Orhun Anıtları’ndan Nutuk’a.
Milletlerin Dünya sahnesinde ortaya çıkmaları, yaşamları ve gelişmeleri bulundukları coğrafyalara göre birbirlerinden farklı zorluklar içermektedir. Bazısı başka toplumların etkisiyle yok olmakta, bazısı ise yüzyıllarca başka toplumların esareti altında yaşamaya devam etmek zorunda kalmaktadır. Ancak büyük mücadeleleri tek başına birden çok kez tekrarlamak zorunda kalmış çok az millet vardır. İşte Türklerin mücadelesi aynen böyledir. Orta Asyadan Anadoluya gelene kadar ve sonrasında mücadeleleri bitmeden daima sürmüştür. Ancak tarihlerinde öyle zor dönemler olmuştur ki bu dönemlerin gelecek nesillerce hatırlanması ve aynı hataların tekrar yapılmaması için bilge insanlar tarafından toplumları için bazı belgeler veya anıtlar bırakılmıştır. Bir nevi zamandan bağımsız, nesiller boyu geçerli olabilen uyarılar da denilebilirler. Aslında kağıdın olmadığı dönemde taşlara yazılan yazılar ile, matbaa’nın keşfi sonrası ise yazılarak bu geleneğin sürdürüldüğü görülmektedir. Eski Türk yazıtları, geçmişten günümüze önemli mesajlar barındıran Türkçenin en eski yazılı belgeleri olma özelliğine sahiplerdir. Aynı zamanda Türklerin ilk ve en önemli yazılı kaynaklarıdır. Orhun civarında 38 harfli Köktürk (Göktürk) alfabesi ve bir yüzü de Çince yazı ile yazılmış anıt şeklinde yazıtlardır. Aslında o dönemi yaşayan Türk kağanlarının ne kadar ileri görüşlü olduklarını göstermektedirler. Bu yazı sonunda bu şuurun nasıl oluşturulduğunu hatta 1250 yıl sonra nasıl devam ettiği ve benzerlikleri göreceğiz.
Anıtlar (Abideler) Neden Önemlidirler?
Bunların en önemlileri geçen yıla kadar üç taneydi. 1893’te bulunanlar dışında 2022 yılında yeni bir Göktürk anıtı daha bulundu. Kutluğ (İlteriş) Kağan’a ait olduğu düşünülen bu yazıt ikinci Göktürk kağanlığını yeniden canlandıran Kül Tigin ve Bilge kağan’ın babası Kutluğ (İlteriş) kağan adına dikilmiştir. Bu keşif sonrası “Türk” adının ilk kez geçtiği Göktürk döneminin en eski yazılı anıtı olarak kabul edilmiştir. Bu yazıt ikinci doğu Göktürk kağanlığını yeniden canlandıran Kutluğ kağan devleti kurduktan sonra kendisine il yapan anlamına gelen İlteriş ismi verilmiştir. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e de 1934 yılında soyadı kanunun sonrası Türkiye büyük millet meclisi tarafından Atatürk soyismi verilmiştir.
Göktürkler, diğer orta Asya Türk toplulukları ve Çin arasındaki mücadele hiç bitmemiştir. Çin’in böl ve yönet stratejileri sayesinde Göktürk devleti önce, Batı’da Tardu, Doğu’da İşbara Kağan olmak üzere ikiye bölünmüş ve bir süre sonrada doğu’da İl Kağan devrinde yaşanan kıtlıklar, Tarduş’ların çin etkisiyle isyanları ve son olarak İl Kağan’ın 630’da bir av sırasında Çinliler tarafından pusuya düşürülüp esir edilmesi sonucu Doğu Göktürk Devleti ortadan kaldırılmış ve esaret yılları başlamıştır (1).
Esaret 682 yılına kadar toplam 52 yıl sürmüştür. Bu uzun fetret devrinde nice isyanlar yapılmış başarılı olunamamış ancak Türkler Çin topraklarından ana yurtlarına parça parça geri dönmüşlerdir. Bir çok isyan denemesi gerçekleşti ancak bir çoğu isyancıların ölümüyle sonuçlandı. Bu isyanlardan en bilineni Kürşad ayaklanmasıdır, tarihi kaynaklara göre 40 çerisi ile Çin hanedanını sarayından kaçırmak istemiş ama başarısız olmuşlardır. Ancak Çin için büyük bir korku ve tedirginlik yaratabilmişlerdir. Ölüm göze alınarak, çıktıkları bu yolda başarısız dahi olsalar, hikayeleri günümüze kadar aktarılarak destansı bir hal almıştır (2).
