Evet… Uyarıyorum!
Çok acil olarak “GEN ve DNA BANKALARI” kurulmalıdır vakit kaybetmeden. Yarın çok geç olacak! “Gen ve DNA Bankerlerinin” insanı köleleştiren “Gen ve DNA Faşizmine, Diktatörlüğüne ve Hegemonyasına” fırsat vermemek için, insanlık adına elimizi çabuk tutmalıyız. Hiç olsun DNA ve Genlerimize sahip çıkalım ve yarın yeniden normal hayatın doğuşu ve idamesi için onları muhafaza altına alalım. Yedek organlarımız gibi, DNA ve genlerimizi de yedekleyip saklayalım bankalarımızda… Aksi takdirde, halen dijital veri bankerlerinin, dijital faşizmine ve diktatörlüğüne maruz kalan Dünya, bu Dijital ve Kuantik Çağda Kâinatta insan fıtratını ortadan kaldıracak çok daha büyük bir felaketle karşı karşıya kalacaktır! Evrensel boyutta Hayatın ve insanlığın “Genetik Hürriyeti” için bu bankaların bir an evvel kurulup, gelecekte kullanılabilmek üzere genetik müktesebatımızın muhafazası şarttır.
Şimdi bu da nereden çıktı diyeceksiniz! Lakin, çok korkunç bir felaketin, çok büyük bir tehlikenin insanlığı ve hatta evrensel hayatı beklediğini ve tehdit ettiğini hisseder gibiyim. Bu nedenledir ki; böyle bir başlık attım bu satırlarımın üstüne bilim insanı kimliğimle, özellikle gerekli tedbirlerin alınması hususunda evrensel boyutta sorumluların, yetkililerin ve hatta akl-ı selim sahibi olan herkesin dikkatini çekmek, göreve çağırmak ve yarın Hakk’ın divanında yüz akıyla hesap verebilmek için…
Kuantum bilgisayarlarla moleküllerin simüle edilmesi, fizik, kimya ve tıp alanında büyük atılımlar yapar, atom seviyesinde insan vücudu simülasyonu ve problemleri tespit ile, nokta atışı için gerekli ilaçlar da yıllarca süren araştırmalara gerek kalmadan, anında simüle edilerek atom seviyesinde planlanıp, üretime katkı sağlayabilir, insanın hatta evrenin simülasyonunun kapılarını açabilir bu Kuantik Çağda… Keşke hüsn’ü niyet hakim olsa!
Hiç bir art niyet taşımadan, sadece Allah rızası ve Cihan’ın huzurunu gaye edinerek, her “okuduğu dersi ve kitabı okutan” ve bildiğini öğreten herkes “Hoca”dır ve dâreynde Cennet’i kazanmıştır. Eleştirel, kolektif, salim ve holistik aklın, dogmatik temeller ve güncel bilimsel prensipler çerçevesinde, izah edemediği her düşünce sapkındır. Erdemli insan; Holistik ve Kuantik düşünceyi haiz, cihanşümül hissiyata sahip insandır. Cihan’da da, tüm İlâhî sıfatları muhtevi mevcudat birbiriyle, görünmez fakat çok güçlü bir bağla bağlıdır. Her varlık kendinde, her varlıktan bir parça taşır. Kâinatta var olan her şey, inorganık menşeili olup, her birinin kendi gelişim(evrim) merhaleleri vardır! (Nuh Sûresi; 13,14,17)
Unutmayalım ki, Cennet’in kaderi Cehennem’e, Cehennem’in kaderi de Cennet’e bağlanmıştır bu vesileyle… En büyük günah da, bu hayatı yaşamadan, yaşadığını zannetmektir! Kâinatta hayata katkı sağlamayan, mevcudatın algoritmik hürriyet, medeniyet, saadet ve refahına hizmeti gaye edinmeyen her türlü faaliyet, zamana ihanettir! Peşimizi hiç bırakmayan mâzinin telâfisi, yakamızdan düşmeyen istikbâlde gizlidir. İstikbâlin ise mâzide… Bu sebepledir ki, hayatın ve insanlığın en büyük düşmanı yine insan!
İnsanlığın ihtirası enerjiye çevrilebilseydi, ortada mevcudat diye bir şey kalmazdı! Yüzyıllardır doymak bilmeyen insanoğlu, gelişen bilim ve teknolojiye tedricen artarak tefessüh eden ahlak ve etik anlayışının eşlik etmesi ile, kendi sonunu ve hatta yaşamın akıbetini karanlığa, esarete ve yokluğa sürüklemektedir. Hem dinamik ve hem de dinamit özelliğinde olan bilim, hayatı dönüşü olmayan bir mecraya doğru götürebilmektedir. Önünü aydınlık görenler, bir karanlık uçurumun başında olduğunu fark edemeyebilirler. Şimdiden bir karanlık tablo çizmeliyim ki, yarın bu karanlığa da hasret kalmayalım! Bir sabah kalktığımızda, dijital veri bankerleri-yapay zeka-robot ittifakının(!) ihtilal yaptıklarına, meşru hükümet üyelerini tutukladıklarına ve idareye el koyduklarına şahit olmak, ürkütücü olsa da, işten bile değil… Hep öyle olmadı mı ki!
