Gençler…! Devletlerin en önemli temel ana görevleri, barınma, beslenme, büyüme ve üreme gibi vatandaşlarının problemlerini çözmek olduğu bilinmelidir. Keza gençlerin de hayatlarında en önemli makas değişimi kararlarının, eş, aş ve iş seçimi olduğu da bilinmelidir. Bugün ki yazımda evlilik konusunda kısa bir analiz yapmak istiyorum.
Gençler…! Evlilik, hayatın en önemli makas değişimidir. Evlilik sözleşmesi, insanlık tarihinin en büyük sözleşmesidir. Öyle ki evlilik sözleşmesi, bir aşka yuva kurmaktır. Aile olmak adeta insanlık bahçemize atılan bir tohumdur. Aile kurumu, geleceği inşa edecek insanlık bahçesine bir fidan dikmektir. Her kuşun bir yuvası, her ağacın bir gölgesi aranır bilesiniz. Arıda bal, ağaçta dal, ailede ise evlat aranır. Yoksa “single” olup “ebter” olmak kim ister bilemiyorum.
Gençler…! Ailede eşler, insanlık bahçemize x+y değerini ekerler. Bu değer, rahmanin lütfuyla kök salar, hücre olur, büyüdükçe büyür. Tohumsuz toprak, insanlığa hiç hizmet eder mi bilemiyorum. Keza anne ve baba olmak, her yiğide nasip olur mu onu da bilemiyorum? Hani var ya tohum saç bitmezse toprak utansın! Şayet nikâh, sevgi üzerine kurulmuşsa ( + )ve ( – ) mıknatıs gibidir, hep çeker, iteni hiç görmedim.
Bugün, evlilik ve gençlerin yuva kurması konusunda ciddi tedbirler alınmalıdır. Bu hususta devletin ve özel hukuk tüzel kişilerin, ciddi önlemler almaları gerekmektedir. Yuva kurma özendirilmeli, bu hususta maddi olan bütün engeller kaldırılmalıdır. Bugün evliliğin astronomik rakamlara ulaşması gençler arasında ciddi bir karamsarlık doğurmuştur. Herkesin güya hizmet için siyasi parti kurduğu bir toplumda, herkesin evlilik için bir hizmet kurumu kurmaları ahiretleri açısından daha kazançlı olsa gerektir. İnsanlığa daha büyük manevi hizmet edecekleri malumunuzdur. Bir de dul kalan kadın ve yaşlıların evlilik meselesi daha da içler acısıdır. Kaderin çilesine, adeta örfi çileler de eklenmiş, talihsiz bir hayata mahkûm edilmişlerdir. Yaşamak, tek yürek, tek can taşımak değildir bilesiniz.
Gençlerin sadece biyolojik ihtiyaçlarının temin edilmesi, problemi çözmek için yeterli değildir. Gençlerimizin fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması için de meşru tedbirler alınması gerekmektedir. Bugün bu konu devletimizin ve milletimizin omuzlarında manevi bir yük olarak durmaktadır. Bu hizmetin, siyaseten yapılan hizmetlerden daha güzel bir hizmet olacaktır bilesiniz.
İnsanlık bahçemiz de bir bitki gibi, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinden geçiyor. Her dönemin kendine özgü zorlukları bulunur. Doğumla birlikte hak ehliyetine kavuşuruz. Fiil ehliyetine kavuşmak için on sekiz yaşını temel alırız. Bu yaştaki insanın genellikle aklen buluğa ermiş olduğu kabul edilir. Bu yaştan önceki evlilikler ise tartışmalıdır. Dini sorumlulukla, hukuki sorumlulukların genelde birbirine karıştırıldığı bir toplumda yaşıyoruz. Hukuki düzenlemelerin ne anlama geldiğinin bilincine varamamış gibiyiz. Geleneksel örfi ve içtihadi kültürlerimizin zaman zaman pratiğimize sokulmaya çalışılır. Oysa Kur’an Allah’a, Resulüne ve Ulü’l Emre itaati emretmektedir. Buradaki ulu’l emrin ne anlama geldiği konusunda bir zihin karışıklığımızın olduğu anlaşılmaktadır.
İnsan; sorumlu tutulan bir varlıktır. Sorumluluk, kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirmesi gereken yükümlülüklerinin zamanında yerine getirilmesi anlamına gelmektedir. Klasik ifadesiyle sorumluluk, “her nimetin, bir külfeti vardır” ilkesinin tezahurudur. Günümüzde bireysel sorumluluklar, genellikle azalmıştır. Kurumsallaşma zorunlu hale gelmiştir. Sorumluluk da bireysellikten, kurumsallığa aktarılmıştır. Bunun için evlilik ve boşanma bir kurumsal müessese haline dönüştürülmüştür. Keza her iki sözleşme de şekil şartlarının olması lazım gelen bir sözleşme olduğu unutulmamalıdır.
Aile toplumun ilk kurumsal müessesesi, toplumun hücresidir. Aile küçük bir devlet sayılıp boşanma da bir devletin adeta yıkımı sayıldığından boşama çok ciddi bir iştir. İslâm dinince aile, en önemli kurumdur. Boşanma ise en nefret edilen durumdur. Bir devletin yıkılışı kadar önemlidir. Bunun için sözlü ve yazılı beyanı gerekli kılar. Sözlü beyana ek olarak yazılı beyanı gerektirir.
Nikâh ve talak, aynı zamanda en büyük sözleşme ve en büyük yıkım olduğundan şekil şartları da bulunmaktadır. Çünkü nikâh ve talak, toplumu müspet veya menfi etkileyen, ciddi kararlardır. Şekil şartlarını zorunlu kılan nitelikleri vardır. Nikâh ve talakta, tarafların hak ve hukukunun korunması gerekmektedir. Bunun için de sözleşmeleri düzenleyen, boşanmada hakları dağıtan bir hukukî kuruma ve yaptırıma hararetle ihtiyaç duyulmuştur. Bu kadar ciddi hadise, bir kişinin iki dudağı arasına bırakılamayacak kadar önemlidir. Nikah veya boşama nafaka, mehir, miras, hidane gibi ciddi sonuçlar doğuracağından, şakaya alınmayacak kadar önemli kararlardır. Ne yazık ki (nikah ve talakta) şaka ve ciddiyet kavramları, seddi zerai bağlamından koparılarak istismar edilmiştir.
Nikâh ve talakta şekil şartının aranması, nikah ve talaka hukuki bir ciddiyet vermeye matuftur. Bunun için nikâh ve talakta, esasla birlikte, şekil şartları da aranmıştır. Şekil şartlarını taşımayan bir evlilik veya boşama, hukuki değildir. Bu bağlamda Kur’an, ontolojik olarak kadın erkek kavramı kullanmayıp “kendileriyle sükûn bulacağınız eşler” kavramının kullanması da dikkat çekicidir. Saygılarımla.