En genel ifadesiyle, milli bir ekonominin sahip olduğu üretim faktörleriyle bir yıllık dönemde ürettiği nihai mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarıyla çarpılması sonucu elde edilen değere milli gelir denir. Ülkenin milli gelirinin elde edilmesi sürecinde ihtiyacı olan tüm mal ve hizmetlerin arzındaki yetersizlik; nihai piyasalarda oluşan kıtlık; enflasyona, tersi deflasyona (veya stagflasyon gibi dengesizliklere) sebep olacaktır. Üretim sürecinde ülkedeki üretim faktörü olarak emeğin yer alması istihdam tersi durum işsizliktir. İşsizliğin artması ise emeğin fiyatı olan ücret (veya tarımdan uzaklaşan çiftçilerin) gelirlerinin azalmasına, gelir dağılımında adaletsizliklere yol açabilecektir.
Bu genel tanımlamalar sonucunda şunu söyleyebiliriz: Bir ekonomide gelir ve istihdam düzeyinin artırılması üretim sayesinde gerçekleşecektir. Piyasanın istediği mal ve hizmetlerin niteliksek ve niceliksel özellikleri karşılandığında ilgili ekonomilerde fiyat istikrarsızlığı yaşanmayacaktır. Bu sürecin yapısal sorunları ortadan kaldırılabildiği ve istisnai durumların yaşanmadığı sürece ilgili ekonomilerde büyümede süreklilik sağlanabilecektir. Ekonominin gerçekleştirdiği büyüme sürecinde elde ettiği katma değerden, normalde kamunun payı olarak tahsil ettiği vergiler, kamu harcamalarının finansmanını sağlayabilir veya borçla finansmanda sürdürülebilir bir durum varsa sorun olmayacaktır.
Bu bağlamda ulusal ekonomilerin başarılı olabilmesi için çözmeleri gereken sorunlar veya ulaşmaları gereken temel makroekonomik hedefleri kısaca şöyle sıralayabiliriz:
– Gelir ve istihdam düzeyinin artırılması
– Fiyatlar düzeyinde istikrarın tesisi
– Ekonomik büyümede sürekliliğin gerçekleştirilmesi
– Bütçe açıklarının kontrolü ve finansmanının temini
– Dış açıkların yönetilebilmesini sağlamak
Bir ulusal ekonominin sıraladığımız ilk dört amaca başarılı bir şekilde ulaşma potansiyeli varsa bu ekonominin dışa bağımlılığı da yoktur veya düşüktür diyebiliriz. Çünkü ekonominin ilk dört hedefini gerçekleştirebilmek için katma değeri yüksek ürünleri üretebilmesi ve bunun sürekli hale gelebilmesi için de bu üretim şeklinin sadece iç piyasaya yönelik olmaması gerekir. Yani kendi sahip olduğu veya kolaylıkla elde edebildiği üretim faktörleriyle kaliteli mal ve hizmetler üretebilecek ve bunları hak ettiği fiyattan yurt dışına da satabilecektir. Bu süreci oluşturabilen ekonominin döviz gelirlerinin artması tabii ki, cari açığın yaşanmamasına yol açacaktır. Dolaysıyla ülkede paranın iç ve dış değerinde sorun olmayacak, diğer bir ifadeyle ülke parasının gerçek değerini üretim gücü belirleyecektir.
Bir ülkenin yerel parasının diğer dövizler karşısındaki değerini finans temelli hareketler (portföy yatırmaları/sıcak para hareketleri) geçici olarak destekler. Asıl güç tabii ki, ağırlıklı kendi üretim faktörleriyle ürettiği ürünlerin küresel rekabet etme gücünün yüksek olmasıdır ve bu da istikrarlı büyümeyi sağlar. Günümüzde finans ağırlıklı büyümenin, dünyayı sömüren finansal merkezlerin, ülkelerin aşırı hırsları sayesinde sonu gelmiş veya agresifleşmiştir. Onlar bu sonu veya gidilecek yer (savaş dışında) olmadığını gördükleri için de, bu güçlerini elde ettiği ölçek ekonomisi kazanımlarıyla veya ticaret savaşlarıyla devam ettirmeye çalışmaktadırlar.
Üretimi merkeze alan ekonominin işleyiş sürecinin bu kısa özetini vermekteki amacımız genel resmi çekebilmektir. Bu resimde reel sektörün ve finansal sistemin yerini gösterebilmektir. Gelişmekte olan ekonomilerin başarılı olabilmesi için çözümün temel noktasının üretimde olduğu görülmektedir. Üretim için de ülkenin fiziksel sermaye mevcudunun olması gerekir. Bunun için de gerekli olan fiziksel sermaye yatırımlarını karşılayacak finansal sermayeye yani hane halkının elde ettiği gelirin tüketilmeyen kısmının finansal sistemde birikmesi gerekmektedir.