Dijital Veri Bankerleri ve Robot Terörizmi, Robotlar İttifakı, Robot ayaklanmaları ve isyanları, Robot Milletler ve Robot Devletler yolda! Robotik Teknoloji henüz yeterince güvenli değil… Yapay Zeka, her an kontrolden çıkabilir, siber saldırıya maruz kalabilir, terminatöre dönüştürülebilir! Kontrol edilebilir elektromanyetik dalgalar ve Wi-Fi özellikli her türlü cihaz, alet, ilaç, gıda ve eşyalar vasıtası ile, hedef alınan kişilerin ve toplumun cesaret, kişilik, ideoloji ve manevi değerlerinde, faşizan ve diktatöryal değişkenlikler meydana getirilebilir!
Geceyi hep karanlık zannederler. Oysa ben gecenin aydınlığını hiç yerde bulamadım! Gece, apaydınlık… Gecenin manyetik alanı, sırın esrarına vakıftır ve ifşâ eder! Bu sebeple yazıyorum, hep gecenin aydınlığında kalıp, zulmetten sakınmak için. Şükür diye katkı sağlamak için hayata… Nitekim nefes almadan evvel, bir önceki nefesin şükrünü îfâ etmek gerektir! Ben de bu şükrü ifa için yazıyorum ve uyarıyorum. Bundan dolayı, Dünya imtihan yeri değil, insan olma yeridir!
Nöromühendislik (Neuroengineering) geleceğin en itibarlı mesleği olacaktır! Asla unutmamalıyız bu hakikati. Adımlarımızı buna göre atmalıyız! Bugün nisbeten, Klasik Fiziğin pabucunu dama atma gayretinde olan Kuantum Mekaniğinin de, bir gün pabucu dama atılabilir. “Etme Bulma Dünyası”… Zira, yanlışlanabilen bilimde son durak yoktur ve bilimin değişmeyen özelliği, değişimdir. Bilimin hızı ise, hiç bir hızla rekabet kabul etmez ve yapılan hatayı affetmez, canı yanarsa acımaz, intikam alır. Çünkü, bilimin de canı vardır! Bilim ve teknolojinin geleceği/geldiği “Tekillik Noktası”, tüm mevcudatın hayatlarına, yüzyıllardır süregelen geleneksel haliyle, devam edemeyeceğini düşündürmektedir! Aklın, azmin, erdemin, gayretin, şüphenin, merakın ve bilimin, galip gelmediği hiçbir savaş yoktur. Akıl istikbali, bilgiyi kullanma mahareti ile şekillendirir ve tüm ihtimalleri dikkate alarak da yaşatır. Kalem baba, kağıt ana, mürekkep tohum, yazı yumurta, kitap evlat! Kalem ve kağıt birbirine aşık oldu. Yazı mürekkeple mayalandı ve mahsul olan “BİLGİ” doğdu!
Hacmi ve ağırlığı olmadığı halde, Kâinattaki en büyük güç de yine “Bilim” dir. Bilimin aydınlatmadığı yol, karanlıktır! Bilim aşktır ve, her şeyi “neden-nasıl-sonuç” ilişkisi içinde, algoritmasını çözerek anlamaktır! Hayata anlam kazandırarak devamlılığını sağlayan, bizâtihî maddenin kendisi değil, gen, molekül, atom ve atomaltı dünyasındaki istişarî bağlantısallıktır. Âl-i İmrân 191. Âyeti, bu genler, elektronlar, nötronlar, atomaltı kuarklar, leptonlar ve bosonlar iyi öğrenmişler meğer…
Kuantolojik/Metafizik düşüncede, dillenen dilden sıyrılıp lisân-ı hâl ile tefekkür âlemine, lisân-ı lâl ile de sırlar âlemine geçmek ve eşyanın “Hiç”lik hakîkatına vâkıf olmak mümkündür. İlmin kazandırdığı “Aşk”ın tecellisini fark edemezsen, şaşkın şaşkın “Şaşkın Aşk”ın peşinde koşmaya dûçâr olursun! Nidâ ve niyâz makamını kaçırırsan, bir daha yakalamak mümkün olmayabilir. Edep kazandıramayan ilmin de, hiç kimseye faydası olmaz. Hakk ve hayat uğruna, doğruların her an değiştiği ve frekanslardan müteşekkil bu kuantum aleminin “Hiç”liğinde, hakikat ummanının yegane mevcudiyeti olan bilgi anaforunda gark olarak arınıp, kâinatın ve eşyanın tekamülü ve tenvirine soyunmak için, kapı girdap, kilit kara delik, anahtar ise kitaptır. Sonunda insan da, duygu, analiz, muhakeme, tercih ve karar kabiliyeti olan ilahi platformda programlanmış algoritmik irâdî bir robot değil midir ki…
En basit tabiriyle Kuantum; her şey bir aldatmacadan ibarettir!
