Bir Amerikan vatandaşı veya Avustralyalı günde, bir Türk’ün ortalama 3,5 misli, bir Avrupalı ortalama 2,5 misli, bir Rus ve Çinli ortalama 2 misli kırmızı et tüketiyor. Yine bir Amerikalı, Avustralyalı ve Avrupalı ise günde bir Türk’ten ortalama yüzde 25 daha fazla miktarda süt tüketiyor.
Çocuklarımıza bu gıdaları nasıl daha fazla tükettirebiliriz planlamasını yapmak yerine “inekler küresel ısınmanın lokomotifi” mottosu ile yayılan bir akıma çanak tutmak en fazla ülkemize kaybettirir.
Dünyanın güneş çevresindeki yörüngesinin 95 bin yıllık süreçte uğradığı değişim buzul çağlarının sebebi olarak görülüyor. 1930’da Milankovich tarafından ortaya konan ve Milankovich Döngüsü olarak adlandırılan dünya ekseninde doğal olarak 4.000 yıllık bir süreçte şekillenen kayma ile 23 bin yıllık periyodu olan dairesel sapmanın yeryüzündeki iklim değişimlerinin anlaşılmasında kullanıldığı biliniyor.
Ayrıca yine 1930’lu yıllarda ortaya konan jeolojik hareketlerle şekillenen kıta kaymaları sonucu okyanuslardaki akıntı sistemleri ve rüzgârların yönünün değişmesi iklim değişikliklerinin önemli nedenlerinden biri olarak görülüyor. Bu kapsamda aşırı yanardağ patlamalarında ifrazatla yükselen toz ve büyük yangınlarla meydana gelen duman bulutlarının güneş ışınlarının geçişini engelleyen tabaka oluşturduğu, meydana gelen iklim değişimlerinin böyle doğal bir süreçte geliştiği belirtiliyor.
Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının tekrar yayılarak uzay boşluğuna doğru gelişen hareketi olağan bir süreç. Yeryüzünün gereğinden fazla ısınmasına neden olan atmosferik su “sera etkisi”ne yani “yeryüzünü ısıtan güneş ışınlarının uzay boşluğuna dönüşünü”nün engellenmesine neden oluyor.
Yapılan araştırmalarda, bu sürecin insan kaynaklı faaliyetlerden de etkilenebildiğini, bu etki düzeyinin yarısının ise kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılması, tropik ormanların yok edilmesi gibi faaliyetlerle ortaya çıktığı gösteriliyor.
Sprey kutularında aerosol, buzdolaplarında soğutucu madde, elektronik sanayiinde temizleme maddesi, iklimlendirme sistemlerinde, sert ve yumuşak köpük üretiminde kullanılan kloroflorokarbonlar sera etkisinden yüzde 22 oranında sorumlu tutuluyor.
Ozon gazının oluşan zararda yüzde 7 etkili olduğu ve trafik, termik santrallerdeki yanma olayları ve tropikal ormanların yok olması şeklinde ortaya çıktığı bildiriliyor.
Tarımda suni gübre kullanımı ile açığa çıkan azot protoksitin (N20) verdiği zararın yüzde 4 düzeyinde olduğu belirtiliyor.
Sürekli gündeme getirilen ve sadece ineklerin midelerinin sebep olduğu yönünde algı oluşturulan metan (CH4) gazının yalnızca ineklerin midesinden kaynaklanmadığı, pirinç tarlalarının, organik içeriğe sahip olan farklı proseslerden geçerek elektrik üretiminde kullanılan yenilenebilir enerji kaynaklarının, çöp toplama alanlarının, doğal gaz boru hatlarındaki kaçakların ve kömür madenIerinin toplamının bir küme olduğu, bu kümenin ise yüzde 14 düzeyinde insan kaynaklı küresel ısınma etkeni olduğu hesaplanıyor. Dolayısıyla ineklerin midesi bu hesapla ancak sera gazlarının %2-3’ünü oluşturuyor.
Sera gazlarının salımı açısından dünyada öne çıkan devletlerin başında bilindiği gibi ABD gelmektedir. ABD’nin yıllık salınım miktarı 7 milyar tonu geçmektedir. Türkiye’nin yıllık salımı 300 milyon ton düzeyindedir. Sera gazı salımının azaltılması için uluslararası süreçte en önemli önlemlerden biri olan ve 1997’de imzalanıp 2005’te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü de istenen sonuçlara ulaşamamıştır. Türkiye’nin fosil yakıt kaynaklarını çıkarmaya yönelmesi, enerji kaynaklarına sahip çıkıp kullanmaya yaklaşması, yatırımların sonuç vermeye başlaması ve Türkiye’nin enerji alanında kendi kendine yetecek bir geleceği planlamaya başlaması üzerine oluşan süreç hızla küresel ısınmayla mücadele kaynaklı bir örgütlenmeye evrilmiştir.
Kırmızı et ve süt fiziksel olduğu kadar mental gelişimin de önemli bileşeni olan esansiyel aminoasitleri, biyolojik değeri yüksek proteinleri, önemli vitamin ve mineralleri arzu edilen düzeyde içeren beslenme açısından önemli ürünlerdir. Kırmızı et, başta protein olmak üzere demir, çinko mineralleri ile B12 vitamini kaynağıdır. İçeriğinde bulunan demir kırmızı kan hücrelerinin oksijen taşıması için gereklidir. Çinko hem bağışıklık sisteminde hem de DNA sentezinde rol oynarken B12 vitamini ise hem dolaşım hem de sinir sistemini destekler. Kırmızı ette bulunan proteinin vücutta kullanılabilirliği bitkisel proteinlere kıyasla çok çok daha yüksektir.
