Etikten Damlalarköşesinde daha teknik ve daha modern bir konuyu etik açısından incelemeyi bu yazımda tercih etmekteyim. Bilindiği gibi, “Gen Teknolojisi” çok hızlı gelişmesi nedeniyle kısa süre içinde hastalığın iyileşmesini sağlayacak, somatik hücrelerin tedavisi mümkün olacaktır: Genler dışarıdan, normal şartlar içinde aktif olarak çalışabilecekleri vücut hücrelerine aktarılabileceklerdir.
Gen Teknolojisi, Tıp Etiğiaçısından büyük bir öneme sahiptir ve bu konuda bazı kurallara uyulması gerekir. Araştırmacılar, gen teknolojisi yoluyla insan somatik ve üreme hücrelerine tedavi gayesiyle ulaşmayı planlamaktadırlar. Böylece canlının oluşması ve değiştirilmesi, teknik bir olay haline gelecek ve değiştirilmiş veya yepyeni bir canlı ortaya çıkabilecektir.
Bugün gen terapisi, tıp uygulamalarını kökten değiştirebilecek bir araç olarak görülüyor. Kamuya, gen terapisinin aşılar, antibiyotikler ve organ nakilleri yanında yerini alarak Batı tıbbının büyük bilimsel zaferlerine katılacağı mesajı veriliyor. Gen terapisi ve hastalıklara “genetik” yaklaşımdan yana olanlar, bu alanlardaki son gelişmeleri, ölüm oranlarında 20. yüzyılda gerçekleşen düşüşle özdeşleştirilen aşılar ve antibiyotiklerle eş değer tutuyor.
Klinik genetiğin amacı hastalıkların önlenmesi ve sağaltılmasıysa, vücuda uygulanan sağaltımın olanaklı olmadığı durumlarda gen terapisinin uygulanmasından daha doğal bir şey olamaz.
Tıp etiği açısından daha önemli sorular şunlardır: “İnsan üzerinde genetik deneyler yapılmalı mı?”, “Eğer yapılacaksa bunun sınırı ne olmalıdır?” Bu konuda üzerinde titizlikle durulması gereken noktalar şunlardır:
1. Doğum öncesi gen analizi (Down sendromlu veya genetik hastalıklı bir bebeğin yaşama hakkı).
2. Çalışanlara gen analizi yapılması.
3. Embriyo üzerindeki deneylerin yasal olup olmadığı.
4. İnsanın somatik ve üreme hücreleriyle yapılan deneyler ve bu hücrelere müdahaleye izin verilme konusu.
Çeşitli gruplar tarafından, kanun koyucunun bu alanlarda sınırlar saptaması ve bu tekniğin hangi durumlarda uygulanacağının belirlenmesi istenmektedir.
Konuya tıp etiği yönünden bakıldığında, günümüzde elde edilen bilgilerin ışığında getirilebilecek öneriler şunlardır:
1. Bilimin ilerlemesine set çekmemek için öncelikle istenmeyenlerin sınırının neresi olduğunu doğru bir şekilde saptayarak gen teknolojisi konusunda ortaya çıkabilecek riskleri kaldırmak için doğru tahminlerde bulunulabilir ve doğru kararlar alınabilir. Burada en önemli nokta, deney yapılmadan deneyin yasal olup olmadığını tahmin etme zorluğudur. Bu zıtlık ise çözümlenmesi en zor konulardan biridir.
2. Gen teknolojisi etik açıdan değerlendirilmeli ve bu yeni teknolojinin olası sonuçları olasılık tahminleri şeklinde ortaya konulmalıdır.
3. Günümüz toplumlarında çok detaylı bir etik normlar kataloğu bulunmamaktadır. Diğer taraftan, değişik toplumların belirli değişikliklerle hukuk normları şeklinde insan hakları ve kişinin özgürlük hakları olarak toplanmışlardır.
Prenatal tanı gibi yöntemler ise henüz doğmamış, kalıtsal hastalıklı da olsa bir canlının yaşama hakkı konusunda karar verme zorunluluğunu ortaya çıkarma açısından etik sorunlar oluşturmaktadır ve kişileri, insanın değeri konusunda düşünmeye zorlamaktadır.
Etik kurullarca ortaya konabilecek etik normlar uygulandığında, belki de bu tür hukuki hükümlere gerek bile duyulmayacaktır. Etik kurulların gen teknolojisi konusunda alacağı kararlar ise doğal olarak bugünkü bilgiler ışığında olacaktır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, gen teknolojisinin insan sağlığı için kullanılması, eğer yararlı sonuçlar verecekse uygundur. Ancak bu teknolojinin etik kurallar çerçevesinde yapılması gerekir. Bu durum da etik açıdan yararlı olma ilkesine uymayı sağlayacaktır.