“Bütün günahlar yer yüzünden kalksa, yalan cehennemi doldurmaya yeter.”
Hilmi Ziya Ülken
“Yalancı tabiatın en güçsüz fakat en kuvvetli yaratığıdır.”
«Tanrı ve tabiat insanı hayal kırıklığına uğratmaz» der Cabir İbn Hayyan. Tabiatın içerisine Hayvanı almak gerekir. Çok küçük masum çocukları da sayabiliriz.
İnsanı hayal kırıklığına uğratan insandır. İnsanın insanla mücadelesi en zor mücadeledir. Bu nedenle Titus Maccius Plautus (yak. MÖ 254- MÖ 184) Antik Romalı, Eski Latince döneminin ünlü komedya yazarı:”Lupus est homo homini, non homo, quom qualis sit non novit”, “İnsan, bir yabancı için insan değil, ancak bir kurttur. Veya “Bir insan, karşısındakinin henüz nasıl biri olduğunu anlamamışsa onun nezdinde bir adam değil, bir kurttur.” Bu anlayışa Romalı düşünür, devlet adamı, oyun yazarı Lucius Annaeus Seneca (d. Córdoba, İspanya MÖ 4- ö. Roma, MS 65), karşı çıkarak; “homo, sacra res homini”, “İnsan, insanın gözünde kutsaldır.” görüşünü paylaşır.1
Sadece yırtıcılık yönüyle insan kurda benzetilmiştir. Yırtıcı insan sofrasında mı kutsal insan sofrasında mı yer almak gerekir? Bu soruya cevap vermek oldukça zordur. Bu nedenle insanın bir gerçek yüzü bir de yalancı yüzü vardır. Hemen her konuda bu yüzlerimizle yaşıyoruz. Bizleri kaliteli bir hayat sürmemizi için uzaklardan avaz avaz seslenen yüce ruhlu insanların davet ettiği kutsal insan sofrasında yerimizi almamızdır.
Gerçek: Yalan olmayan, doğru olan şey; hakikat, sahici, yapay olmayan ve asıl olandır. Bu nitelemeyi yalancı insana uyguladığımızda ve yaptığı iş ve mesleğine baktığımızda yalancı peygamber, yalancı filozof, yalancı bilim insanı, yalancı sanatkâr, yalancı siyaset insanı deriz. Bu nitelemeyi ticaret, mimarlık, hukuk, din, tıp alanlarında çoğaltabiliriz. Yalancı insanın yaptığı iş, gerçeğe değil yalana uygun olduğu için bu nitelemeyi yapmaktayız.
Matta’da Hz. İsa “Yalancı peygamberlerden sakının. Onlar size koyun postu içinde yaklaşırlar, ama içten yırtıcı kurtlardır. Onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız. Hiç dikenlerden üzüm, deve dikenlerinden incir toplanır mı? Her iyi ağaç iyi ürün verir. Çürük ağaç ise kötü ürün verir. İyi ağaç kötü ürün vermediği gibi, çürük ağaç da iyi ürün veremez. İyi ürün vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Böylece, onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız.”
Geçmiş tarihte oldu gibi günümüz uygarlığında kendilerini kâhin, mehdi, Mesih, yardım edici gavs, dini yenileyen anlamında müceddid ve sihirbaz gibi özelliklerini ön plana çıkaran ve bu itibarlarını kullanarak toplumda saygın ve geleceği belirlemek için Allah’tan haber getirdiğini ve onun adına yetkili olduğunu iddia eden sahte tacirlere her gün rastlamaktayız.
Farabi (872-951) filozofum diye orta yerlerde dolaşan yalancı filozoflara itibar edilmemesini önerir. Ona göre yalancı filozof değil gerçek filozof olunmalıdır: “Felsefenin takip ettiği amaçtan habersiz olan “yalancı filozof” olmamalı. Bir millet/töre tarafından benimsenmiş erdemli işleri ve çoğunlukça kabul edilmiş güzel şeyleri yapmaya alışmadan, kuramsal ilimleri öğrenip rasgele olan her şeyde kendi eğilimleri ve şehvetlerine uyan boş filozof olmamalı. Kuramsal bilgilere doğuştan hazırlıklı olmadığı halde onları öğrenen aldatıcı filozof olmamalı. Gerçek filozof olmalıdır.”
Farabi’ye göre tutarsız, değersiz ve yalancı bilgelerin temsil ettikleri bilgelik; tutarsız, temelsiz, eksik, yetersiz, işe yaramaz ve aldatıcı bir bilgeliktir. Yalancı, sahte, işe yaramaz, eksik ve temelsiz bilgilerle gerçek bilgelik olamaz.
