Geçen yazımda Orta Çağ Üniversitelerini (1100-1700) Geleneksel ya da Skolastik üniversiteler olarak, Akılcılık Çağı Üniversitelerini (1850-2000) de Klasik üniversiteler olarak anlatmıştım.
III. Geleceğin Üniversiteleri (2000 ve sonrası)
Dünyada a) Küreselleşme, b) İleri teknoloji ve dijital teknolojideki olağanüstü yenilikler, c) Öncü üniversitelerde; teknokentlerin kurulması, silikon vadileri, bilimsel gelişmelerin toplum yararına kullanımı-üretime-finansmana (patent) dönüşümü vb. gelişmeler, üniversitelerin yeniden kurgulanmasını zorunlu kıldı.
Geleceğin üniversiteleri; “international”, “transnational” özellikte (ulusal kaygıları dışlamayan), dijital teknolojiyi kullanan, dünyaya açık üniversitelerdir.
Bu yeni duruma ayak uyduran üniversiteler, toplumlar ve ülkeler çağımızda belirleyicidir.
Bu yeni dönemin özellikleri şunlardır:
Küreselleşme,
İngilizcenin aşırı etkinleşmesi,
Dijital teknolojik devrim, internet teknolojisi,
Mobilite: “Öğretim üyesi-öğrenci,”
Akreditasyon, “Karşılıklı tanınma”,
Multidisipliner “disiplinler arası ve disiplinler üstü” araştırma ve iş birliğinin artması,
Ar-Ge, mühendisleri, bilim insanları birlikte çalışır,
Bologna sürecinin işlemesi (46 Avrupa Ülkesi),
AB’de, Üniversite Reformu’nun zorunluluğu!
Her alandaki yarışta öne geçmek isteyen ülkeler, yeni koşullarda yeni çözümler üretiyor:
1. Çığır açan ileri araştırmaların desteklenmesi,
2. Özel araştırma enstitülerinin ortaya çıkması,
3. ABD’deki büyük araştırma fonlarının, AB’den beyin göçüne yol açması,
4. Teknokentler için özel desteklerin hükümetlerce sağlanması (İngiliz Maliye
Bakanı Gordon Brawon’un 1995’te uygulamaya koyduğu program).
ABD’de; MIT, Stanford vb. üniversiteler, daha sonrasında İngiltere’de Cambridge Üniversitesi vb. bu alanlarda gelişme sağladı. Özellikle elektronik ve dijital teknolojideki gelişmeler sonucu, sosyal ve ekonomik alanda önemli etkiler sağlandı.
Sonuçta, 1980-2000 döneminde, şirketler dalgası ile bu ileri-öncü üniversiteler çevresinde teknokentler, ileri teknoloji endüstüri bölgeleri ve bilim parkları kuruldu. Üniversite-endüstüri iş birliği gelişti ve yeni bir kültür oluştu.
Çoğu üniversiteli, yaratıcı kişiler-öneriler çevresinde, yüzlerce küçük ölçekli, ileri teknoloji firması gelişti.
İleri teknoloji firmalarını bilim parkına çeken üniversiteler, çoğunlukla, bilgisayar, tasarım, mühendislik, matematik ve ilişkili bölümlerden gençlerin organize olmasını ve bilimin üretime dönüşümünü sağladı.
Özellikle, elektronik ve dijital teknoloji ile biyoteknolojide, ABD’deki Stanford Üniversitesindeki Silikon vadisine benzer gelişmeler, dünyanın başka yerlerinde de oldu. 1990 sonrasında, İngiltere’de Cambridge Üniversitesi çevresinde, “Cambridge Teknokenti”, Üniversite-endüstüri iş birliği ve “ileri teknoloji” de ortak finansal girişimler ileri ölçüde gerçekleşti.
Çünkü; öncü ve ileri teknolojik araştırmalar için, stratejik olarak, “hükümetin desteğinden daha çok, daha hızlı ve daha az bürokratik finans gerekiyordu”. Bu kaynak, endüstüri ve yüksek teknoloji firmalarınca; a) Daha yüksek ölçekli, b) Daha hızlı, c) Daha az bürokrası ile sağlandı.
“Multidisipliner”, “interdisipliner” ve “trasdisipliner” araştırmalar önemsendi. Yeni programlar, disiplinler, dijital teknoloji, biyoteknoloji, bilişim teknolojisi, nanoteknoloji ve benzeri alanlar önem kazandı.
