Gelir düzeyinin insan davranışlarını etkileyen en önemli etkenlerden biri olduğuna ilişkin haberlere sıklıkla rastladığımız bu günlerde yarın daha neler olabilir diye düşünmeye başladık. Araştırmalara ve kaynaklara göre ülkemizde çoktan beri var olan gelir dağılımı eşitsizliği, salgının başladığı 2020 yılında önceki yıllara göre daha da artmış durumdadır ve artmaya devam etmektedir. Bunun sonucunda zenginler toplam gelirden daha çok pay alırken, yoksulluk oranı da ciddi boyutlara ulaşmıştır. Yine yapılan çalışmalara göre, yaşam kalitesi ve memnuniyet oranlarının gelir düzeyine göre artış gösterdiği ya da azaldığı görülmekte ve gözlemlenmektedir. Bunun nedeni bilindiği gibi gelirin insan gereksinimlerini yeterince karşılaması ya da karşılamaması ile bağlantılıdır. Ayrıca ailesi ve kendi gereksinimlerini sağlayamayan yoksul bir insanın, hiçbir zaman ulaşamayacağını düşündüğü bir yaşamın, her gün televizyon ekranlarında sergilenmesi, yoksunluk duygununu her an taze tutmakta ve kendisini mutsuz hissetmesine de neden olmaktadır. Çünkü bu görüntüler, zengin yoksul farkını her an hatırlatmaktadır.
İkinci dünya savaşının sıkıntılarını ülkemizde hissettiğimiz günlerde, şeker bulunamadığı için çayın kuru üzümle tatlandırıldığı, ekmeğin karne ile alındığı, bakladan dahi ekmek yapıldığı durumlar da yaşanmıştır. Ancak insanlar birbirlerine saygıdan, mahalle fırınında pişirdiği böreği evine üstü örtülü getirerek diğer insanların imrenmemesine özen göstermiştir. Böreğin kokusundan etkilendiğini düşündüğü yan komşuları ile ise paylaşmıştır. Aslında o zamanlar da insanlar arası gelir düzeyi farklılıkları olsa da kimse kimseyi özendirecek hareketlerde bulunmazdı. Gösteriş yapmak görgüsüzlük sayılırdı. İnsanlar birbirlerine saygı gösterir ve güvenirdi. Kapısını kitleme gereğini dahi duymazdı.
Günümüzde giderek artan gelir dağılımındaki adaletsizlik, gelir adaleti sağlama ve yoksullukla mücadele amacıyla uygulanan sosyal politikalara yeterince ağırlık verilmemesi, liyakatsiz ucuz işçilerin her alanda çalıştırılması, artan işsizlik, haksız kazanç, doların artmasıyla ürünlere yansıyan fiyat artışları, denetimsizlik, artan eğitim ve dershane giderleri ve daha pek çok harcamalar nedeniyle yükselen yoksulluk düzeyi en yaşamsal gereksinimleri karşılanamaz duruma getirmiştir.
Karşılanmayan insan gereksinimlerinin etkisi sadece o kişiyle ve o kişinin bakmakla sorumlu olduğu ailesiyle sınırlı kalmamaktadır. Ülkenin insan nitelikleriyle de ilişkisi vardır. Bir ülkenin saygınlığında o ülke insanlarının rolü büyüktür. Bu nedenle ülke insanlarının küreselleşebilecek ve ülkesini temsil edecek düzeye yükselmesi önemlidir. Daha başka özelliklere de sahip olması beklenen bu insanın, insan gereksinimleri piramidindeki kendini gerçekleştirme basamağına yükselmesi ile olasıdır. Ancak insan bu basamağa yükselebilmek için öncelikle alt basamaklardaki gereksinimlerini tamamlamalıdır. Çünkü insanın kendini gerçekleştirme düzeyindeki nitelikleri taşıyabilmesi için kendi sorunlarını halletmiş, tüm ihtiyaçlarını karşılamış ve huzur içinde olması beklenir.