Yine Farabi erdemli olmayan kişinin siyaseti de yalancı ve aldatıcı siyasettir. Devlet başkanıysa başkanlığı da yalancı ve aldatıcıdır. Devletine de erdemli devlet denmez; günaha batmış, sapkın ve yoldan çıkmış devlet denir.2
20 cilt, El-Hâvi adlı eser sahibi Hekim Ebu Bekir Razi, (D. 865, Rey- Ö. 925, Rey) Ahlakın İyileştirilmesi adlı eserinde “Yalandan Uzak Durmak Üzerine” bölümünde: “Nefsani isteklerin yol açtığı kötülüklerden birisi de yalandır. İnsan her bakımdan büyüklenmeyi, hükmetmeyi ve her zaman bilgisine başvurulan biri olmayı sever. Çünkü bu durum, kendisinin, bilgesine başvuranlardan üstünlüğünü gösterir… Yalancının bütün ömrü boyunca söylediği yalandan aldığı haz, bütün ömründe söylediği bir yalan ortay çıktığında duyduğu utanca, mahcubiyete, insanların gözünde küçük düşüp rezil olmaya ve onların güvenini yitirmeye değmez bile. Ancak bu durum kendine saygısı olan ve şahsiyetini ayağa düşürmeyenler için geçerlidir. Zaten alçaklıkta ve bayağılıkta son noktaya varanların bu durumdan kurtulup ıslah olmaları bir yana, ONLARI İNSAN OLARAK BİLE KABUL ETMEK GEREKMEZ.”
Hekimlik Ahlakı adlı eserinde de: “Sahte/Yalancı Hekimlere Dikkat” bölümünde: “Bilmelisin ki, hırsızlar, şakiler/eşkiyalar, hekim olmadığı halde “hekimim” diyenlerden daha iyidir. Çünkü hırsızların cana kastettikleri az görülmüştür, onlar mal alır. Oysa sahte hekimler hep can alır. Ayrıca, aç kaldığı veya muhtaç olduğu için hırsızlık yapmak zorunda kalan adam, ihtiyacı olmadığı halde sırf etrafa caka satmak ve ‘falan adam tıp ilminde otorite’ dedirtmek için hareket edenden daha iyidir. Bunların çoğu, bu davranışlarını dindarlığa ve hayatı kurtarma gayretine yorarlar. Oysa bundan vazgeçseler hem din hem dünya hem de ahiretleri için bir mükafatları olur.” 3
Filozofumuz Hilmi Ziya Ülke de 1931 yılında yayınlanan Aşk Ahlakı adlı eserinde insandaki en üst değerleri yok eden, toplumu kemiren belanın en başında yalan ve yalanın doğurduğu felaketlerden bahseder:
“Yalan, tabiata isyan etmek ve birliği baştan çıkarmaktır. Bütün günahlar yer yüzünden kalksa, yalan cehennemi doldurmaya yeter. Ve insan yalandan vazgeçmeyi kabul etse bütün günahlar ve kötülükler kendiliğinden ondan uzaklaşır…Yalan bir zehirdir ki söyleyenle kabul edeni aynı zamanda öldürür. Onu kaldırmak bütün şerirleri/kötülükleri yok etmek ve onu saklamak bütün fenalıkları beslemek demektir. Yalancı tabiatın en güçsüz fakat en kuvvetli yaratığıdır. Yalan, aczin kudret önünde silahıdır; noksanlığın olgunluk karşısındaki dayanağıdır. Aciz, yalanla eksikliğinin intikamını alır: tabiatın kendisinden esirgediği şeyi onunla tamamlar. … Yalan tabiatın en çirkin yaratığı, fakat en kuvvetli silahıdır. Hiçbir bahane yalanı meşru kılmaz. Suçu fazilet gibi göstermek, günahı bir kutsal perde altında saklamaktır… Yalancı kuvvetlinin bir lokmasını daha alayım diye yerlerde sürünür; köpekler gibi onun arkasından koşar, karşısında onun övülmesi, göklere çıkarılması için yazılmış destanlar okur, efsaneler uydurur. Kütlenin var kuvvetini kendine bağlamak için dindar görünür, boyunca tespihler ve seccadeler yığar; fermanlıya yaranmak için ‘Suret-i Hak’tan görünür. ‘Geçer akçe’ fikirlerin çığırtkanlığını yapar; zalimin elinden bir kemik daha kapmak için ipliğini pazara çıkarır, riya yarışmasında zekasını ayaklara düşürür. Ve yalancı zayıfın elindeki son lokmayı da kapmak için ona iftira eder.”
Ülken yine yalanın doğurduğu toplumsal belaların başında; inanmadığı şeyleri telkin eden, öne sürdüğü fikirlerin aksini yapan, ilmi bir süsü ve bir zekâ oyunu haline getiren, ilmine inanmayan, inanmadığı şeyi okutan, inanmadığı şeyin arkasından gülen, bilgiyi halkı kandırma aracı kılan ilim kalpazanlarının yaptığı “imansız ilim’i” sayar. O, haksızlığı hak ve gerçek gibi göstermeyi toplumsal bela olarak sayar: “Kazanmaktan başka hedefi olmayan ve kazanmak, herkesten daha çok kazanmak için parlak sözlerle halkı aldatmaktan, adaletin gözünü boyamaktan çekinmeyen kimse, elbette hakkı bir pula sattığı gibi yarın vatanını da satmaktan çekinmeyecek, haksızlığı hak diye gösterecektir.” Yalanın doğurduğu rüşvet için de: “Hukuk adaletin bekçisidir. Kanunun dar yollarından geçerek riya perdesi altında, cemiyeti tuzağa düşüren, dostluk adı altında hukuku alt üst eden rüşvet biliniz ki yalanın meydana getirdiği içtimai afetler içinde en fecisidir. Adaleti bir pula satmaktır. Adaleti bir pula satan vatanını satmakta sakınca görmeyecektir. Zulümden doğan toplumsal belaların başında “iltimas” gelir. Öncelik ve ayrıcalık tanıma ve kayırma görünüşte masum ise de en büyük zulümdür. 4.