Finansal sistem ile diğer kesimler arasındaki karşılıklı etkileşim, kaynak aktarma mekanizmasının ekonominin işleyişindeki önemini göstermektedir. Bunun için de istikrarlı bir ekonomik yapıda, güçlü bir sermaye yapısına sahip ve etkin işleyen finans kurumlarına ihtiyaç vardır. Böyle bir yapının oluşumu ve etkin işleyişi için kaynak aktarmada geleneksel finansal sistem yanında faizsiz, risk paylaşımını esas alan sistemlerin kurulması ve işlem maliyetlerini artıran düzenlemelerin kaldırılması gerekmektedir. Çünkü finansal sürtünmeye neden olabilecek (yüksek faiz, vergi, para ikamesi, yastıkaltı tasarruflar, kayıt dışı ekonomi gibi) her türlü faktör firmaların yatırım maliyetini artırabilecektir. Bir de İslami inancından ötürü finansal sistemden uzak duran hane halkının tasarruflarını sisteme çekecek araçların olmaması yetersiz olan tasarruflarda israfın daha da artmasına neden olmaktadır.
Diğer taraftan finansal sistemde düzenleyici denetleyici yapıların bağımsızlığına, paranın fiyatı olan faiz oluşum süreçlerine müdahale edilmemesi gerekmektedir. Sorunların ana kaynağı görmezden gelinirse uygulanan politikalar işe yaramaz. Faiz, enflasyon, işsizlik gibi sonuç gösterge olarak karşılaşılan sorunların kök nedeni ve çözümü: Kıt kaynakların etkin olmayan dağıtımına, israfına yol açan politikaların gözden geçirilmesidir; kavramların yeniden tanımlanmaya çalışılması kredibiliteyi olumsuz etkiler dolayısıyla sorunları büyütür.
Öneriler
– Her alanda verilere güven duyulmasını sağlayacak şeffaflık ilkelerinin uygulanması gereklidir. Eğer hane halkında, enflasyon verilerine güvensizlik oluşursa, her zaman olduğu gibi, yerel paradan kaçışı (dolarizasyonu/para ikamesini), yastık altı tasarrufları önlemek zordur. Bu da yeniden faiz yükseltilmesine yol açabilecektir.
– Özellikle faiz hassasiyeti olanların yastıkaltı tasarruflarını, enflasyon oranlarına, döviz veya altın gibi ürünlere endeksli yatırım araçlarına yönlendirecek düzenlemeler artırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
– Ekonominin temel kavramlarından olan taban fiyat, üreticiyi; tavan fiyat, tüketiciyi korumak amacıyla kullanılır. Kısa dönemli olmadan uzun dönemli dengeleri sağlayacak, üretimden tüketime en temel zincirin menfaatlerini koruyacak sistemler kurulmalı ve kesintisiz işletilmelidir. Bunun için de:
Tüm sektörlerde, rekabetin sağlanması kadar üretimden tüketime tüm yeterlilik süreçlerinin düzenlenmesi ve denetimin de zamanında ilgili bağımsız düzenleyici kurumlarca yapılması gerekmektedir çünkü piyasalarda oluşan her türlü fiyat bir sonuçtur. Yani piyasalarda nihai olarak oluşan fiyat olumsuzluklarıyla karşılaşmamak için üretimin (tarımda ne ekileceği dahil) planlanması ve iş yeri ruhsatlarının tahsisinde yerel/ulusal piyasalarda kıtlık veya arz fazlası oluşturmayacak düzenlemeler, zamanında yapılırsa enflasyon/deflasyon gibi dengesizlikler daha kolay önlenebilecektir.
Bu öneri şöyle geliştirilebilir: On Birinci Kalkınma Planı, Ulusal Sürdürülebilir Kalkınma Koordinasyon Kurulundan bahsetmektedir. Bu kurul ulusal ölçekte sürdürülebilir kalkınma hedeflerini planlayıp sonuçları denetleyebilirse önemli hizmet verebilecektir. Yeter ki Kurul, hesap verebilirlik/şeffaflık kriterlerine göre çalışabilsin. Yerelde de işletme kuruluş izinlerinin verilme ve faaliyetlerinin denetlenmesi süreçlerini tanımlayacak ve işletecek kurul bünyesinde yerel komisyonlar oluşturulsun. Her sektördeki bu yerel komisyonlar da, arz ve talep koşullarının incelenmesini, politikaların belirlenerek planlamaların yapılmasını sağlayabilecek kapasiteye sahip basiretli uzmanlarla donatılsın. Çünkü ölçebiliyorsan kontrol edebilirsin, geliştirebilirsin. Dolayısıyla yapılan planlar raflarda kalmamalı, verilen teşviklerin amaçlarına ulaşıp ulaşmadığı kontrol edilmelidir.