Kuantik Âlemde; Senindir! Benimdir! Hem senindir, hem benim… Hepsi senin olsa da, ne senindir ne benim! Kuantum, hiç bir şeyin “Şey” olmadığını ispat eder. Kuantum dünyasının spektrumunda, her şey mümkün görünüyor. Aşk bile… Aşkı anlamak da, kuantumu anlamaktan geçer. Kuantum Fiziğinin esrarını, ancak yapay zekanın çözebileceği düşüncesi ile “Z Kuşağı”nın yanında “Q Kuşağı”nın da dikkatini çekmek istiyorum. Mucize inanana, keramet anlayana, ayan-beyan olur! Keramet, bilim ve teknoloji ile bir araya gelip nesnelerin internetini oluşturduğu, mevcudatın birbiri ile irtibat ve etkileşimin mümkün olduğu ve Fiziğin Metafiziğe yaklaştığı, Kuantum Bilgisayarların, zamanı ters düz ettiği, mitolojik yaratıkların kapıları zorlayabileceği bu Kuantik Dijital Çağın Yeni Dünya Düzeninde, köleleşen, kontrol edilen ve fıtrat ayarlarına dönmesi mümkün olmayan “Tasarım İnsanlar”, normal fıtratın önüne geçecek ve kendilerine tanımlanan kredilerine göre itibar ve hayat hakkı kazanacak, “Yalancı Cennet”(Elysium!) kurulacak! Pegasus ve başı at gövdesi insan gibi mitolojik varlıklar, ana yapısı deforme edilmiş yaratıklar ve varlıklar oluşturulabilecek ve etrafı yıkıp geçebilecekler! Köleleşen düzende, bugünün insanından hiçbir iz kalmayabilir.
Canavarlaşmış Küresel Elit Sistem
Bilgi ve buna bağlı teknolojinin tedrici artışı ve tekilliği ile birlikte, evrensel boyutta ferdî zihin, zekâ ve hatta hayallerin dijitalleştirilip kayıt ve transfer edilmesi, ve bir android veya humanoidin zihin ve zekâsında birleştirilerek tanrısal(!) tek bir “Kolektif Süper Yapay Zekâ” oluşturulması, Âlem ve küresel hayat için çok büyük bir tehlike ve hatta felâket olabileceği unutulmamalı, teolojik, ahlâkî ve etik prensipler çerçevesine çalışmalar sıkı denetim ve kontrol altında tutulmalı, âcîlen her türlü önleyici tedbirler alınmalıdır!
Canavarlaşan küresel elit sistem, her şeyi takip için nakit parayı ortadan kaldırıp, sanal hayatta puanlanabilir ve kredilendirilebilir sanal para ve beyni arayüz olarak kullanılabilecek, resetlenebilecek ve hacklenebilecek, kontrolü kolay bir insan türüyle, suç işlemeye meyillilerin önceden tesbitle hapsedileceği, çeşitli metotlarla insanların kısırlaştırılacağı ve/veya ömür boyu ilaca mahkum hastalıklara duçar ve bağımlı hale getirileceği, bütün dinlerin yok edildiği, sadece “Dijital Tanrı, Dijital Tapınak ve Dijital Din”in hakim olacağı, elektriğin olduğu her yerden verilerin toplandığı ve mahremiyetin kalmadığı, her türlü bilginin kuantum bilgisayarlarda kaydedilip muhafaza edileceği, enflasyon gibi değişik yöntemlerle milletleri ve devletleri bezdirip, yüzde yüz kontrol edilebilir “Dünya Veri Devleti”ne ve “Sahte Cennet Projesi”ne mecbur bırakacaktır!
Bilim, hayatın güncel olarak matematikleşmiş halidir. Ve bir gün, “Android” değil de, “İnsan” olduğumuzu ispat edemeyebiliriz. Zaman; bağlantısallık bütünselliği çerçevesinde multidisipliner çalışma yapma zamanıdır şimdi… Zira, istikbâl, istikbâli tahmin edenlerin değil, şekillendirenlerindir! Dijitalleşebilenler de, dijitalleştirilecektir. Bu nedenle de evrensel etik kurallar tesbit edilmeden, teknolojinin biyolojik sistemlere entegre edilmesi, kesinlikle yasaklanmalıdır! Veriler (Big Data) kontrol altında tutulmaz, etik kurallar göz ardı edilirse, “Distopya” felâketi fırsat bekler! Adâletten, cesâretten, dirâyetten, ferâsetten ve zerafetten taviz vermemek gerek hayatta.
Bu nedenlerle, çok acil olarak “GEN ve DNA BANKALARI” kurularak, günümüz insan ve hatta hayatiyeti olan her varlığın(Mevcudatın) Gen ve DNA örnekler alınarak, istikbalde kullanılmak üzere muhafaza edilmelidir. Tohum bankaları da çok isabetli bir faaliyettir! Tohum kadar hayatın önemi yok mu ki! İnsanlığın fıtratı, Kainat ve yaşamın istikbali için, acilen hayata dair “DNA ve Gen Bankaları” kurulmalıdır! Çünkü, zamana hükmeden, mekana hükmeder, mekana hükmeden, Cihâna hükmeder, Cihâna hükmeden, gönle hükmeder! İnsan, genlerindeki kabiliyeti fark edip ideale dönüştürebilseydi, Cihanda başaramayacağı hiçbir şey kalmazdı. Onun için ben diyorum ki; “İkili sarmal DNA… Hem aliyyül’âlâ, hem de püsküllü belâ…” Hayat, RNA-DNA boyutunda kontrol edilebilir bir rüya, bir hologram, bir illüzyondur aslında. Hücrelerin şekil, şahsiyet ve haysiyet kazanması ve tezahürü, duygu ve düşüncelerin frekanslarına bağlıdır da… DNA mı… Fikir, Erwin Schrödinger’in, fotoğraf, Rosalind Franklin’in, Nobel, Francis Crick ve James D. Watson’ın! Nasıl bir Âlem böyle…