Sonuç olarak biz hangi sofrada yerimiz alacağız? Elbette insanı kutsal sayan sofrada yerimiz alacağız. Bu sofranın hayat felsefesi; kaliteli bir yaşam sürmektir. Kaliteli ve değerlerle donamış bir hayat sürmenin yolu; “başkalarına iyi bir örnek oluşturan hayat en güzel hayattır.” Montaigne (1533- 1592), ünlü “Denemeler “inde şöyle der: “Gerçek felsefe bize yaşamayı öğreten felsefedir. Oysa bize yaşamayı hayat geçtikten sonra öğretiyorlar. Felsefenin insanlara, yaşamaya başlarken de ölüme giderken de söyleyecek çok şeyleri vardır… Düşüncelerimizin en iyi aynası yaşamlarımızın akışıdır… İnsanın en büyük ve en onurlu eseri doğru dürüst yaşamaktır… Bilimlerin en zoru, en çetini hayatı iyi yaşamasını bilmektir.”5
İlk İslam filozofu El- Kindi (801-873)’ye göre felsefe; “insanın gücü yettiği ölçüde Allah’ın fiillerine benzemesidir. İnsanın kendini bilmesidir, İnsanın gücü ölçüsünde eşyanın hakikatini bilmesidir. Felsefe sanatların sanatı, hikmetlerin hikmetidir.” 6
“Tanrı’ya Benzemek” sözü gerek Eflatun (MÖ 428/427 veya 424/423 – 348/347) ve gerekse Plotinos (M.S. 205–270) tarafından irdelenmiştir. “Mademki, ister istemez, bu âlemde kötülük vardır ve bu bölgede dolaşıyor ve mademki ruh kötülüklerden kaçmak istiyor buradan kaçmamız gerekir.” Bu kaçış nasıl olur? [Platon] “Tanrı’ya benzemekle olur” diyor; adalete, tedbirle birleşmiş dindarlığa ve genel olarak, erdeme ulaşmakla buna varırız. Plotinos, Eflatun’un bu görüşlerini temel alarak şu açıklamayı yapar: “İyi insanlara benzemek, bir görüntünün aynı örnekten gelen başka bir görüntüye benzemesidir; Fakat Tanrı’ya benzemek, örneğin kendisine benzemektir.” 7
Sonucun sonucu: Gerçekten kaçmak ve yalana sığınmak değil, yalandan kaçmak ve gerçeğe sığınmak gerekir. Gerçek insan, gerçek üniversite, gerçek adalet, gerçek tıp, gerçek devlet olunması dileğiyle………
Kaynakça
1-https://tr.wikipedia.org/wiki/Homo_homini_lupus.
2-Zübeyir Kars (Saltuklu), Farabi’nin Demokrasi Anlayışı, https://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/KARS-Z%C3%BCbeyir-FARAB%C4%B0%E2%80%99N%C4%B0N-DEMOKRAS%C4%B0-ANLAYI%C5%9EI.pdf. Farabi’de Siyaset ve Demokrasi, Fenomen Yayıncılık, Erzurum-2017.
3- Ebu Bekir Er Razi, Felsefe Risaleleri. Tercüme Mahmut Kaya, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2016.
4- Hilmi Ziya Ülken, Aşk Ahlakı, Ülken Yayınları, Dördüncü baskı, İstanbul-1981.
5-Prof. Dr. Nejat BOZKURT, Kaliteli Yaşamanın Felsefesi, https://dergipark.org.tr/tr/pub/ticaretfbd/issue/21343/228949
6- Zübeyir Saltuklu, İslam Ve Türk Düşünürlerine Göre Felsefe Nedir? 02 Mayıs 2023. https://www.erkhaber.com/islam-ve-turk-dusunurlerine-gore-felsefe-nedir_28918m.html
7- Plotinos, Ennead’lar I-IV. [Çev. H. Vehbi Eralp] Felsefe Arkivi. Sayı 19. s. 89-95.
4 yorum
Bir çok bu bilimi içine alan yazı olmuş antropoloji felsefi sosyoloji din bilimler emeğinize sağlık hocam
Kıymetli Hocam, kaleminiz kavi olsun. Yine önemli bir hususa değinmişsiniz. Yazılarınızın devamını bekliyoruz.
Değerli hocam, kaleminize sağlık
Yalan,riya,kibir… genel anlamda kötülük insanın olduğu her dönemde var. Yalan,riya,kibir… genel anlamda kötülükle mücadele eden insanlar da her dönem olmuştur. Rabbim bizi yalanın ve yalancının karşısında doğruyu görebilen ve mücadele edebilenlerden kılsın. Kaleminiz güçlü olsun hocam.