Bilindiği gibi Maslow’un gereksinimler hiyerarşisi, en alt basamaktan başlayarak Fizyolojik: Güvenlik: Sosyal: Değer Verilme/Saygınlık: Kendini Gerçekleştirme olmak üzere beş kategoriden oluşur. Fizyolojik gereksinimler, nefes alma, yemek yeme, su içme, uyuma, boşaltım ve seks gibi en temel yaşamsal gereksinimlerdir. Kişinin diğer gereksinimlere yönelebilmesi için öncelikle fizyolojik gereksinimlerini karşılaması gerekir. Güvenlik gereksinimleri, bireysel ve duygusal güven, dengeli ve yeterli gelir, sağlık, kazadan ve hastalıktan korunma, güvenli yaşam alanı gibi gereksinimlerdir. Bu gereksinimler, diğer insanlarla olan ilişkileri koruma ve güvenli bir şekilde sürdürme ile de ilgilidir. Sosyal gereksinimler ise sevme, sevilme, ait olma ve diğerleri tarafından kabul görmedir. Sosyal bir varlık olan insan, yakın arkadaşlar ve dostlar edinmek, bazı gruplara ait olmak ve onlarla ortak işler başarmak ister. Değer Verilme/Saygınlık gereksinimi, özgüven ile ilgilidir. Birey, toplumdaki yeri ve değerinin diğerlerince fark edildiğini, önemsendiğini ve kendisinin sayıldığını hissetmek ister. Tüm bunları sağladıktan sonra kendini gerçekleştirmiş olan insan tam bir huzura ve olgunluğa erişmiştir.
Kendini Gerçekleştirmiş Olan İnsan
Kendini gerçekleştirmiş olsalar da bu insanlar hala güçlü ve güçsüz yönlerini tanımaya çalışırlar ve güçsüz yönlerini geliştirmek için çaba harcarlar. Her türlü sorunu paniğe kapılmadan karşılarlar. Çünkü sorunları kendi olanaklarıyla çözebileceklerinden emindirler. Her türlü aksilik onlar için deneyim kaynağıdır.
Kendini gerçekleştiren bireylerin özelliklerini şöyle sıralamak da mümkündür: Bu bireyler kendilerini kültürel kurallarla sınırlanmış hissetmezler. Tepki görseler de doğru bildiklerini dillendirmekten çekinmezler. Doğaldırlar ve hissettikleri gibi davranırlar. Onay beklemezler. Kendilerini övgü ve beğeniye muhtaç hissetmezler. Yaratıcıdırlar ve sorun çözmede mahirdirler. Güvenilir bir arkadaştırlar. Mizah anlayışı gelişmiştir, gülmeyi ve güldürmeyi severler. İnsani değerleri hep ön planda tuttukları için, ahlaki değerleri yüksektir. Dürüstlük onlar için çok önemlidir. Yalan söylemez ve gerçekleri çarpıtmazlar. Çevreye karşı bağımlılık duymadıkları için yalnızlık onlar için sorun değildir, hatta bir gereksinimdir. Kültürlü, bilgili, görgülü, düşüncelidirler. Bunları paylaşmaktan kaçınmazlar. Olayları ve insanları olduğu gibi kabul ederler. Şiir, müzik, felsefe ve dine karşı ilgi duyarlar. Çağın gereksinimlerinin farkındadırlar. Demokratik kişilik yapısına sahiptirler. İnsanlığın gönenciyle ilgilenirler. Çevreye karşı olan duruşu ve davranışları bakımından farklılık gösterirler.
Özellikle günümüzde ülkemizin anılan nitelikleri taşıyan kendini geliştirmiş insanlara gereksinimi çok fazladır. Çünkü bu kimseler yukarıda anılan özellikleri nedeniyle ülkemizi diğer ülkelere karşı iyi temsil edecekleri gibi ülke yönetiminde kendilerini temsil edecek kişilerin seçiminde isabetli karar vereceklerdir.