Hep düşünürüm, Türkiye’de gazeteci olmak nasıl bir şey diye! Gündem o kadar hızlı değişiyor ki yakalamak mümkün değildir veya haber bolluğu vardır. Dün bir haber! Ulusal ve köklü bir televizyon kanalında üstelik de…“İmamlık yapan falancanın ben aldırmaya gittiği hastanede karaciğerine sokulması gereken tüp, midesine sokuldu ve olay ölümle sonuçlandı!”
Haberin veriliş şeklindeki kışkırtıcılığa mı yanalım, karaciğer meselesi tabii bambaşka bir cehalet örneği ona mı yanalım bilemedim. Ben eğitimle ilgili bir konu paylaşmak isterken önüme bu haber düştü! Ama bu da eğitim sorunumuzla ilgili değil mi? Sunucunun o şahane telaffuzunda “karaciğer” ne kadar iğreti ve bayağı duruyordu. Bir süzme, arıtma mekanizması yok mudur basında acaba diye düşündüm. Üstelik bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken bu cehaletimiz nedendir?
Aslında bilgimiz artıyor ama malumat şeklinde yüzeysel ve ansiklopedik bir artış şeklinde. Zaten arama motorlarına yazıyorsun sözcüğü ne olduğunu tıkır tıkır söylüyor. Bizim gençliğimizde ve çocukluğumuzda Meydan Larousse vardı sadece, ondan yararlanırdık. Şimdi temelsiz de olabiliyor bilgi ve hiçbir doğruluk garantisi yok, hoş doğru olsa ki ne olacak! Bilgi edinirken çok kaynaktan ve derin okumak gerekmekte. Okuduklarını özümsemek kendine mal etmek de sürecin bir parçası. Yoksa gugulla olsun bitsin! Ben demiyorum gugullayı başkaları öyle söylüyor. Bilgiyi malumat, epistemi ötesi bir niteliğe büründürmek o kadar kolay bir iş değil. Öncelikle bunun bir gereklilik olduğunun farkına varmak lazım.
Benim hasta başı viziteler sırasında herhalde en sık tekrarladığım ve muhtemelen de genç arkadaşlarımı bıktırdığım bir mottom vardır: “Fizyoloji bilmeyen tıp bilmez.” Benim anlayışıma göre fizyoloji tıbbın özüdür. Anatomi, adres tarif etmek için mahalleyi bilmek gibidir de fizyoloji işleyişin özüne varmaktır diye düşünürüm. Ama çok iyi öğrenmiyoruz. Bir profesörün fizyolojik şantı yeni bir bilgi gibi aktarması beni çok üzmüştü bir zamanlar. Yine de ülkemizde diğer alanlara bakılırsa en iyi eğitimlerden birisi tıp fakültelerindedir.
Bilgiye artık kolayca ulaşıyoruz. Önemli olan bilgiye ulaşma yollarının ve doğru bilgiyi seçebilme yeteneğinin insanımıza kazandırılması. Daha sonra da soru sormayı kışkırtmamız gerekli. Muhakeme etmeyi öğrenmek her alanda bizi biraz daha öteye götürecektir. Çok yakın bir gelecekte tıbbın bürüneceği şekli nasıl hayal ediyorum sizlerle birazını paylaşayım! Tıp eğitimi zaten bambaşka bir nitelik kazanacak. Sanal gerçeklik gözlükleri ve 4D teknolojisi ile anatomi, fizyoloji kısa zamanda kolayca öğrenilen dersler olacak. Muhtemelen her ikisi birlikte ve işlevsel bir bilinç kazandırarak öğrenilecek, aslında bazı ülkelerde uygulanıyor bu eğitim. Her yerde yapay zekâ ve makineler bulunacak. Hasta yataklarındaki sensörler hastanın bütün biyokimyasını, kan akımını, bütün görüntüleme bilgilerini, kan basınçlarını, hastanın yatakla temas eden yüzeylerindeki perfüzyon basınçlarını ölçecek. Hastalıklar listesindeki olasılıkları tarayacak ve ayırıcı tanısını yaparak muhtemel tanıyı da söyleyecektir. Bütün yeni algoritmaları da bileceği için tedavi algoritmasını da kolayca söyleyecektir. Sonra yeni literatürü tarayıp, kanıt B ve C düzeyindeki yeni tedavileri de bildirecektir. Hastanın kan basıncı değişikliklerine bakarak vazoaktif ilaçların dozlarını basit bir geri bildirim mekanizması ile düzenleyecektir. Tabii bu düzenlemeler insülin, heparin ve şu an saymak istemediğim binlerce ilaç için de geçerli olacaktır.
Kişisel sanal hekiminiz sabah rutin taramalarda sol koroner arterinizde çok ama çok minik, şimdilerde anjiyografi ile tanınamayan, bir mikrotrombüsü fark edecek ve oraya hemen bir küçük nanit (nanometrik robot ve molekül) göndererek damarınızı açıverecektir! Sizin ekspiryum havanızdaki karbondioksit ve belki henüz ölçemediğimiz diğer maddelerle başka tanılar koyacak, bunları da kolayca tedavi edecektir. Yüz ve ses tanıma teknolojileri ile hastanın ağrı düzeyini saptayacak, bunu diğer fizyolojik parametrelerle kombine ederek analjezik dozunu ayarlayacak, o dozu hastaya gönderecektir. Belki de santral sinir sistemine birkaç radyo dalgası göndererek ağrı yollarını inhibe edecektir.
Ben, yapay zekâ hekimlerin yerini alacak deyince infial oldu sosyal medyada. Bu gelecek içindeyiz zaten. Her an bu teknolojiyi parça parça kullanıyoruz. Aslında bu konuda yazılacak ve tartışılacak çok fazla şey var. Benim final sınavlarım olduğu için aklım derslerimde ve biraz da sizlerin hayal gücüne bırakmak istiyorum. Bugün kullanmakta olduğumuz birçok cihaz benim öğrenciliğimde Uzay Yolu dizisindeki kadar hayaldi. Ama şimdi hayatımızın parçası oldu, yapay zekâ size yazarken bile işin içinde. Yazıma karışıyor! Yakın bir gelecekte yapacağımız hekimlik çok daha farklı olacak. Bilgiye kolay ulaşılıyor ve kolay tüketiliyor. Tabii hâlâ akciğeri karaciğerle karıştıracak kadar bilgi süzgeci kullanamayanlar da var. Keşke bu haberi de yapay zekâ hazırlasaydı eminim bu hatayı bildirecekti.
Şimdi bizim ciddi ciddi düşünmemiz gerekli, biz bu değişimin neresinde olacağız? Robotun çırağı mı olacağız, yoksa ustası mı buna hızla karar vermemiz gerekli. Çok yazmak istiyorum hem de çok, ancak benim ders çalışmam ve yeni bilgiler öğrenmem lazım. Bu bilgileri sindirip, muhakeme yeteneğimi ve hayal gücümü geliştirmem lazım. Benim tarafta durumlar böyle, saygılarımla…
Yok, rubaiyi unutmadım!
CENNETİM
( Mefâ’îlün / mefâ’îlün / mefâ’îlün / mefâ’îlün )
— — —/ • — — — / • — — —/ • — — — /
Sabâ vaktinde rûhum ürperir hep, hasretim başlar!
Hayâlin terk eder her gün doğarken, gurbetim başlar!
Cihan sensiz karanlık, neylesin hicrâna gündüzler,
Güneş, her dem yüzündür, gördüğüm an cennetim başlar!
Dâi Dilek