Benim yaşıtlarımdan meraklıları hatırlarlar, Bilim ve Teknik ile Doğan Kardeş dergileri vardı. Heyecanla derginin geleceği günü bekler, hemen sayfalarında kaybolurdum. O dergilerin, tüm yaşamım boyunca katkılarını minnetle hatırlarım.
Yıl 1968 olsa gerek, o sayı bilgisayarlara ayrılmıştı. Yüzlerce metrekarelik alanları kapsayan bilgisayar, çocuk aklımda inanılmaz hayallerin oluşmasına neden olmuştu. Elbette günlük yaşantımda birkaç bilgisayarım olacağı ve hatta bazılarını avucumun içinde tutacağım hayallerimin çok ötesindeydi. Düş olmazsa iş olmazmış!
Teknolojinin değişim hızı inanılmaz. Acaba bu hızla giderse “Gelecekte hekimler ve tababet nasıl olacak?” sorusunu sormak istiyorum. Bir anestezist olarak, gelişen anestezi makineleri, mekanik ventilatörler ve günlük uygulamadaki ilaçlar ve onların uygulama cihazları olağanüstü bir hızla gelişti. Genetik alandaki ilerlemeler, ilaçları artık her hasta için hesaplayarak vermemizi gerektiriyor yavaş yavaş. Çünkü Japonlar ve Amerikalılar için yeterli olan ilaç dozları, Kafkas ırkları için yeterli olmayabiliyor. İskandinavya’da sepsis, Akdeniz ülkelerine göre çok daha az görülmekte. Acaba genom çalışmaları sonucunda birçok hastalık sadece tıp tarihi derslerinde okutulacak olabilir mi? Bunların kuvvetle muhtemel olabileceğini söylüyor bilim insanları.
Savaş ve uzay teknolojisi ile birlikte tıp da gelişiyor. Çölde bir harekât sırasında yaralanan askeri, tank benzeri uçan araç ışık hızı ile almaya geliyor ve içinden çıkan otomatik sedye ve tutucular ile sarsmadan araç içine alıyor. Bilgisayarlar aracılığı ile askere ait tüm bilgi, buna radyolojik görüntülemeler ve laboratuvar verileri de dâhil, binlerce kilometre uzaktaki deneyimli hekimlere iletiliyor. Bu hastane mekik, hemen bir ameliyathane haline getiriliyor ve robotik cerrahi binlerce kilometre uzaktan gerçekleştiriliyor. Ehhh, tıp bu kadar gelişince anestezi de gayet kolay. Beyine elektriksel veya manyetik dalgalar gönderilerek pekâlâ yeterli anestezi düzeyine ulaşılabilir. Sentetik dokular veya su aygırının derisinden sağlanan materyalle cilt iyileşmesi hızlandırılabilir.
Yaşlılığa ait sorunlarımızın da kalmayacağı kesin gibi. Yıkılıp giden kemik cevherimizin yerine kemikunyum (Uydurdum, böyle bir madde henüz yok.) verilecek tabletlerle hemen yeniden inşa edilir veya yıkım engellenir, osteoporoz da tarihe karışır. Böbrek, karaciğer ve diğer organ nakilleri de tarih olacak elbette… Nasıl mı? Bir tabletle yeni bir organa kavuşmak gayet kolay olacak. Koroner cerrahi kesinlikle yapılmayacak, zira gelişen nanoteknoloji sayesinde tıkanık damar falan kalmayacak.
Hastane kavramı geleceğin jargonunda bulunmayacak. Neden mi? Yanıt gayet basit! Evdeki bilgisayara ya da herhangi birine parmağımızı uzattığımız zaman tüm sorunlar tanınacak ve çözüm de uzaktan sağlanabilecek. Kaldı ki, hastalıklar da bildiğimiz şekilde olmayacak.
Aaa, unutmadan. Her birimize birer nanoçip yerleştirilmesi de doğum anında zaten gerçekleşecek. Doğumlar da zaten robotik olacağı için hastane gereksiz. Gerekirse bebek, bebekhanelere ulaştırılabilir üç beş saniye içinde. Tıp bilgisi de fazla geniş olacak, ama artık uzun yıllar harcamaya gerek kalmayacak. Hologramlar bize her konuda her an bilgi sağlayıp, yardım edecekler.
Fiziksel engel diye birşey zaten kalmayacak. Görme engelli için optik göz kolay bir çözüm olacak. Yine kuadriplejide elektriksel dalgalar ve sinir sistemine yerleşecek nano elektrotlar sorunu çözecek. Tabii ki cerrah gerekli değil, robotlar ne güne duruyorlar.
Her şey tamam. Unutmadan, “online” psikolojik danışma zaten çok kolay bir iş, hâlâ yapılıyor. Ama robotlara bu iş devredilebilir.
Ne hekim hatası kalır ne de hekim hakları.
İyi de, bizim mevcut eğitim sistemimiz bu teknolojilerin içinde tuzumuz olmasına katkıda bulunabilecek insan gücü yetiştirir mi? Sorgulayan, düşünen, yeniliklere açık eğitim için nelere ihtiyacımız var acaba?
Yanıt için hepimizi düşünmeye davet ediyorum.
Saygılarımla