikliğin tersini ifade etmesidir.
Sanayileşme sonrasında küçük yerleşim yerlerinden, şehirlere doğru göç etmek zorunda kalan bir insanlar güruhu ile öncelikle kendisini göstermiştir. Önceleri ya küçük el zanaatlarıyla ya da toprakla geçimini sağlayan insanlar makinalaşma ile birlikte sanayinin olduğu şehir merkezlerine doğru göç etmişlerdir. “Laissez faire laissez passer (Bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler)” mottosuyla yeni oluşmaya başlayan sınai kentlerde ağır koşullarda çalışmaya başlayan insanlar (kadınlar ve çocuklar da dahil) sağlıksız bir hayat sürmekteydiler.
Bu insanların bir müddet sonra kendi konutları da ancak gecekondu tarzında olmuştu. Zira ilk başta daha çok pansiyon gibi yerlerde kalan insanlar, ilerleyen zamanlarda bir gecekonduya ulaşmışlardı. Bu bağlamda Avrupa’nın farklı yerlerinde hala o dönemlerden izleri olan gecekondu evleri ve mahallelerini izlemek ilginç olacaktır.
Türkiye’de de bilhassa 1950’den sonra modernleşmenin bir yansıması olarak başlayan şehirlere göçler, bugüne kadar gündemden “gecekondu” kelimesini hiç düşürmemiştir. Her ne kadar yakın zamanda farklı yapılaşmalar gözlemlense de, son kertede şehre göçler devam ettikçe gecekondulaşma da hız kesmeden devam etmektedir.
Dolayısıyla gecekondulaşmanın ilk bileşeni şehirleşmedir. Şehirleşmeyle birlikte yükselen gecekondulaşmanın iki temel niteliğinin altını çizebiliriz. İlki, gecekondular genelde hazine arazileri üzerine ruhsatsız bir şekilde yapılmaktadır. İkincisi ise, bu evler çok hızlı bir şekilde inşa edildiği için hem eksikleri çoktur hem de çarpık bir yapılaşmanın formunu teşkil ederler. Çünkü barınma ihtiyacının en acil bir şekilde giderimini sağladığından, sokakları, caddeleri, duvarları, sınırları genel şehir planının oldukça dışındadır. Bu şekilde inşa edilen alanları sonra planlı hale dönüştürmek bile oldukça zaman, para ve enerjiye gerek duyuracaktır. Doğrusu gelişmekte olan ülkelerin birçok şeyi olduğundan daha fazlasına maliyetlemesi hep buradan kaynaklanmaktadır.
Müslüman ülkelerde maalesef zihinsel ve düşünsel çıktılar da gecekonduların bu iki temel niteliğini üzerinde taşımaktadır. Birincisi, özellikle modernleşme ile birlikte “Batı”ya gözlerin dikilmesi sonucu başka teorilerle kendi toplumunu, düşüncesini, tarihini okumaya çalışan bir tavırla karşı karşıya kalınmıştır. Bunu başkasının arazisinde inşa yapmaya benzetebiliriz. İkincisi, ortaya çıkan sorunları hızlıca halletme çabası, tefekkürden uzak, günü kurtarmaya meyletmiş çarpık düşünsel inşaları karşımıza çıkarmıştır. Maalesef modernleşme tecrübesi süreci baştan beri aynı tavır alışlarla devam etmektedir.
Gecekondulaşmanın ikinci bileşeni gettolaşmadır. Nitekim şehirlerde gecekondu bölgeleri vardır ki, 1970 ve 80’li yılların filmlerine de konu olmuştur. Gettolaşma bir yandan aynı kaderi paylaşan insanları bir birlikteliği iken, aynı zamanda belirli hayat tarzları ve perspektif üretmektedir. Çünkü ister hayatın zorladığı koşulların belirlemesi olsun, isterse gündelik sohbetlerin bu koşullara dair ürettiği edebiyat açısından düşünülsün, neticede gettolaşan hayat kendisine sınırlar çizmektedir.
Bugün de küreselleşen dünyaya rağmen, müslümanların getto bir zihniyet içinden konuştuklarını gözlemlemekteyiz. Bunun en bariz göstergesi, farklı düşünce, inanç, teori ve tezler karşısında cevap üretmede ciddi sıkıntılar yaşamasıdır. Burada yaşadığı kaygı ve korku, bir yandan kendi içine kapanarak söylemlerine mitik bir şekilde sarılması, diğer yandan farklılıklarla konuşmak ve onlara cevap üretmek yerine etiketlemesi şeklinde tezahür etmektedir. Hatta güçlü olduğu zamanlarda farklılıkları sürekli kriminalize etmesi de gözlerden kaçmamaktadır.
Tam da bu sebeple müslümanların başkalarının arazisinde çarpık inşadan vazgeçerek, uzun soluklu, tefekküre dayalı, ciddi çalışmalarla farklılıklara sürekli açık bir perspektife öncelikli ihtiyaçlarının olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.