“Her yüzyılda birkaç kişi düşünür; diğerleri ise onların düşündüğünü düşünür.”
Cemil Meriç
Fikir ya da düşüncelerimizi oluşturacak hammaddeler olan bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Hakaret ve iftiraları düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmeyenler için sanırım demokratik bir ortam da var. Kimse yazdığı roman, söylediği türkü ya da okuduğu şiir yüzünden hapse tıkılmıyor, değil mi?
Her şeye rağmen düşünce ve özgürlük insanlık var olduğu müddetçe önemini yitirmeyecek konulardır.
“Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır,” der yirminci yüzyılın önemli şairlerinden Paul Valery. İnsanlık tarihi boyunca doğu düşüncelere tahammül edemeyen despotlar çıkmıştır. Ama günümüzde ve benim ülkemde, bir fikir ya da düşünce üretme hakkının önünde yasal ve siyasi bir dış engel yok. Ama bundan daha önemlisi kendi içimizdeki zincirlerdir.
İnsanı, yeryüzündeki diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, akıl dediğimiz melekeye sahip olmasıdır. Aklı kullanarak bizim için en doğru, dolayısıyla en faydalı olan şeyleri kavrarız. Aristo’ya göre, “En mutlu insan, akıl yürütme işlevini yerine getiren insandır”.
Düşünmenin bazı yolları vardır. Bunlardan birisi akıl dışı düşünmektir. Gizemi sever pek çok insan. Eskiden büyücüler ve falcılar, günümüzde ise bilim kurgu hayranlarının çokluğu göstermektedir ki, insan yaşadıkça gizemi sevenler eksik olmayacaktır.
İkincisi ve çok yaygın olanı, bir insanın kendini kandırarak düşüncelerimizi akla uygun hale getirmeye çalışmasıdır. En çok politik görüşlerimizi savunurken tercih ettiğimiz yollardan birisidir bu. Bir kanalı izleyip doğruluğunu araştırmadan burada duyduklarımız düşüncemiz olarak beller ve papağan misali tekrarlar ya da bir medya organı gibi başkalarına yayarız. Oysa bunlar kendi düşüncelerimiz değildir çoğu kez. “Her yüzyılda birkaç kişi düşünür,” der Cemil Meriç. “Diğerleri ise onların düşündüğünü düşünür.”
Daha az tercih edilen ise bilgelerin yolu olan akılcı düşünmektir. Az tercih edilir, zira bu zahmetli bir iştir. Doğru düşünmek için doğru bilgi kaynaklarına ulaşmak gerekir önce. Bu da güçlü ve kararlı olmayı gerektirir. Kendini bilmeyi, algılamalarında ne kadar çok yanılma payı olduğunu fark edecek kadar dikkatli ve mütevazı olmayı gerektirir akılcı düşünmek. Sonuç olarak derinlere kök salmış düşünce ve inançları sorgulayacak kadar cesur olmayı gerektirir. Ama bireysel olarak insanın kendisini ve toplumu kurtaracak olan bu zahmetli düşünme şeklidir. İşte burada kendimizi sınırlayan iç engeller var. Bunları aşmak ise tamamen bizim özgür irademizle vereceğimiz bir karardır.
John Locke tarafından yapılan güzel bir benzetmeyle bir tür tabular rasa (boş çerçeve) gibidir zihnimiz. Bu değerli kaynağı herkesin aklına geleni karaladığı bir çöplüğe dönüştürmek bir seçenek, daha çocukluktan başlayarak doğru bilgilerle doldurup sanat eserine dönüştürmek başka bir seçenektir.
“Kimseye kirli ayaklarıyla beyninizde gezme fırsatı vermeyin” der Gandhi. Bilgi kirliliğinin çoğaldığı asrımızda yalan ve iftiraları bir kenara bırakıp gerçeği ama sadece gerçeği aramak; büyük bir titizlikle, kararlılıkla ve elbette cesaretle doğru bilgilere ulaşmak bizi en doğru düşüncelere ulaştıracak olan erdemli yoldur.
Diyelim ki, aklımızı kullandık ve en doğru düşünceleri geliştirdik. Peki, ya sonra?
Bir yaşam felsefesi, bir ahlak ilkesi ya da bir siyasi görüşüm var ve bunu çok beğeniyorsam bir dostuma önerebilirim. Sadece bu kadar! Ama hiçbir zaman fikrimi dayatmamalıyım bir insana. Akıl sahibi herkes de bir insana fikirleri zorla dayatmanın mantıksız bir girişim olduğunu bilir. Her şeyden önce karşımızdaki insanın aklına yöneltilmiş bir hakarettir bu.
Aslında bir insan hayata dair görüşlerini bir başkasına zorla kabul ettirmeye çalışıyorsa bunun çok açık iki sonucu vardır: Birincisi, bu bir zorbalıktır her şeyden önce. Bir zorbanın da harika fikirlere sahip olduğunu düşünmeyiz genellikle. İkinci sonuç ise zorla dayatılan düşüncenin kendisinde bir sorun olduğudur.
Hâsılı insanların fikirlerini özgürce ifade etmelerini engelleyen zorbalarla sahip olduğu düşünceleri zorla başka insanlara dayatan zorbalar arasında benim tercih ettiğim yol Aristo’nun “Altın Orta” dediği şeydir. Yalan, iftira ve hakaret gibi erdem sınırlarını aşmamak şartıyla herkes en uçuk kaçık düşüncelerini bile paylaşabilmeli ama kimse kimseye düşüncelerini zorla kabul ettirmek için zorbalığa başvurmamalıdır.
İnsanlığı huzura ulaştıracak yegâne yol olan bilgelik ve erdem ışığında gerçek özgürlüğün yaşandığı daha aydınlık bir dünya umuduyla…
5 yorum
Güzel bilgiler. Dogrusu senin yazdigin kisa bir yazi da olsa sanki hacimli bir kitap okumuş gibi hissediyorum kendimi… eline gozune kalbine ve bedenine saglik. Hayirli ve saglikli uzun omurler versin Rabbim sana….
Onlar her sözü dinler,en güzeline uyarlar
Yazılan bu güzel, yazıyı okudum. Kendini her alanda geliştirmek için kitap okumak, okumuş kültürlü, kendini geliştirmiş insanları dinlemek, ancak her söylenenin doğru mu? yanlış mı? araştırmak gerekir. Oku, oku oku
Yorum ve katkılarınız için teşekkürler
Teşekkürler hocam