Çoktandır üzerinde konuşulan bazı hastalıklarla doğum ayının rastladığı mevsimler arasındaki ilişki ya da çok daha eskilerden beri günümüze kadar gelen ve günümüzde de devam eden “yıldızname” okuyan medyumların “kehanetleri” acaba gerçek mi oluyor diye sorgulamanın yararlı olacağını sanıyorum. Çünkü 27 Ocak 2007 tarihinde NewScientist’de (sayfa: 41-43) yayımlanan bir yazı konuya ilişkin kronolojik bilgi veriyor ve Chotai ve arkadaşları tarafından yapılan yeni araştırmaya da değinerek geniş bir şekilde bilgi aktarılıyor. NewScientist’de çıkan bu yazının önemli gördüğüm bazı kısımlarını sizlerle de paylaşmak istiyorum.
İncelemesi yapılan olayın aslı, bazı kalıtsal hastalıklarda gen-çevre etkileşimi sonucu, kişilerin doğum mevsimine göre artmalar ya da azalmaların olduğuna dair bulgulardır. Örneğin nisan, mayıs ya da haziran aylarında doğanların intihara teşebbüsü diğer aylarda doğanlardan %17 daha fazla bulunmuştur.
Bu konuda ilk yazılı açıklama 1929 yılında İsviçreli psikolog Moritz Tramer tarafından yapılmıştır. Buna göre, kış mevsiminin son aylarında doğanların yılın diğer aylarında doğanlara göre şizofreniye yakalanma olasılıkları daha yüksektir. Nitekim Danimarka’da yapılan bir araştırmaya göre “kış mevsiminde doğanların şizofreni riski önemli derecede artmaktadır”.
Doğum mevsiminin keza diğer hastalıklarla da ilişkisi bulunmuştur. İngiltere’nin Galler ve İngiliz kesimlerinde yaşayan 25,000 kişi üzerinde yapılan bir araştırmaya göre nisan, mayıs ve haziran aylarında doğanların yılın diğer aylarında doğanlara göre % 17 daha fazla intihar teşebbüsünde bulunmaktadır. Fakat daha büyük çaplı araştırmalarda aynı korelasyonun bulunamadığı da görülmüştür.
Konuya ilişkin tüm ayrıntılara girmeden, benim vurgulamak istediğim husus, bazı genlerle bazı mevsimler arasındaki etkileşimden bazı hastalıkların ortaya çıktığına dair bulguları aktarmaktır.
İsveç Umea Üniversitesinden Jayanti Chotai ve arkadaşları, mental olaylarla ilişkili nörotransmitterleri kodlayan genlerin aktivitelerinin nasıl olup da değiştiği sorusuna cevap arayan geniş bir araştırma yapmaktadırlar. Bunların özellikle ilgilendiği üç gen bulunmaktadır: 1) Tryptophan hydrosilase geni (TPH); serotonin sentezini düzenleyen bir gen olup unipolar depresyon ve intihara teşebbüs nedeni olarak düşünülmektedir. 2) Serotonin (5-hydrxytryptamin e) transporter geni (%HTT); depresyon ve bipolar hastalıklarla ilişkilendirilmektedir. 3) Dopamine D4 receptor geni (DRD4); bir versiyonu psikozlarla ilişkilendirilmiştir.
Bu araştırma ekibinin düşüncesine göre; eğer insanların mental hastalıklara yatkınlığını artıran bir gen varyantı varsa ve kişinin doğum mevsimi ya da ayı ile ilişkili bazı mekanizmalar bu genin çalışması için düğmesini açıyorsa, belirli bazı hastalıklarla belirli bazı mevsimlerde doğanlarda bu gen varyantı görülecektir. Araştırma grubunun şizofreni, unipolar depresyon ya da bipolar hastalıklı 950 birey üzerinde yaptıkları araştırmada; depresyonlu erkeklerde serotonin geni doğum mevsimi ile ilişkili bulunmuş ve daha çok ocak ayında doğdukları görülmüştür. Keza TPH geni için de bipolar hastalıklarda aynı durum görülmüştür. Şizofrenili kadınlarda dopamin geni için mevsim etkisi görülmüş ve çoğunluğu ekim ayında, buna karşılık daha azı nisan ayında doğmuştur. Fakat bu noktada şizofreni gibi mental hastalıkların tek bir gen değil birden fazla genin ve çevrenin etkileşimiyle oluştuğunu da unutmamak gerekir.
Chotai ve ekibi ayrıca serotonin, dopamin ve noradrenalin düzeyleri ile doğum mevsimi arasındaki ilişkiyi de incelemişler ve yine doğum ayları ile bağlantılar bulmuşlardır.
Şimdi gelinen noktada daha çözülmesi gereken pek çok sorun bulunmaktadır. Mental hastalıklar gibi multifaktötiyel ya da çok genli-çok etkenli hastalıklarda sadece bir parametreye bakarak sonuca gitmek yanıltıcı olacaktır. Onun için önümüzde daha yürünmesi gereken çok yol bulunmaktadır. Hele şu ay ya da şu mevsimde doğanların ille de şu hastalıklı olacağı diye bir şeyin olmadığı da unutulmamalıdır. Fakat kesin olan bir şey varsa o da organizmanın kalıtsal yapısı ile çevresel etkenlerin karşılıklı etkileşim halinde olduğudur. Bu etkileşimden kimi zaman hastalık kimi zaman da mutluluk çıkmaktadır.
Yukarıda sözü edilen genlerin bir hususu daha gündeme taşıyacağı gerçeği söz konusudur. Hatırlanacağı üzere, YY sendromu da denen 2 adet Y kromozomu bulunan erkeklerin suça eğilimleri olduğu ileri sürülerek bu gibilerin “cezai masuniyeti” istenmiştir. Fakat sonraları böyle kişilerin bu yönden toplumdaki diğer kişilerden pek farklarının olmadığı görülmüştür. Şimdi ise daha somut kanıtlar vardır. Bu durumda adli tıp ve ceza hukuku mensuplarının konuyu enine boyuna tartışması gerektiğine inanıyorum.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.