Yıllardan beri ileri derecede hassasiyetle üzerinde durduğum, makale (https://www.medimagazin.com.tr/authors/ismail-hakki-aydIn/tr-dokunmayin-su-genlerimize-72-87-4143.html), (https://www.medimagazin.com.tr/authors/ismail-hakki-aydIn/tr-beyinler-arasi-internet-wbw-ve-Ismarlama-bebekler-yolda-72-87-4218.html) ve kitaplarımda (Beyin Sizsiniz 2, Beyinlerarası İnternet, wbw, Girdap Kitap, 2018, İstanbul) yazdığım, konferans ve TV programlarıma konu ettiğim “CRISPR Cas9 gen düzenleme yöntemi” sebebi ile Emmanuelle Charpentier ve Jennifer A. Doudna 2020 NOBEL KİMYA ÖDÜLÜNÜ, Beyin, nöron, zihin, konnektom, hayat ve nöronal nanotüpler konularında da Stuart Hameroff ile birlikte çalışmaları olan ve “İnsan zihninin, insan bedenine üstünlüğünün simgesidir” diyen İngiliz Matematiksel Fizikçi Sir Roger Penrose, “Kara delik oluşumunun genel görelilik teorisinin sağlam bir tahmini olduğunun keşfi” için diğer iki bilim insanı(Genzel ve Ghez) ile birlikte, 2020 NOBEL FİZİK ÖDÜLÜNÜ kazandılar. Ama tartışma devam ediyor. Tartışma konusu, CRISPR yöntemini ilk kim buldu… Nobel kazanan ekip, prokaryotlarda, Zhang ekibi ise eukaryotlarda kullandı. Zhang’ın kullanımı memelilerde gen editleme yolunu açtı. (https://www.nature.com/articles/d41586-020-02765-9). Şaşırmadım ki… El Medinetü’l Fâzıla’nın müellifi Fârâbî’yi de geçmişte yaşamış zannediyordum! Gelecekte yaşamış meğer…
Küresel teröristler iş başında…
İblisleri, İfritleri, Firavunları, Nemrutları, Ebu Cehilleri, Ebu Lehepleri ve Abdullah İbni Sebeleri kopyalamışlar, klonlamışlar, çoğaltmışlar da salmışlar ortalığa. Kâinatı altüst etsinler diye… Terörün ne dini var, ne mezhebi! İşsiz kalan İblis, İş ve İşçi Bulma Kurumuna müracaat edince, “Sana sıra gelmez, bekleyen çok, başka gezegene!” demişler. İblis izne ayrılmış… Dünyada işi vekillerine devretmiş!
Herkesin kimliğinde her şey görünecek. Tıbbi bilgileri mahremiyeti… Braingate teknolojisi ile bilgiler toplanabilecek, veriler depolanabilecek. Beyinler hacklenebilecek, verilere ulaşılabilecek. Ne yaptık ne ettik, takip edilecek. Yapay sinir ağları ve Gen Teknolojileri ile insanın biyolojik yapısı da değiştirilebilecek!
Dijital Çağda, Dijital Veri Bankerliği, Dijital Diktatörlük ve Dijital Faşizmden korunmanın tek yolu, “Dijital Milli Banka Sistemi” ve “DİJİTAL ve BİLİMSEL EGEMENLİK”tir. Gen ve DNA egemenliği de…
Biyometrik Dijital Veri Bankerliği…
“Yeni Dünya Düzeni”nde; Âlemdeki mevcûdâtın canlı bir algoritma olduğu hakikatinden hareketle, kolaylıkla biriktirilip depolanabilen, kopyalanabilen, analiz ve transfer edilebilen bilgilerin mülkiyetine sahip olan “Biyometrik Data Bankerleri”, “Beyin ve Beden Mühendisliği”ni kullanarak, etik ve ahlâkî hiç bir sınır tanımadan her şeye müdâhale edip, “Dijital Diktatörlük” ve “Faşizm”e de fırsat verebilecek, “Hayât”ı ve “Kâinât”ı şekillendirecek ve yönetebileceklerdir.
4 Milyar Yıllık Organik Yaşamdan akıllı tasarımın şekillendireceği “İnorganik Yaşam”a sürüklendiğimiz ve kâinatta var olan her şeyin şifrelerinin çözülebildiği, biyokimyasal reaksiyonların elektronik sinyallere çevrilebildiği, alet, araç, aşı, ilaç ve reklamların bile kişiselleştirildiği günümüzde, bizi bizden çok daha iyi tanıyan “Biyometrik Dijital Veri Bankerleri”, yakın bir zamanda, elektro-mekanik, yapay zeka, biyoloji ve beyin bilimleri yardımı ile, sadece bilgi işleyen ürünlere değil, organizmalara ve inançlara da müdahale edip “hack”leyerek, durumun fecaatı ve vehametini henüz farkında olmayan ve mahremiyetinden bile feragat eden insanı, nano-nöro-kuanto-biyolojik veriler ışığında detaylı algoritmik analizle, tutku ve arzuları doğrultusunda, yeni baştan dizayn edebilecek ve “Bugünün İnsanı”ndan bir iz taşımayan, başka bir “İnsan Türü”nü, “Toplum Beyni”ni ve “Yeni Yaşam Tarzı”nı oluşturabilecek ve toplumları köleleştirebilen “Dijital Diktatörlük” felâketini yaratıp, hayatı zindan edebilecektir. Hiç olmazsa elimizde, bankalarda muhafaza ettiğimiz “Gen ve DNA” örneklerimiz bulunsun!
