Son dört yıldır üniversite hastaneleri, döner sermayesi zaten sıkıntı yaşarken, son yapılan değişiklikle kendi personeli için tanımlanmış döner sermaye desteğini veremez, hastanelerde yapılması gereken onarım ve yapılanmayı karşılayamaz, modern tıp hizmetinin gereklerini veremez duruma getirilmiştir.
Personel sıkıntısı yaşayan üniversite hastaneleri ek personel sağlamak bir yana emekli olan personelin yerini bile dolduramaz durumdadır. Personel yokluğundan açılamayan üniteler ya da yetersiz sağlık personeli ile açık tutulmaya çalışılan ünitelerle hizmet verilmektedir. Bu ünitelerde verilen hizmetlerden ne hizmet üreten kurumlar memnun ne de hizmet alan hastalar memnun olmaktadır. 4-B uygulaması kapsamında alınan personelin maaşları zaten döner sermayeden ödenirken son yapılan değişiklikle döner sermaye ödeme mecburiyeti getirilmiş. Bu uygulama, zaten iflasın eşiğinde döner sermayeyi belgide arzulanan şekliyle tam iflasa sürüklemiştir. Hastane personeli, hastanede çalışmakla birlikte cezalandırılmış duruma düşürülmüştür. Üniversitenin diğer birimlerinde çalışması durumunda alacağı ek ödemeleri döner sermayeli birimde çalışması sebebiyle alamaması ve alabileceği/bazı hastanelerde alamadığı döner sermaye desteğinin bu ödemelerin altında kalması sebebiyle hastaneden ayrı bir birimde çalışma istekleri had safhaya ulaşmıştır. Mutsuz bir personelin üreteceği hizmetin ne olabileceği hepimizce malumdur. Ayrıca çok önemli bir konu da 4-B personeli ile ilgili ödeme kaynakları açısından aynı tür hasta hizmeti üreten kurumlar olan üniversite hastaneleri ile diğer hastaneler arasındaki farklı uygulamalardır. Üniversite hastanelerinde maaş ödemelerini döner sermayeden ödeme zorunluluğu getirilirken diğer hastanelerde döner sermaye dışı kaynaklar kullanılmaktadır. Sağlık sektöründe maalesef “eşit işe eşit ücret” uygulaması ve verilen hizmetin kalitesinin gerçek karşılığının verilmesi gibi adaletin gerekleri unutulmuştur. Tıp fakültelerinde çalışan hekimler, hemşireler ve diğer sağlık personeli, özlük hakları açısından hep daha kötüye gitmektedir. Bu kurumlarda görev yapma isteği gittikçe azalmaktadır. Bu belgi bazıları için iyi bir gelişme olarak algılanabilir fakat unutulmamalıdır ki tıp fakülteleri ve onun ilişkili kurumlarını olumsuz etkileyen her gelişme, sağlık sistemini geri dönüşümü olmayan olumsuz mecraya sürükleyecektir. Olması gereken konusunda karar için, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği’ndeki uygulamalara bakmak yeterlidir.
Mevcut uygulamalarla hasta yatışı yapıp tıbbi/cerrahi tedavisini planlamak, hele hele ağır sağlık sorunu olan hastaları tedavi etmek hastane işletmeciliği açısından zarar yapan uygulama durumuna geçmiştir. Bu uygulama yerine birkaç poliklinik odası daha açıp gelen hastalara, sağlık ocaklarında yapılması gereken muayene hizmetini sunmak çok daha kolaycı ama işletme açısından karlı uygulama durumuna geçmiştir. Hepimiz biliyoruz ki 3. basamak hasta hizmeti veren kurumlar için bu kabul edilemez bir uygulamadır. Ama gerçeği de görmek durumundayız. Bu bütçe uygulamaları ve ödemeleri ile, telaffuz edilmemesi gereken şeyler, ayakta durabilmenin gerekleri gibi görülmeye başlanmıştır. Bu tehlikeli durumu görmek ve gerekli tedbirleri almak zorundayız. Bunu önlemenin yolu, kuralları koyarken sonuçlarının iyi düşünülmesinden geçmektedir.
Artık gerçekleri görelim, üniversite hastaneleri çok yakın gelecekte bırakalım 21. yüzyıl modern tıbbının gereği olan sağlık hizmetini, standart hizmeti veremez duruma gelmektedir. Tıp fakültelerinden yetişmiş akademisyen kaçışları, yeni eleman alımında yaşanmakta olan sorunlar ve ciddi personel açığı nedeniyle değil hasta hizmetini sunmak, daha da önemlisi eğitim-öğretim hizmetini vermede bile ciddi sorunlar yaşıyor olacaktır. Maalesef birçok yeni tıp fakültesi açtığımız ve kontenjanları ölçüsüz bir şekilde artırdığımız bir ortamda yeterli personel desteğinin sağlanmaması ve ekonomik sıkıntılar yüzünden yapısal hizmetlerin yapılamaması tıp eğitim-öğretimini ve standart sağlık hizmetlerinin verilememesini getirecektir ve bunun işaretleri çok açıktır. Tıp fakültelerinin yürütmekte olduğu bazı hizmetlerde alternatif arayışları, fakülte çalışanlarının özlük hakları açısından “eşit işe eşit olmayan ücret” sebebiyle sürekli kayba uğramaları, gerekli yatırımları kaynak kısıtlılığı sebebiyle yapılamaması… Tüm bu olumsuzluklar içinde yetişecek, geleceğin sağlık sisteminin temel unsurları olan genç pratisyen hekimlerimiz ve uzman hekimlerimize, sorunlarının ilgililerce çözüleceği dileği ve özlemi içerisinde başarılar diliyorum.