"Genetik Hastalıkların Genetik Çözümü" başlıklı yazımın Medimagazin’de (26 Nisan 2010) yayımlanmasından hemen sonra çok sayıda aldığım olumlu tepkiden, beklediğimin çok ötesinde, insanlarımızın umutlarını sömüren "vampir" sıfatının bile hafif kalacağı pek çok kimsenin olduğuna esefle tanık oldum.
Yukarıda sözünü ettiğim yazımı okuyanlar hatırlayacaktır; 20-25 Mart 2010 tarihleri arasında Melbourne’de (Avustralya) yapılan Dünya İç Hastalıkları Kongresi’nde Prof. Dr. Steve Wilton tarafından sunulan ve 26 Nisan 2010 tarihinde Newscientist’de yayımlanan araştırma sonucuna değinerek "Duchenne Muscular Dystrophy (DMD)" tedavisinde yeni bir genetik yöntem geliştirildiğinin ve ilk yapılan uygulamalardan da çok başarılı sonuçlar alındığının Kongre’de açıklandığını yazmıştım.
DMD tedavisine ilişkin Medimagazin’deki yazımı okuyanlardan aldığım e-posta ve telefonlardan, kategorize edebildiğim iki önemli husus beni oldukça şaşırtmıştır. Bunlardan birincisi, her 100 bin erkek doğumda 13-33 DMD hastalıklı erkek bebek ya da her 3 bin 500 erkek doğumdan 1’inin DMD hastası olabileceğini genel olarak bilmekle birlikte, ampirik olarak, bana ulaşan e-mail ve telefon sayısına bakarak sanki ülkemizde daha fazlaymış gibi geldi! İkinci husus ise bir hanım okuyucumun beni çok duygulandıran e-mail mesajındaki şu cümlecikte olanca çıplaklığı ile kendini göstermektedir: "
çünkü son zamanlarda bu konu ile alakalı umut tacirleri hiç olmadığı kadar aktifler
" Şu cümlenin doğruluğunu aldığım pek çok telefon mesajından da doğrulama imkânı buldum. DMD konusunda yaşananlar diğer genetik hastalıklar için de aynen geçerli, hatta daha da cüretkârıdır. Örneğin; Down sendromunu yapacakları tek bir enjeksiyonla iyileştiriveren sahtekârların varlığından söz edilmektedir. Keza musküler distrofili hastaları da yurt dışında tedavi ederek sağlığına kavuşturmayı küçük bir meblağ(!) karşılığı yaptıklarını ileri süren aracıların olduğu da söylenmektedir.
Evet, dünyada ve Türkiye’de bu grup hastaların, yani DMD’li hastaların ele alındığı, kök hücre dâhil bazı tedavi amaçlı umut verici araştırmalar bulunmaktadır. Fakat bunların hiçbiri, benim bilebildiğim kadar, henüz rutine giren yöntem olmadığı gibi güvenirliği de daha test edilmiş durumda değildir.
Buna karşılık, her araştırmayı sanki doğruluğu kanıtlanmış ve zorunlu aşamaları başarıyla geçmiş tedavi yöntemi gibi sunmak, bırakınız akademik terbiye falan kurallarını, her şeyden önce insanlıkla bağdaşan bir durum değildir. Gerçekten, bizim de içinde olduğumuz DMD ilişkili bazı projeler Türkiye’de de vardır: Bazıları düşünce aşamasında, bazıları projelendirilmiş, bazıları da deney aşamasında. Fakat bunlardan henüz hastalara yansıtılacak düzeyde bir sonuç elde edilememiştir. O noktaya ulaşıldığında, elde ettiğimiz ya da dolaylı olarak öğrenebildiğimiz ne varsa, ilk önce umutla bekleyen vatandaşlarımıza bunu duyurmayı bir insanlık görevi olarak biliriz. Bu beklemenin süresi ne kadar olacak denirse, hiçbir araştırmada süre vermek doğru olmayacağı gibi, bunu da şu zaman açıklarız demenin imkânı yoktur. Ama bu sürecin çok da uzun olmayacağını söylemek "umut taciri" kategorisine girmemize neden olmayacaktır. Sanıldığı gibi "umut" sadece "fakirin ekmeği" değildir. Umut herkesin, hatta her canlının ekmeği niteliğindedir. Umutsuz insan mutsuz insan demektir ki, o da kişiyi canından bezdirir.
Sonuç olarak, bilim adamları pek çok genetik hastalıkta olduğu gibi, DMD hastalığında da çok değişik tedavi yöntemleri üzerinde, tüm dünyada olağanüstü bir gayretle çalışmaktadır. Umuyorum, çok kısa sürede pek çok kalıtsal hastalığın "köküne kibrit suyu" dökülerek tedavisi mümkün hale gelecektir.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.