Kırmızı etin sağlığa etkileri üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Detaylı araştırmalar porsiyon kontrolüne dikkat edildiği takdirde kırmızı et tüketiminin şeker hastalığı ile kalp ve damar hastalıkları üzerine bilinen bir etkisi olmadığını göstermektedir. Kırmızı et tüketiminin kanser riskini arttırdığına dair görüşler de sıklıkla gündeme gelmekte fakat yapılan araştırmalar kırmızı et tüketimiyle kanser riski arasındaki ilişkinin temel sebebini yanlış pişirme yöntemleriyle ortaya çıkan maddeler ve işlenmiş etlerin yüksek miktarda tüketimi olduğunu göstermektedir. Dünya Kanser Araştırmaları Vakfı (WCRF), yeterli ve dengeli bir beslenme düzeni için haftada 500 g pişmiş et tüketimini önermektedir.
İnsan yaşamının her evresinde gerekli olan süt ise, C vitamini ve demir dışında makro ve mikro besin öğeleri için iyi bir kaynaktır. Süt ve süt ürünlerine özellikle kalsiyum ve fosfor başta olmak üzere bazı önemli mineraller, protein ve riboflavin gibi bazı B grubu vitaminlerin kaynağı olarak bakıldığında halk sağlığı açısından önemi daha da iyi anlaşılacaktır. Özellikle çocukluk, gebelik-emziklilik ve yaşlılık dönemlerinde kemik sağlığı açısından önemi bilinen sütün tüketiminin arttırılması, yeterli ve dengeli besin öğesi ve enerji alınımının sağlanması açısından sağlık profesyonelleri tarafından önerilmektedir. Doku iyileşmesindeki etkinliğinin yanı sıra kalsiyumun bağışıklık üzerine olumlu etkilerinin olduğu, kan basıncını ve kanser riskini azalttığı, vücut ağırlığının kontrolünde etkin olduğu, diş çürüklerine karşı koruyucu olduğu bilinmektedir.
Yapay et üretip küresel ısınmayı önlemek için ineklere alternatif ürettiğini iddia edenler ile “GDO’lu gıdalarla açlığa çare oluyoruz” naraları atıp tarımı tekelleşmeye götürenler, aynı zihniyetin oyuncularıdır. Bu durumda seçenek sizin…
Ya yerli ve milli gıda politikalarıyla dünyadan ayrışmalıyız ya da tekelleşmiş bir porsiyon et ve süt için çok daha fazla çalışmalıyız.
KAYNAKLAR
https://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/kitaplar/B%208.pdf
Alfred Lothar Wegener, 1915, “The Origin of Continent and Oceans“, Kıta Kayması Teorisi
https://tudav.org › 2021/04 › iklim_kitap_tudav_odtu
http://www.globalisssues.org/Envissues/GlobalWarming/Kyoto.asp
http://www.esa.sdsc.edu/climate.htm
http://www.ucsusa.org/global_environment/global_warming/index.cfm
http://www.nrdc.org/globalWarming/default.asp
http://www.newscientist.com/channel/earth/climate-change/
http://en.wikipedia.org/wiki/Global_warming
http://www.sierraclub.org/globalwarming/
http://www4.nationalacademies.org/onpi/webextra.nsf/web/climate
https://www.epa.gov/ghgemissions/overview-greenhouse-gases
https://www.sabriulkerfoundation.org/tr/Kirmizi-et-tuketimi-hakkinda-bunlari-biliyor-musunuz
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2016/06/Genetigi_Degistirilmis_Gidalar_Stratejik_Boyutlari.pdf
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/253379
5 yorum
Önemli bir konuya dikkati çekip, gündeme getirdiğiniz için teşekkürler.
Yazıyı okuyunca tekrar tekrar gururlandim.
Sizin gibi yol gösteren ve yol açan bir öğretmenin öğrencisi olduğum için. Kaleminize sağlık hocam.
Eline emeğine sağlık sevgili meslektaşım. Bilgi paylaşımlarını devamını dilerim….
Her zaman bilgilerinizden ve fikirlerinizden faylanıyoruz hocam. Emeğinize sağlık.
Sayın Hocam
Günümüzde popüllerliği giderek artan sürdürebilirlik konusunda beslenme sizinde açıkladığınız gibi bu konun en önemli bölümlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu yıl ders olarak ta işleyeceğim bu konuyu araştırırken sizin bu değerli görüşlerinize ulaşmaktan çok mutlu oldum. Biz beslenme uzmanları, akademisyenler, diyetisyenler,… kadar sizlerinde bu konulardaki objektif bilimsel değerlendirmeleri oldukça önemli. Beslenme insan sağlığı etkileyen en önemli çevresel faktör olduğuna göre bu alanda multidisipliner çalışmaların, değerlendirmelerin sorunlarının giderilmesi, araştırma, arge, gibi bütün alanlarında yaralı olacaktır.
Gelişmekte olan ülkelerde sebebi ne olursa olsun hayvansal kaynaklı besin tüketimi az iken diğer önemli bir kaynak olan sütünde kısıtlanması bu ülkelerde çok sık görülen malnutrisyonun önlenmesinden çok, daha ciddi artış görülmesi kaçınılmazdır.