– 2001 yılı ve sonrası finansal sistemde maliyeti katbekat ödenerek alınan derslerle, önemli bir kurumsal kapasite ve hafıza oluşmuştur. Kurumların bağımsızlığı, saydamlık ve hesap verebilirliği sağlanmalıdır.
– Enflasyonun veya faizlerin yükselmesi en basit ifadesiyle arz ve talep arasındaki dengesizliğin sonucu oluştuğu unutulmadan her konuda ayağını yorganına göre uzatmak gerektiği temel kuraldır. Bu konudaki eksikliklerin piyasa dışı düzenlemelerle önlenemeyeceği unutulmadan; gerekli şeffaflık uygulamalarında, normale dönüş hareketlerinde istikrar sağlanması, TL’ye güven ve yastıkaltı tasarrufların finansal sisteme gelmesi için yeterli olabilecektir. Diğer bir ifadeyle para gübreye benzer, etrafa yayılır, sistemde dolaşmaya devam ederse değişim fonksiyonunu, görevini yerine getirir. Sistemde dolaşmaz, yastıkaltına kaçarsa ne çare…
– Finansal sistem aracılığıyla bu amaçlara ulaşabilmek için hane halkının finansal okuryazarlık seviyesinin geliştirilebilmesi ve finansal sisteme güveni artırılmalıdır. Çünkü “mal canın yongasıdır” atasözü insanların bugün ve yarınlar için umutları olan tasarruflarının, servetlerinin onlar için ne kadar önemli olduğunu ifade etmektedir. Bu yüzden finansal okuryazarlık seviyesinin yükseltilmesi “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” atasözündeki aşırı ihtiyatlı olmanın yerini bilinçli olmaya bırakabilecektir.
Sonuç
Bir ülkenin kalkınması kurumsallaşmayla mümkündür. Kurumsallaşma mikro anlamda, kurum kültürünün, kazanımlarının, yediği kazıkların yani tecrübelerinin geleceğe aktarılmasıdır. Makro anlamda, ülkenin geçmiş mirasını bugünlere ve yarınlara aktarabilmektir. Geçmiş birikime sahip kurumların kazanımlarını, iyi taraflarını varsa kötü yönlerini de revize ederek geçmişinle barışık bir şekilde geleceğe aktararak, umutla, hızla yarınlara adım atabilirsin. Kalkınmayı ve büyümeyi hızlandırarak çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilirsin. Fakat Covid-19 salgını ve küresel tehditlerle gündeme gelen rant ekonomisi anlayışı ister istemez şu soruyu sorduruyor: Vicdanlı ekonomi mümkün mü? Mümkün ancak piyasa uygulamalarında umut verici olmayan uygulamalar her geçen gün artıyor. Kanımızca Adam Smith tarafından söylenen bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler felsefesi erdemli insanların olduğu bir durum için söylenmişti. Dinimizi anlamadaki eksiklikler nedeniyle şekil şartlarından öteye gidilemediği durumlarda ortaya çıkan etik sorunu, sistemsel düzenleme ve yaptırımlarla ikame edilmek zorundadır. Kısacası hayatın her anında ve piyasalardaki erdemsizliği çözemediğimiz durumlarda uluslararası standartları, sistemleri kurmak ve işletmek konularında herkesin kafa patlatması gerekiyor…
2 yorum
Hocam kalemine sağlık,faizsiz bankacılık veya kar ortaklığı gibi enstrümanlar bir ülkenin inanç yapısı göz önünde bulundurulmadan bağımsız kuruluşlarca uluslararası standartlara gore denetlenir ve denetim sonucları şeffaf olarak paydaşlar ile paylaşılırsa amaç gerçekleşebilir.Turkiye örneğinde olduğu gibi hatir faturaları ile finansmana ulaşım yöntemleri yastık altı tasarrufları ekonomiye kazandırmaz.
Katkınız için teşekkür ederim Üstadım. Tabii ki katılım finans, faizsiz bankacılık sisteminin gelişememesinin temel nedeni (tüm kurumlardaki) güvensizlik duygusunu aşabilecek yapıların oluşmaması veya dejenere olmasıdır. Kişisel, günlük beyanlarla; yapbozlarla kurumlara güven oluşturmak zordur. Dolayısıyla sizin önerdiğiniz gibi: Bağımsız düzenleyici, denetleyici kuruluşlarca oluşturulacak yapıların, uluslararası standartlarda dış denetimlere açık olması ve denetim sonuçlarının şeffaf bir şekilde tüm paydaşlar ile paylaşılması gerekir ki, böylece amaçlara ulaşmak mümkün olsun.