Sonuç
Dünyanın ulaştığı dijital, ileri teknoloji çağında, bilinçle, gelişmelerin içinde olmalıyız,
Teknolojideki olağanüstü yenilikleri fırsat bilerek, geleceğin üniversitelerini kurmalıyız.
20 milyonu aşkın genç nüfusumuzun, eğitim ve öğretimini (yeni çağın ışığında), en üst düzeyde sağlayarak uygarlık yarışında daha iyi yere gelebiliriz.
Bilişim ve internet teknolojisi, ağ teknolojisi, programcılık, destek hizmetleri, biyoteknoloji vb. alanlarda, iş yaşamına nitelikli insan yetiştirmek için, yeni programlar açmalıyız.
Meslek yüksekokulları (MYO), Yüksekokullar (YO) gençlerin kısa yoldan nitelik-beceri kazanmasını, toplum ve ailesi için üretken olmasını sağlar. Var olan yetişmiş insan gücünü, olabildiğince kullanmalıyız.
Fakülteler yerine enstitüler, bilim dalları yerine multidisipliner ve interdisipliner program temeli eğitim öncelenmelidir.
Bu bağlamda “üniversiteler-aydınlar-girişimciler-politikacılar” daha çok çalışmalı.
Bilimi ve bilimsel çalışmaları toplum yararına-üretime dönüştürecek, yöntemler öncelenmelidir.
Hükümetler ve finans kaynakları, dijital ve ileri teknolojinin gerektirdiği, devrim niteliğinde yenilikler yapmalı, bu tür girişimleri kolaylaştıran, destekleyen yasalar yenilenmelidir.
Fatih Medresesi ile büyük bir başlangıç yapan toplumumuz, Atatürk’ün 1933 Üniversite Reformu ile sağladığı ilerlemeye karşın, geride kaldığımız çağı yakalama yarışında, dijital teknoloji devrimi ile yeni bir evreye girildi.
İlginç olan, Fatih Medresesi’nin kuruluşunda (1463) ve 1933 Üniversite Reformunun temelinde “mobilite” bulunması yanı sıra, günümüzdeki Avrupa Üniversite Reformunun (1999-2010) en önemli öğesinin de mobilite olmasıdır.
Küreselleşme, dijital teknoloji vb. nedenler sonucu, Avrupa Üniversite Reformu-Bologna süreci gelişimi son aşamasına ulaşmıştır. Bu yolla “Ortak Avrupa Yükseköğrenim Alanı” oluştu.
Son 20 yılda, küreselleşme, dijital teknoloji, AB’nin ABD’nin gerisinde kalması, Avrupa nüfusunun yaşlanması ve ekonomik gerçeklerin yanı sıra, Avrupa ülkeleri arasında ve dünya genelinde, özellikle öğrenci değişimi (mobilite) alanında olağanüstü gelişmeler oldu.
Bologna Süreci, ulusal eğitim sistemlerini “harmonize” amacı taşımaz, onları birbiri ile ilişkilendiren araçlar sağlar.
Bologna süreci, ülkelerin ve üniversitelerin kültür, dil ve misyon özelliklerine karışmadan, sağladığı araçlarla üniversitelerin iletişimini arttırır. Bu araçlardan kimisi şunlardır:
Saydamlık “transparency”, “mobilite”, “akreditasyon”, yaşam boyu öğrenme (LLL), “ECTS” kredi sistemi, diploma eki, “3’lü derece sistemi”-“Bachelor, Master, PhD” (Bacheler derecesi 180-240 ECTS kredisi, Master programı 90-120 ECTS kredisi),
Ülkeler ve üniversiteler, kendi program içeriğini bu yeni yönteme göre düzenler.
Bologna süreci içinde 3. derece olan doktora derecesi “PhD” programı, henüz ECTS kredisi ile tanımlanmamıştır; bununla birlikte ortak kurallar güncel olarak tartışılmaktadır.
46 Avrupa Ülkesinin imzaladığı bu antlaşama (Bologna Süreci) doğrultusunda genç nüfusumuzu eğiterek, dijital teknoloji devriminin yol açtığı yeni çağın gereklerini dikkate alarak, bilimi üretime ve toplum yararına (finans) dönüştürerek, mobiliteye önem vererek, “interdisipliner-international-transnational” vb. özellikleri olan geleceğin üniversitelerini, kendi özelliklerimiz. de koruyarak, kurma yolunda ilerleyebiliriz.
Geleceğin üniversitelerini kuran ve bu yolda çaba gösteren toplumların, bu yarışta öne geçtiği görülmektedir. Saygılarımla