Yine bir an evvel Biyo-Beyin Mühendisliği Fakülteleri ihdas edilmeli ve liyakat esaslı kadroları ciddiyetle oluşturulmalıdır. Hatta, biraz daha uzak görüşlü ve 22. yüzyılın eşiğinde istikbale hakim ve egemen olabilmek için, nano-nöroteknolojik ilerlemelerde saf tutabilmek ve tedbirler açısından, Biyo ve Beyin Mühendisliği Fakülteleri ile birlikte, Nano-Nöro-Mühendislik Fakülteleri de bir an önce açılmalıdır!. Zira, herkese mikroçip takma mecburiyeti, çoktan yola çıkmış bile. Artık çipe gerek kalmayacak pek yakında ya… Sahip ve efendi ise; mikroçipleri herkese uygulamayı mecbur kılanlar… Şimdi, Dijital Kimlik (ID), kapıda, Modern Kölelik, yolda, Nanorobot askerler orduda, Efendi ise pusuda. Gizlisi de saklısı da kalmadı aslında…
5G’yi bilmem amma, 6G ile “Evrensel Bilgi ve Beyin-Bilgisayar Etkileşim Yöntemleri”, organlarının sınırlarını aşan bir “İnsan” türünü ortaya çıkartacaktır! Yapay zeka tabanlı beyin-bilgisayar teknolojilerindeki çalışmalar, gelecekte “Yapay Sinir Modelli Fonksiyonel Beyin”i mümkün kalabilecektir!
6G’nin hayata geçmesi, beyin implantları bir yana, artık nanorobotlar ve/veya Wi-Fi özellikli elbise, kullandığımız ilaç, alet ve eşya vasıtasıyla “Küresel Beyin Sistemi”ne bağlanmayı, bilgi alış-verişinde ve etkileşiminde bulunmayı, arttırılmış, karma, genişletilmiş ve sanal gerçekliği, kablosuz beyin-bilgisayar etkileşimini, aklın ötesindeki akıllı(!) uygulamaları, Holistik İletişimi, Nesnelerin İnternetini, Dünya Beyin Ağı’nı(World Brain Web/wbw) ve hatta Global Brain Web’i(gbw) de hayata geçirecektir. İstikbalde, “yedek dokularımız, yedek organlarımız ve hatta kendi yedeğimiz” ile beraber yaşayabileceğiz.
Yapay zeka tabanlı beyin-bilgisayar teknolojileri ve 6G hayatımıza ne kadar entegre olursa, kullandığımız her şeyden (ilaç, alet, otomobil, uçak…) organlarımıza ve beynimize kadar, o denli siber tehdit ve saldırılara açık (korumasız) hale gelebiliriz.
Tarih boyunca bilim insanlarının maruz kaldıkları zulüm ve çektikleri çile, yeteneklerinin kefareti olsa da, yine Kâinatı, akıl ve zekadan yoksun toplumların şerrinden korumak için, medeniyet mayası, birinci kuşakta tutar, ikinci kuşakta demlenir, üçüncü kuşakta meyve verir ve servis edilirse de, çocuklara “Beyin, Sevgi ve Zihin Aşısı” (BSZ) yapılmalıdır! Hayatı meydana getiren ve sürdüren en etkin ve kuvvetli güç, sevgidir! Sevginin aşamayacağı zorluk, açamayacağı kapı, kuramayacağı köprü, yıkamayacağı duvar, affedemeyeceği günah ve iyileştiremeyeceği hastalık yoktur. Düşünmek de, hem ilahî bir hak, hem de insânî bir haslet ve mukaddes bir nimettir. Diğer taraftan duygular, sadece düşünceleri, nöronları ve hormonları değil, bağışıklık sistemini de kontrol eder! Bu arada, çocuklara yapılması gereken DPT gibi mecburi aşılara, “Matematik, Düşünme ve Hayal Kurma Aşısı” da dahil edilmelidir! İnsan denen de, saf düşünceden müteşekkildir! Nasip de, hayalde gizlidir. Hayal kurma kabiliyeti ve zekayı dumura uğratan bir eğitim ve öğretim sisteminin, lokomotif değil, vagon yetiştirdiğini hatırlatmak isterim.
Gayret bizden…
Sen düşündüğünden başka bir şey değilsin!
Düşünce, bütün duyuların azami faaliyetlerinin müşterek tezahürüdür. Cihan, Kâinattaki tüm düşüncelerin yansımasıdır. Sen de, senin düşüncelerinin… Unutma! Basiret kabiliyeti de, hayal ufkuyla doğru orantılıdır. Bu sebeple, hayata her gün, farklı bir gözle bakmak gerek! Farklılık da kaçınılmaz… Hiçbir şeye sahip değiliz bu Âlemde. Sahip olduğumuz tek şey, son nefesimizde nefessiz kalışımızdır! Sahibi olmaz olur muyuz hiç, bir yürek çarpıntısının, basit bir titreşiminden başka! Düşünebiliyorsak eğer… “Var”lığımız ise, düşüncemiz ile doğru orantılıdır. Gerisi algoritmadır.
Kişiliksiz, onursuz, ihtiraslı, ahlâken zayıf ve kararsız liderler ve bilim insanları, Dünyanın ve milletlerin kötü durumunun daha da kötüye gitmesine, kararlı ve acımasız olanlar, kaos ve savaşlara, bilge ve cesur olanlar ise, her türlü fırtınada rehberlik ederek yol gösterir ve müreffeh hayatın kurtuluşuna vesile olur.