Kutluğ kağanın mücadeleye nasıl başladığına dair çok az sayıda kaynak olmakla birlikte Orhun yazıtlarında önemli bir bilgi verilmektedir (1). Çok az bir kuvvetle başlanan bu hareket (17 seçkin asker ile başlamıştır.) “Türk Tanrısının Kutluğ’a mazhar olması yüzünden, muazzam bir hareket halini aldı ve yıkılmış olan türk kağanlığını yeniden kurabildiği” yazılıdır. Ayrıca “Türk Tanrısı Türk milletinin zevalini önlemek için Kutluğa yardımı esirgemedi.” denilmektedir. Bu sayede girişilen kurtuluş savaşının başarıldığı bildirilmektedir. Aslında bütün bunlar o dönemdeki inanç sisteminin oldukça kuvvetli olduğu ve böyle bir hadisenin tesadüfler ile kazanılmadığı anlatılmaya çalışılmaktadır.
Uzun esaretin sonunda Kutluğ kağan (İlteriş kağan) 17 seçkin çeri (askeri) ile kurtuluş için yola çıkmıştır. Başkaldırış giderek büyümüş, Çin şehirlerindeki Türkler yaşadıkları yerlerden ayrılıp ona katılmışlardır. “Tanrı güç verdiği için Kutluğ’un askerleri kurt gibi, düşmanları koyun gibiydiler.” de yazar. Ayrıca Çin hizmetinde bulunan akıllı devlet adamı Tonyukuk’unda bu direnişe baştan katılanlar arasında olduğu yazılıdır. Sayılarının önce 70, 700 sonra 7000 ve 70.000 olduğu sonra daha da çok arttığı yazmaktadır. Kutluğ’un öncelikle Öztürk olan boyları kendi itaatine almak için uğraştığını anlıyoruz. Hatta kendisine itaat etmeyen diğer Türk boyları ile daha çok uğraşmak zorunda kaldığını anlıyoruz. Ayrıca “Kağanını kaybetmiş milleti, köle ve halayık haline girmiş olan milleti bir araya toplayıp ecdadın töresine göre nizama koydu.” denmektedir. Bütün bu savaşlarda ve Türk ilini düzene koymak için, Kutluğ’a karısı İlbilge hatunun büyük yardımı dokunduğu da kitabelerde ifade edilmektedir. Bütün bu süreçte 47 defa sefer yapıldığı ve yaklaşık 10 yıl içinde başarıldığı yazılmaktadır. İlteriş Kağan Çin kaynaklarına göre de 692 yılında vefat eder. Özellikle kitabelerdeki bazı kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla Göktürk devleti kurulurken “Oğuz” ve “Türk” adları birbirinin sinonimi gibidir; fakat “Oğuz” derken, kağana boyun eğmek istemeyen boylar, “Türk” adıyla da kağana tabi yani devlet nizamını kabul eden zümrelerin kastedildiği vurgulanmaktadır. Bumin kağandan itibaren, bazı Oğuz boylarının kağanlara tabi oldukları ve hizmet ettikleri, bazılarının da isyan halinde bulundukları anlaşılmaktadır. Oğuzlar, yükselmekte olan Kutluğ kağana boyun eğmemek maksadıyla bir taraftan Çinliler ve diğer yandan moğol menşeyli Kitaylarla anlaşmışlar, “devlet kuran Türkleri” ezmek için 3 taraftan hücum yapmak planını hazırlamışlardır. Bu plan Tonyukuk tarafından öğrenilince hızla güçlerini birleştirmelerine imkan vermeden sırasıyla bu boylara gerekli cezanın verildiği yazılmaktadır. Orta Asya’da bulunan tüm Türk kavimlerinin tamamını hakimiyetleri altına aldıktan sonra Göktürk devleti, tekrar en kudretli Türk devleti derecesine yükselmişdir. Onyedi kişi ile işe başlayıp koca Çin imparatorluğu boyunduruğundaki Türk uluslarını kurtarıp koca bir devlet kurmağa muvaffak olması Kutluğ İlteriş kağanın ne karakterde bir kişi olduğunu göstermektedir. Bu zor sürecin hiç de kolay olmaması ve yaşananların yüzyıllar sonraki nesillere (Türk toplumlarına) hatırlatmak ve anlatılmak istenmesi çabasıyla Orhun Abidelerinin ilki ya da son bulunanı oluşturulmuştur (1).
