Yoğun bir gündemle dopdolu bir yıl daha geride kaldı! Güle güle 2009, hoş geldin 2010. Tam gün yasa tasarısı, uzmanlık ve yan dal yönetmeliği geçtiğimiz yıla damgasını vurdu.
Hâlâ net bir şekle kavuşmayan ve mevcut hali ile kimseyi mutlu edemeyen tam gün yasası önümüzde duruyor. Yan dal uzmanlığının yeni ihdas edildiği alanlarda zorunlu hizmet tehdidi, garip bir performans yasası
Nasıl bir meslek seçtik, diye sormadan geçemeyeceğim! Anayasal bir hak olan sağlık hizmetinden tüm yurttaşların ücretsiz yararlanmasından daha doğal ne olabilir ki? Ama bunu sağlarken öte yandan yine bu ülkenin yurttaşı olan hekimlerin de özlük haklarının korunması gerekmez mi? Ders yükü, akademik çalışmalar, günlük tedavi etmek zorunda olduğumuz hastalar, konferanslar, asistan tezleri ve eğitimleri bir akademisyenin kaç saatini alır? Hesaplayan mutlaka vardır. Geldiğimiz noktada günlük ders ve hasta bakımı mesai saatlerinde ucu ucuna bitirilebiliyor. Aslında bitmiyor, nöbet ekibine devrediliyor. Akademik çalışma yapmak bizim başlıca görevimiz. Bizler bilgi üretmek için akademisyen olduk. Akademik kurumlarda çalışan hekimlerin ilk işi öğrenci ve asistan eğitmek, akademik çalışma yapmaktır. Hasta, yani işin hizmet kısmı aslında eğitim için vardır. Bu, hasta önemsiz, ihmal edelim, etik dışı işler yapalım anlamına gelmiyor. Elbette tanı ve tedavi bizim işimizin en kutsal yanı.
Bu yoğun tempo içinde sürekli karmaşa yaratan söylemler ve planlar zaten sınırlı olan umut beklentilerine tırpan vurmuyor mu? Tam gün yasası ile ilgili söylemler üç yıl veya daha da eski bir tarihten beri gündemde. Önümüzü görmekte zorlanmıyor muyuz? Yarın ne yapacağı belli olmayan bir akademik grup beklemekte. Okulu yeni bitirdiğimizde vaktimiz vardı, gençtik beklemek için oysa şimdi yaşlar kemale erdi. Hâlâ yarın ne olacağını bilemeden yaşıyoruz.
Yan dal uzmanlığı onaylanacak, ama nereye gideceğiniz belirsiz. Birçok arkadaşımız müracaat tarihinin sonuna yaklaşmış olmamıza karşın hâlâ başvuru yapıp yapmamakta kararsız. Okulu bitir zorunlu hizmet, uzman ol zorunlu hizmet, yan dal al zorunlu hizmet! Bu ne tuhaf bir durum. Neden cezalı bu hekimler? Evet Galen gibi İbn-i Sina gibi öncüllerimiz de çok çile çekti, mekân değişiklikleri gerekli oldu. Ama asırlar geçti o günlerden bu günlere.
Performansa dayalı çalışma sistemine değinmeden geçemeyeceğim! Ben adaletten yanayım, herkesin elinin yaptığı neyse aldığı karşılık o olmalı, diye düşünürüm. Tamam sistem belki motive edici, hasta için de hekim için de getirisi var. Ancak sistem üniversitelerde rektörlere bağımlı. Eğer rektör bu parayı ödemek istemezse ödemez. Yeni sistemde bir de döner sermayeler keyfiyete bırakılıyor gibi görünmekte. Hem 2547 değişmeyecek, hâlâ antidemokratik bir yasa gündemde olacak hem de yeni bir keyfi durum rektörlere yetki şeklinde sunulacak! İnsana saygı duymayan ve onu merkeze almayan herhangi bir sistem başarılı olabilir mi? Aslında başarısızlık açık değil mi? Yapılabilecek onca iş varken bizi meslek yaşantımızın en verimli yıllarında oradan oraya koşturup, bilginin üretilme ve aktarılmasına sekte vurmak neden? Aslında mevcut 2547 ile bizler birer memuruz, oysa akademik yaşamla statüko nasıl bağdaşabilir?
Uzmanlık yönetmeliği çıkarıldı, 19 Temmuz 2009 tarihinde de Resmi Gazete’de yayımlandı. Yasa asistanlar açısından olumlu yönler taşıyor olabilir, ama sakıncalar da var. Bazı aksaklıklar önümüzdeki günlerde toplanacak kurul tarafından giderilebilir. Bir örnek olarak; rotasyonlar kırk yıl önceki tıp bilgisi ile sürdürülmektedir. Bana dört aylık dahiliye rotasyonunun bir anestezi asistanı için neden gerekli olduğunu açıklayabilecek kimse var mı? Elbette bu konular derneklerin ciddi çalışmaları ile belirlenebilecek konulardır.
Bitmez tükenmez sorunlar önümüzde yığılı duruyor. Umuyorum ki hepsi çözülecek ve yarınlar bugünden daha aydınlık olacak. Gelecek günler bizim elimizin ürettiklerine bağlı olacak. Güzel işler üretsin ellerimiz hürce, bilim yolunda bolca
İyi bir yıl diliyorum tüm insanlığa, saygı ve sevgi ile selamlarken tüm dostları