Sadece, yaptıklarımız ve konuştuklarımız değil, düşündüklerimiz ve hayallerimiz de kayıt altında… Bu sebeple düşüncelerimizden de mes’ulüz. Çocuklarımız, tecrübelerimize, ideal, hayal ve rüyalarımıza, kişisel RNA’larımız vasıtası ile sahip olabilirler! Kişisel davranış ve tecrübelerimiz, genlerimize kaydoluyor ve evlatlarımıza aktarılıyor! Nöronlarımızdaki kişisel “endo-siRNA’lar”, tecrübe, davranış ve öğrenmeden ve bunların kuşaklara genetik aktarımından sorumlu olabilirler! Zira, nöronlarımız her gün çevreden elde ettikleri bilgileri depoluyorlar, analiz ediyorlar ve kişisel tecrübe hanemize yazıyorlar!
(https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0092867419304489)
Kök Hücre Mühendisleri
Sperm ve yumurta olmadan, erken gelişim dönemini taklit edebilen “Yapay Embriyolar” üzerinde yapılan laboratuvar araştırmaları göstermiştir ki; insanlarda döllenmeden hemen sonra meydana gelen, hayatı başlatmakla görevlendirilmiş ”Kök Hücre Topluluğu” embriyo beyin, ellerindeki “Genetik Talimatlar Kitabı” çerçevesinde organize olmakta, hücrelerin her biri bir “Kök Hücre Mühendisi” olarak görev yapmakta ve gelişen canlıyı ve insanı inşa etmektedir!
İnsan, biyolojik olarak anne ve babasının matematiksel ortalamasıdır. Hayatı ise, tercihleri ile beyninde, kendi elinde… Hayat, tercihler manzumesidir zira… Anne ve babamızdan hücrelerimize intikal eden genetik bilgiyi, düşünce ve hayallerimizle değiştirmek ve geliştirmek suretiyle, çocuklarımıza miras olarak aktaracağımız kendi “Genetik Kitap”ımızı yazmak, yine kendi elimizdedir. Zira, “Genetik Yazılım Devrimi”, “Kendi kitabımız”ı okuduktan sonra(İsra 14), yeniden “Hayat kitabı”nın kodlarını yazabilmemizin yolunu açmıştır. Nasıl düşündüğünüz ve nasıl hissetiğiniz ise, var oluşunuzu belirler. Herkesin kitabı hem yazılır, hem de okunur bir gün!
Düşünmek, teakkul, tezekkür ve tefekkür hem ilahî bir hak, hem de insânî bir haslet ve mukaddes bir nimettir. Cihanda huzurun ilk şartı, günahkâr düşüncelerden arınmaktır. Düşünce ustalık, irâdî hâkimiyet mukâvemet, sükûnet güçtür! İstikbalinizi inşa eden, aklınızda yücelttiğini hayal ve düşüncenizde taçlandırdığınız idealdir. Azimle ruh canlanır, fethetmek için yola çıkar ve emrederse, bütün melekler emrine âmâde olur. Görünmeyeni gören, insanın kendi iradesidir. Aklımızdan “İmkansız” diye bir şey geçiyorsa, o imkansız değildir. Bu nedenledir ki; ben de kafamı boşaltacak, beynimi bırakacak yer bulamıyorum!
Unutulmamalıdır ki, Kainat ve Hayat; senaryosuna oyuncularının müdahale edebileceği bir tiyatrodur ve Allah kendi külli iradesine karışılmasına müsaade etmeyeceği gibi, Kur’an-ı Kerim İsra Suresi 13. Ayetinden anladığımız ifade ile kimsenin özgür ve cüz’î iradesine de müdahale etmez. Lakin Allah, “Îlahî Nizam Kuralları”nın değiştirilmesine de razı olmaz. Mes’uliyet ve mecburiyetin sırrı da bu cümlede yatmaktadır. Yapay rüzgar, med cezir, tsunami, deprem ve fırtınaların meydana getireceği iklim değişiklikleri ve felaketleri de cabası… İlmin menbaına da şükranlarımızı sunmalıyız. Çünkü bilginin kaynağını unutur ve ihanet edersek, zulmette aciz kalırız! Nitekim, malın îtibârı fânî, ilmin bâkî…
Sır demişken;
Sağlığın sırrı; saf, temiz ve düzenli bir düşünce ve zihin, başarının sırrı; sarsılmaz bir inanç ve aklın idâresindeki gâye, gücün sırrı; mukâvim bir suvâri irâdesiyle, arzu atının dizginlerini tutmak, sonsuzluğun sırrı; Âlemin refâhı için gayrette, kendini fedâ etmektir. Enerjilerimizi idare eden ve yönlendiren, düşüncemizin sessiz ve sedasız gücüdür. Ölüm; sır ehline müjde, insana nimet, diğerlerine kâbus değil midir ki! Keşfetmenin sırrı ise, fikir üretmek için en büyük fırsat olan yalnızlıkta gizlidir.
Bilincin kendisi, zamana bağlı olmayıp tezahür etmiş, sonsuz ve zamanın ötesindedir ve bu sebeple de evrimleşmez. Kâinat ise, kademeli bir “bilinçli olma” süresinde evrimleşir ve dinamiktir. “Mutlak Gerçek, Mutlak Hakikat” tektir ve diğer tüm gerçekler bu hakikatten kaynaklanır! Bunu fark ettiğimizde, bütün hareketlerimiz hakikatle uyumlu hale gelir.
