Son zamanlarda, tıp fakültelerinden yeni mezun olmuş gençleri anlamakta zorluk çekiyor insan. Ya bizler onlara göre çok yaşlandık ya onlar henüz olgunlaşmadan bir de bakmışlar, yıllar tamamlanmış, fakültelerinden mezun oluvermişler. Belki de aileleri, ilk-okuldan üniversiteye kadar eğitimlerinden sorumlu olanlar, belki de toplum, bu süreç içinde gençlere yeterli ilgiyi gösterip olgunlaşmalarına yardımcı olmadılar, olamadılar.
Bizler de, farklı yerlerden gelmedik, aynı eğitimlerden, aynı yollardan geçtik, fakülteden sonra hedefimiz belli alanda uzman olmaktı. Önce ona gayret ettik. Sınavları kazanıp asistan olduk, eğitimlerimizin sonunda da uzman olduk. Asistanlığa girmeden önce ayda kaç para kazanacağımızı bile sormadık. Şimdi maalesef öyle değil. Gençler daha mezun olmadan ayda kaç para kazanacaklarını sorguluyorlar. Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim hastanelerinde performans uygulamaları nedeniyle tıp fakültelerinden daha fazla maaş aldıklarından, ihtisas yapmak için, daha çok eğitim hastanelerini tercih ediyorlar.
Biz nerede eğitim en iyiyse oraya girmeye çalışırdık, şimdi ise nerede daha fazla kazanılıyor, genç orayı tercih ediyor. Bizim zamanımızda da en yüksek maaş Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) hastanelerinde idi. Ancak ne SSK’ya gidenler para için gittiler, ne de fakülte ve eğitim hastanelerine gidenler bir gün dahi bu parayı konuştular. Maaştan, kazanılan paradan söz etmek bir yerde ayıp bile sayılırdı.
Anlamakta zorlandığım ikinci konu da: bilindiği gibi uzmanlığa giriş merkezi sistemle ÖSYM tarafından yapılan Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) sınavı ile oluyor. Önce puanlar belli oluyor. Daha sonra kazananlar tercih yapıyorlar. Nerelerde kadro açılmış, kaç tane, hangi kliniklerin eğitim düzeyi diğerlerine göre daha iyi, hocalar hangi konularda çalışıyorlar, araştırmaları, yayınları hangi konularda yoğunlaşıyor, evet hepsi baştan belli. Muayeneye gelmeden önce, hastalar bile internetten araştırıyorlar. Kim hangi konuda çalışıyor, yayınları neler diye. Gençler ona göre tercihlerini yapıp istedikleri bölüme başlıyorlar.
Bundan sonra bakın neler oluyor. Bir kısmı daha başlamadan, bir kısmı başladıktan birkaç ay sonra istifa edip gelecek TUS sınavına hazırlanıyor.
İstifa nedenleri, çalışmaya başladığı hastane ve kliniği beğenmeme, ailesinden ayrı kalma, maaşın az olması, nöbetlerin ağır geçmesi, sık nöbet tutma zorunluluğu, kıdemlilerden ve hocalardan gördüğü kötü muamele, emir almakta zorlanma, hocaların devamlı soru sormaları, bilemediğinde kendini kötü hissetmesi, mesai saati kavramının olmayışı, özellikle cerrahi dallarda erken gelme geç gitme gibi pek çok neden.
Şimdi ben şunu anlamakta zorluk çekiyorum. TUS sınavında tercihi sistem yapmıyor, aday kendisi belirliyor. Kimse “îlla da gel şu dalda ihtisas yap, gel bizim kliniğimizde çalış.” demiyor. Kapılar sınavı kazanana açık, çok önemli sorunlar olmadıkça kimseye de git denilmiyor.
Herhangi bir nedenle istifa edilip tekrar TUS’la aynı dal ya da yakın bir dalda başka bir hastanede çalışılmasını bir yerde anlıyorum da, hiç ilgisiz bir alana geçilmesini anlamıyorum. Cerrahiden dermatolojiye, pediatriden KBB ya da göze başlamanın mantığını anlamakta zorlanıyorum.
Hastaneye başlamak için babasının eline yapışıp gelenler, bir sorun olduğunda annesini ya da babasını gönderenler de bence bu gençlerin henüz olgunluğa ulaşamadıklarını gösteriyor.
Sonuçta istifa edenler, başka meslektaşlarının kazanmasını ve çalışmasını da engelliyorlar, çalışacakları klinikteki asistan sayısını azaltıp kısa ve uzun dönem planlarını bozuyorlar.
Genç arkadaşlarım, lütfen kararınızı ve çalışmak istediğiniz dalları önceden ve iyi seçiniz, seçtiğiniz yolda kararlı adımlarla ilerleyin, önemsiz ve ufak sorunlar nedeniyle hemen yolunuzu değiştirmeyin.
Eskiler, “Yuvarlanan taş yosun tutmaz.” diyerek ne de güzel söylemişler.