Özlem, Fransızcada nostalji anlamında olup sözlük anlamı olarak geçmiş bir çağa, geçmişteki yaşama duyulan aşırı sevgi ve özlem anlamına gelir. Farsçada; Hasret, özleyiş, özleme, nedâmet, pişman olma anlamı da taşır.
Psikoloji penceresinden bakıldığında geçmişe duyulan özlem, kişi sürekli özlem duyuyor hale geldiğinde bir hastalık olarak kabul edilir. Uykuya dalmakta güçlük çektiğinizde, içinizin sıkıldığını hissettiğinizde veya düşüncelere dalmışken, kendinizi eski mahalle komşularınızı, çocukluğunuzu ya da üniversite yıllarında bir hafta sonunu yeniden yaşarken buluyorsanız, bu alışılmadık bir durum olmamakla birlikte, olumsuz duygulara sürükleniyorsunuz diyebiliriz.
Hatta çoğu kez geçmişin o anlarını düşündüğünüzde gözyaşı bile döküyor olabilirsiniz. Evet nostaljik duygular insanın varoluş bütünlüğünü besler, fakat bazı insanlar bu durumu abarttıklarında şimdiki anın veriminden mahrum kalabiliyor diyor psikoloji… Aynı görüşler “geçmişe özlem” duymayı “daha fazla değişikliğe karşı bir tampon oluşturma çabası” olarak da tanımlıyor. Tabii burada kastedilen “eski dönemlerdeki günlere geri dönmek değil”, toplumun büyük kesimlerinin gerisinde kaldığını hissettiği hızlı bir sosyo-politik değişim sürecini durdurma arzusu olarak da yorumluyorlar.
Çocukluk arkadaşlarından artık kullanılmayan şekerlemelere kadar her şey nostalji duygusu uyandırır. Bunların hepsi bu duygunun akıl sağlığımıza nasıl etki ettiği sorusunu doğuruyor. Uzmanlar, bu durumun iki ucu keskin bir kılıç olabileceğini söylüyor. Psikiyatrist ve yazar Carole Lieberman: “Nostalji, bize geçmişin en iyi kısımlarını hatırlatarak toplumun raydan çıkmasını engeller.” diyor.
Ben geçmişe özleme farklı pencereden bakmak istiyorum. Evet bu durum sürekli ve psikiyatrik sorunlara yol açacak ve sizin yaşam kalitenizi bozacak düzeye varırsa belki nostaljik hastalık olarak kabul edilebilir.
Diğer taraftan, sürekli geçmişe dönme isteği veya geçmişe özlem bir hastalık veya takıntı olmadığı gibi yaşlılık belirtisi de değildir. Hemen her yaştan insana sirayet edebilecek olağan bir durumdur. Ancak bu isteğin derininde hayatla ilgili çok önemli bir gerçeklik var.
Geleceğe ulaşma arzusu ve geçmişe özlem…
Belki bu konuyu netleştirmek adına şu soruları sormalıyız;
Geçmişe niçin özlem duyarız?
Geçmişin veya geçmiş hayatımızın veya toplum yaşamının nelerine özlem duyuyoruz?
Şimdi mutsuz olduğumuz veya işlerin istediğimiz düzeyde yürümediği için mi özlem duyarız?
Geçmişte çok mutlu olduğumuz için mi?
Veya günümüzde bozulmuş sosyal hayatın, ilişkilerin, menfaat üzerine kurulu düzenin, dağılmış aile yapısının, anlamını yitirme ile karşı karşıya kalan özel günlerin, geçmiş bayramların güzelliklerinin istediğimiz düzeyde olmadığı için mi özlüyoruz?
Ya da çocuklarımız büyüyüp yuvadan uçtuklarından dolayı, yanımızda geçen çocukluk günlerini mi özlüyoruz?
Geceleri hastada olsa sabaha kadar başında kalmaya razı olmak adına olsa da misk gibi kokan bebeklik hallerini, temiz duygularını,
Evde bülbül gibi öten seslerini,
Veya komşuluk ilişkilerimizi mi?
İşte bütün bu soruları sorduğumuzda net cevabını alabiliyorsak, geçmişe özlemin nostaljik hastalık veya özlenmesi gereken kaybettiğimiz özlemeye değer, değerlerimize özlem mi kararını veririz diye düşünüyorum…
Bu anlamda geçmişe özlem aslen;
Çocukların bir an büyümesini arzulamak ama büyüdüklerinde çocukluk günlerine özlem duymak.
Geçmişe özlem bulunduğunuz andan hoşnutsuzluğun sonucudur.
Geçmişe özlem, bazen zaman kaybıdır.
Geçmişe özlem bazen pişmanlıktır.
Geçmişe özlem güzeli arama, mutluluğu arama arzusudur.
Geçmişe özlem hep geçmişte yaşama veya geçmişin bütün güzelliklerini, güzel olanını da günümüzde yaşama ve devam ettirme arzusudur.
17 yaşındaki oğlumun 80’ler dizisini izlerken, belki de kendi gençlik dünyasında günümüz yaşamını karşılaştırıp, oradaki bayramları, komşuluk ve insanlık ilişkilerini, insanların temiz ve saf duygularını, menfaat üzerine kurulu olmayan bütün ilişkileri görüp de ‘ Keşke o dönemde yaşasaydım, ne güzel günlermiş’ demesi, o günü yaşamamış biri olarak geçmişe özlemin anlamını çok net olarak özetlemiyor mu?
Peki, Garip bir çelişki değil mi, bir yandan bilim ve teknolojide bu kadar büyük gelişmeler yaşanırken bir yandan da geçmişe duyulan özlemin artıyor olması.
Evet, teknoloji çok gelişti. Her istediğimiz bilgiye rahatlıkla ulaşabiliyoruz ama teknoloji yeni hastalıkları beraberinde getirdi, literatürümüze yeni kelimeler, hastalıklar listesine yeni tanılar eklettirdi. Gelişen teknoloji sanal âlemde başta gençler olmak üzere hepimiz için yeni bir dünya oluşturdu. Daracık, samimiyetin olmadığı, her ilişkinin karşılıklı menfaatler üzerine kurulduğu, dolandırıcılığın, meşru olmayan bütün tuzakların kurulduğu bir dünya. İşte bu dünyada manevi değerlerin tamamen deforme edilmesi, maddi anlamdaki mutluluğumuz grafik gibi belirli bir değere kadar pik veya diğer anlamıyla doyum noktasına ulaştığından mutluluğumuzda belirli bir noktaya kadar devam etmektedir.
Geçmişe özlem yerine geçmişten ders alarak geleceği doğru inşa etmek anlamında yol gösterici olabilir mi? Evet, belki bu soruya tatmin edici bir cevap bulursak mümkün olabilir. Zaten amaç, her anlamda geçmişin iyi ve kötü yönlerinden ders alarak günümüzü veya geleceğimizi iyi bir temel üzerine inşa etmek değil midir?
Geçmişin güzelliklerinin, gelecek günlerimizi süslemesi dileğiyle…