Kuantumu çok iyi anlamak gerek bu Dijital, Kuantik, Yapay Zekâ çağında… Kuantumu anlamadan, “Düşünmek” bile anlaşılamaz. Diğer taraftan düşünce, beyinde nöronlar meclisinin ittifakla aldıkları kararlar sonucu ortaya çıkar! Beyin, ruh, vicdan, akıl, zeka, düşünce ve zihin, birbirinden bağımsız fakülteler olarak görünse de, temelde entegre bir bütün olarak, devamlı devinim ve değişim içerisindedir.
Biyolojik perspektiften, beynin çalışma prensiplerini her safhada kimyasal veya elektriksel sinir iletimi, iyon akımı, aksiyon potansiyeli, hücre içi nakil süreçleri gibi daha pek çok fonksiyonu, klasik fizik seviyesindeki tespitlerle nispeten açıklayabilmek mümkün olsa da, daha özellikli ve derinlikli olan şuur, düşünme, rüya görme, hatırlama, hissetme ve duygulanma gibi durumları açıklamak için, klasik fiziğin çok daha ötesinden ve farklı bir boyuttan, Kuantolojik yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Kâinattaki algoritmik varlıkların ve yapıların temel fonksiyonları, organ ve organel türünden büyük parçaları vasıtası ile değil, kuantum düzeyindeki en küçük yapılar üzerinden düzenlenmektedir. Cihanda algoritmik her ne varsa, hepsinde her an pek çok kuantik hadiseler cereyan etmekte, kuantumun temel parçacığı olan fotonlar, her bir an için frekansının, Planck sabiti ile çarpımı kadar enerji aktarımını sürdürmekte, bedenimizde hücresel seviyede elektron transferi yapmakta ve enerji elde etmekte, beynimizi, zihnimizi, hafızamızı, haysiyetimizi, onurumuzu, kimliğimizi ve en önemlisi de, “BEN”imizi meydana getirmektedir! “Ben” benim de, düşünen “Ben” miyim, yoksa bir başka zihin mi? Nitekim, düşündüğümüzün farkındaysak, bu farkındalık düşüncenin bir parçası olamaz, farklı bir şuur boyutundayız! Sırra ermek istiyorsan; duruşunu sırla, adımını sırla, bakışını sırla, sözünü sırla, lokmanı sırla, yudumunu sırla, nefesini sırla, sırrını da sırla!
Beyin, Duygu ve düşünceye dikkat!
Tanrısal bir zenginlik ve Kâinattan daha engin olan beyin denen meçhûl, her şeye rağmen meçhûliyetinden asla tâviz vermiyor! Düşünce, şüphe ve merak, bilginin kaynağı ve meş’âlesidir. Beyin dalgalarını kontrol etmek ve değiştirmek, bir tekâmül aksiyonudur. Genleri, hastalık için programlamamak gerek. Yoksa hastalıklar sürgün eder… Beyin-beden dengesini bozmamak, stres gibi duyguların esaretinde kalarak düşünce haline getirmemek, genleri güncelleyip up-grade etmek ve hayata aşık olmak, yeni bir “Ben” için şarttır. Tekrarlanan yeni duygu ve düşünceler, beyinde nöronal bağlantıların birlikte ve senkronize ateşlenmesine, yeni bir programlama yazılımına ve bu yeni yol haritasının genlere de işlenmesine vesile olur. Bazen kendimize bir başkasının gözü ile de bakmak gerekir! Eski “Ben”den, yeni “Ben”e transformasyon, düşüncenin meydana getireceği nörokimyasal değişiklikler ile yeni bir zihin programlamakla mümkündür. Birlikte ateşlenen nöronlar, birlikte faaliyette kalır! Şayet, düşünce sizi hasta edebiliyorsa, tedavi de edebilir. Stres zaten bir acil durum modudur. Hiçbir organizma uzun süre acil modda kalamaz. Zira, hormonlar genleri etkiler ve hastalığa sebep olur. En kısa sürede kurtulmak gerekir. “Plasebo ve Nosebo etkisi”ni de, ancak Kuantoloji izah eder. Zira düşünce, kimyasallardan daha güçlüdür! (Şartlandırma, Beklenti, Anlam Yükleme)
Beyin, İlâhî bir tecellî ve Kâinatın en muhteşem Kuantik ve Holistik tezahürüdür. Sadece hayal kurmak ve tekrar tekrar düşünmekle, beyin bunu daha önce yaşanmış gibi yazılım halinde kaydeder, programlar, geçmişe takılıp kalmaz, yeni nöronan devre kombinasyonları geliştirerek haritalar, ideallerin prova edilmesine ve gerçekleşmesine zemin hazırlar. Düşünme ve hissetme tavrımız, bir varoluş şekli ve durumu yaratır. Düşünce beynin, duygu bedenin dilidir. Beyin, mazinin kaydı, istikbalin yol haritasıdır! Her düşünce, beyinde yeni bir devre meydana getirir ve kolektif ateşleme sağlar. Olmasını istemediğimiz şeylere odaklanmaksızın farkındalık, arzu, hırs, istikrar, tekrar ve teslimiyet, beyin-zihin-beden ilişkilerinde her kapıyı açar. Bilinmeze adım atmak, çılgınlık olsa da, ışığa adım atmaktır da… Devamlı yeni düşünceler üretir, hayal eder ve ihtirasla tekrar ederseniz, beyin bu çerçevede yeni yazılımlar ve programlar geliştirir, istikbalinizi planlar ve sizi geleceğe hazırlar. Beynin en az bildiğimiz ön beyin bölgesi (Frontal Lob), yaratıcı, üretici ve en çok faaliyette bulunan imalathane bölgesidir.