Yüzyıllar sonra, İstanbul 13 kasım 1918’de ve sonrasında diğer Anadolu illeri işgal edilmeye başlanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, 30 Ekim 1918 günü Mondros Mütarekesinin imzalanmasından 1 gün sonra Adana’da Yıldırım orduları grup komutanlığını daha henüz devir almıştır. Ancak Paşanın yeni görevi uzun sürmemiştir. Çünkü Mondros mütarekesinin Osmanlı’dan istediği Ordularının lağvedilmesi emrini Osmanlı gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu sebeple Yıldırım orduları dağıtılıp lav edilince Paşa’da harbiye nezaretine görevlendirildi ve İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da İngiliz gemilerini gördüğünde çok üzülerek “geldikleri gibi giderler” deyiverdi. Yaveri onu böyle mutsuz görünce, “size nasip olacak Paşam, siz bunları kovacaksınız.” deyince ise, “Bakalım” diyebilmiştir (anılar). Aslında Mustafa Kemal Paşa kurtuluşun anahtarının “Ya istiklal, ya ölüm” olduğunu bilmektedir ve her şeyi kendisi de göze aldığı için çoktan kararını vermiştir. “Ya görürüm, ya da göremem” anlamında bakalım diyebilmiştir. Ama nereden başlayacağını bilmektedir (3).
İngilizlerin 4 ekim 1923’te ayrılmasına kadar İstanbul 4 yıl 10 ay işgal altında kaldı. 1919’da Milli mücadelemizin başlangıcı için 16 Mayıs 1919’da 18 silah arkadaşı ile Bandırma vapuru ile Mustafa Kemal Paşa yola çıktı. Bu yola çıkış aynı Kutluğ kağanın da 17 askeri ile yola çıkışı gibiydi. Her 2 devirde de Türk devlet anlayışındaki ortak geleneksel özelliklerden dolayı öncelikle milli şuurun uyandırılmaya ve güçlendirilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Milletin var olma, yükselme azim ve iradesi güçlendirilmeye çalışılmış, fertlerin devlete madden değil ruh bağlılığı ile bağlılık oluşturmaları oluşturulmaya çalışılmış ve bunun için bir yolculuk planlanmıştır.
Daha sonraki yıllarda Atatürk’ün okuduğu eserler arasında Köktürk yazıtlarının da bulunduğunu öğreniyoruz. Bu kitapta sayfa kenarına şu notu yazmıştır. “Göçebe kavimlerde milli vicdanın varlığı son derece az görüldüğü halde, eski Türklerde milli vicdan teşekkül etmiş olduğuna asla şüphe duyulmayacak derecede bir açıklık olduğu görüşü yer almıştır.” Milli vicdan ile toplum şuurunu tarif etmektedir. Hayatı boyunca da bu şuuru oluşturmaya ve diri tutmaya çalıştığını anlıyoruz. Bu sayede milli birlik ve beraberlik ilkesi doğmuştur. Milli mücadelenin kazanılmasında hiç şüphe yok ki canlandırılan toplum şuuru dediğimiz ortak şuurun çok önemli bir yeri vardır (4,5).
Orhun Abidelerinde neler yazıyor?
II. Göktürk devrinde Orhun bölgesinde dikilen Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtlarında II. Göktürk Devleti’nin kuruluşunun anlatılmasının yanı sıra bundan önce Göktürklerin bağımsızlıklarını kaybedişi ve Türklerin bu olaydan ders çıkarması gerektiğine değinilmiştir. Bu anıtlar yazılırken gelecek nesillere öğütler verilerek uyarılmak istenmiştir. Mesajları iletmek istedikleri için de bilgelik dolu bir tarzla doğanın kolayca hasar veremeyeceğini düşündükleri anıtları bırakmalarına neden olmuştur.
Kül Tigin yazıtı, 732 yılında abisi Bilge Kağan tarafından kardeşi Kül Tigin’in vefatı anısına diktirilmiştir. Bilge Kağan Yazıtı ise 734’te vefatından bir yıl sonra, oğlu Tengri Kağan tarafından babasının anısına diktirilmiştir. Tonyukuk yazıtı ise bu iki anıtın bulunduğu yerden çok daha uzaktadır. Tonyukuk, Bilge kağan ve Kül Tigin’in babalarına da vezirlik yapmış tecrübeli bir devlet adamıdır. Bu sebeple onun yazdırdıkları da çok mühimdir.
II. Doğu Türk Kağanlığı’nı kuran kahramanların ve oğullarının hayatı ve ülkelerini korumak için verdikleri mücadeleler dile getirilmiştir. Anıtlarda ayrıca o bölgede yaşayan Türkler’e çeşitli uyarılar yer almakta ve Çinliler’in tatlı sözlerine, yumuşak kumaşlarına kandıklarında kendilerini bekleyen tehlikeler haber verilmekte, Türk Kağanlığı’nın birlik ve beraberlik içinde bulunması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Özellikle Türklerin Çince isimler aldıkları, Çinlilerle evlendikleri ve öz benliklerini kaybederek Türk’ün Töresini unutmalarından şikayet edilir.