Beyin aklın, akıl zekanın, zeka sözün, söz düşüncenin, düşünce duygunun, duygu davranışın, davranış alışkanlığın, alışkanlık karakterin, karakter kaderin, kader bidayetin, bidayet nihayetin, nihayet hakikatin kapısıdır! Her şeyi stoklayıp paylaşmamak, evreni ve hayatı mahrum bırakmak haramdır. Bilgiyi de, “Söz”ü de… Akıl, zeka, söz, düşünce, duygu, davranış, alışkanlık, karakter, kabiliyet, tercih, icraat ve yaşam tarzı, beynin nasıl ve ne kadarının kullanıldığının göstergesidir. Tarihin ilham kaynağı da, beyindir! Beynin yapabileceklerinin yanında, tarih boyunca yapabildikleri hiçtir!
Nanonörokuantolojik ve dijital kapıların açılması ile, hayal, duygu ve düşüncelerimizi videoya kaydedip düzenlemek, istediğimiz ve kurguladığımız rüyayı görmek, filme almak, tekrar izlemek ve paylaşmak mümkün olacak. Oldu bile…
Tedbir şart!
Makine, bilgisayar ve robotlara “Can” veren “Yazılım”, sadece “Bilgi”den ibarettir ve bilgisayarlar, beynin çok kötü ve ilkel bir taklididir! Yapay zeka(Makine), algoritması olan her işi yapabilir. Zihnen çözebildiğimiz basit bir problemi makineler çözebiliyorsa, yapay zeka da her düşünce işlemini çözebilir.
Her türlü oyun(!), Kuantik Fizik ile izah edilebilir oldu artık. Şimdi, “sağlık mı, güvenlik mi, mahremiyet mi?”, tercihi ile karşı karşıyayız! Artık bizi, bizden daha iyi tanıyan, kabullerimizi ve duygularımızı yönlendirebilen birileri (Biyolojik, Dijital ve Kuantik Takip Sistemleri) var. Kuantum, “Deri üstü” ve “Deri altı” takip sistemlerinin pabucunu dama attı. Günümüzde istihbarat ajanlarının yerini, sensör ve algoritmalar almıştır. Sensörlere de gerek yok ki! Avuç içi izi, parmak izi, retina ve kişisel frekanslar şimdi iletişim aracı, hatta takip sistemi oldu!
Konunun ehemmiyeti açısından sözü biraz uzattım amma, şayet “GEN ve DNA Bankalarını” bir an evvel faaliyete geçirmezsek, düşünmemize bile gerek kalmayacaktır. Ürkütücü sonumuzu düşünmekten bile korkuyorum!
İşte birkaç aforizma ve Nihavend makamında bestelenmiş bir rubai…
*Nasıl bir imtihan böyle…
Muhtaç olduklarım çok uzaklarda, gereksizler fütursuzca yakınımda…
*Her şeye dokunabiliriz. Anlayabilmemiz için hissedebilmemiz gerek!
*Her şeyi konuşabiliriz. Anlayabilmemiz için anlatabilmemiz gerek!
*Her şeyi yazabiliriz. Anlayabilmemiz için yazdırabilmemiz gerek!
*Her şeyi öğrenebiliriz. Anlayabilmemiz için öğretebilmemiz gerek!
*Rubâîlerimi, balistik muayene için emniyete göndermişler! Seri katillikle suçlanıyorlar!
*Gecenin bu saatinde “Ben” yorgun, bitkin, mütereddit ve mütemâdiyen esnemekte. Kitap, defter ve kalem, gözlerini bana dikmiş, “Kalk! Mesûliyetini unutma! Cesedine can ver!” diye ikaz ediyor…
*Câhillerle uğraşacak vaktim yok. Kendi câhilliğim zaten fazla geliyor bana…
*Sevgiliyi düşünmek, söylenmiş, söylenmemiş, yazılmış ve yazılmamış tüm rubâileri, bir sukût deminin cezbesinde saflaştırıp, “Bir” cezvesinde pişirerek içebilmek ve “O”nunla “Bir” olabilmektir.
Güfte; İsmail Hakkı Aydın
Beste; Fatih Salgar
Makam; Nihavend
HİCRAN DEĞİŞİR
(Mef’ûlu, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Bir sevdâ sarar kalbini, dünyan değişir,
Ömrün gibi, gönlündeki rûyan değişir.
Her şey silinir, göz yaşı umman olur,
Bir cemre düşer çöllere, hicran değişir.
3 yorum
Nobel ödülü için Türkiye’den gösterilmesi gereken ve kazanma şansı çok yüksek olan bir aday:
Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın…
Bu fırsatı kullanalım…
Sadece Gen ve DNA’ mı hocam her alanda bilime yatırım yapmalıyız.Şu anda bircok üniversite teknik olarak birşeyler yapmaya çalışıyor ama hem çok dağınıklar , hem de biz de Profesör ve Docent çok ama gerçek bilim insanı sayısı çok az..Mükemmelliyet merkezleri projesi bir an önce uygulamaya geçirilmelidir..
Hocam her yazınız, bir uyarı, bir çığlık adeta. Çığlığınızın tüm insanlıkta ,uyarılarınızın emir sahiplerinde karşılık bulmasını diliyorum.