Bilge Kağan yazıtını da oğlu Tengri kağan tarafından babasının 25 kasım 734’de ölümü üzerine 1 yıl sonra diktirildiği tahmin edilmektedir. Bilge Kağan yaptığı hizmetleri anlatmış, dağılmış ve parçalanmış bir millete kağan olduğunu, ölmek üzere olan milleti Tanrı’nın lütfu ile diriltip doyurduğunu belirtmiştir. Yazıtın kaplumbağa şeklinde bir kaidesi vardır.
Bilge Tonyukuk yazıtında ise büyük devlet adamı vezir Tonyukuk’un kendisi tarafından dikilmiştir. Bağımsızlık için çekilen sıkıntılar, verilen mücadeleler ve elde edilen başarılarda Tonyukuk’un etkisi anlatılır. Bilge Tonyukuk, İlteriş (Él-tériş) ve Kapgan kağanları kendisinin tahta oturttuğunu, onlarla birlikte devletin devlet, milletin de millet olduğunu belirtir (4).
Orhun Anıtlarından sonra 2022 yılında bulunan İlteriş kağan anıtı, önemli bir keşif olarak görülmektedir. Ancak bu son yazıtın henüz tamamı okunamamıştır.
Sonuç olarak; bu anıtlar yüzyıllar öncesinden günümüze önemli bazı mesajlar vermektedirler. Aynı Mustafa Kemal Atatürk’ün de kurtuluş mücadelemizin sonunda kaleme aldığı Nutuk’ta anlattığı milli mücadelemize 1919 Mayısının 19’u Samsun’a çıkmakla başlayıp sonunda bildirdiği gibi. “İstikbalde (Gelecekte) dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl (bağımsızlık) ve Cumhuriyet’i (devleti) müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini (durumunu) düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl (bağımsızlık) ve Cumhuriyetine (devletine) kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. (Aynı Sevr anlaşmasının sonunda yapılmak istenenler gibi) Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet (Vatana ihanet) içinde bulunabilirler. (Aynı Göktürk döneminde de olduğu gibi) Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl (bağımsızlık) ve Cumhuriyetini (devletini) kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Türklerin Dünya tarihindeki mücadelesinin eşi ve benzeri yoktur. Yüzyıllardır orta Asya’dan Anadolu’ya gelene kadar mücadeleleri hiç bitmemiştir. Dünya tarihinin tanık olduğu belki de ilk emperyalist devlet Çin’den kurtulup başka başkalarının tesirleri altına girip çıkmıştır. Bu uzun süreçte 2 büyük kurtuluş destanını da arkasında bırakmıştır. Ancak öyle kolay tesir altında kalan insanlarız ki hep en zor mücadelemizi hep birbirimizle vermişiz. Yine de güçlü asla pes etmeyen bir yanımız da var ki hem Göktürk yazıtlarında hem de Nutuk’ta milletin çocuklarına gençlerine büyük bir güven duyulmaktadır. Ama yine de bazı endişeler bu uyarıların yapılmasına sebep olmuştur. Bütün yazılanlardan anladığımız toplumun bilinçlenmesinin istenmesidir ve aslında en büyük sıkıntının bir olamamaktan, birbirimize rakip olmaktan oluştuğu anlaşılmaktadır. Yakın tarihimizde ki Kurtuluş savaşımızda da aynı şeyler yaşanmış ve en büyük savaşı kendi içimizdeki hainlere karşı vermişiz hatta halen vermekteyiz.. Tarihimizde ki bilge insanların asıl mesajıda budur.
Günümüzde Çin içinde doğu Türkistan denen topraklarda yaşamaya devam eden Uygur Türklerinin de hürriyetlerini bir gün kazanmaları dileğiyle. Ayrıca Gazze’de yaşanan vahşet ve soykırım da asıl sorumluların ve aslında bu noktaya gelinmesine neden olan kendi hainlerini bir gün fark edebilmeleri ve yaşadıkları esaretten Türk milleti gibi kurtulabilmeleri dileğiyle. Tarihin tekerrür edip milletimize benzer durumları tekrar yaşatmaması dileğiyle..
Doç Dr Vaner Köksal
12.12.2023
Kaynaklar:
- Türkler Ansiklopedisi 2. Cilt 96. Sayfa, 2. Doğu Göktürk kağanlığı.
- Nihal Atsız, Bozkurtlar.
- Nutuk
- Orhun Abideleri. Muharrem Ergin.
- Türk devlet kurucuları olarak bilge kağandan Mustafa Kemal Atatürk’e. Zeynep Korkmaz.