Ülkemizdeki karışıklıklar artarak sürüyor. Gösteriler, eylemler, hakaretler, saldırılar, ölümler gittikçe çoğalıyor. Huzursuzluk her geçen gün hızla artıyor ve bundan tüm toplum çok olumsuz yönlerde etkileniyor. İnsanımızın en çok önem verdiği şey huzurlu olmak iken, sinirler geriliyor ve acılar artıyor.
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün büyük düşünceleri ve ortaya koymuş olduğu ilkeler doğrultusunda, işini iyi bilen meslek sahipleri yetiştirdi. Her alanda görevini hakkıyla yerine getirebilen, dünyadaki meslektaşlarıyla yarışabilen insanlarımız, vatanımızı en çağdaş ülkeler arasında anılır hale getirdiler. Yurttaşlarımıza güvenmek, onların sözlerine inanmak ve dikkat etmek gerek. Erkeklerimiz, kadınlarımız, çocuklarımız, analarımız, babalarımız alaya, aşağılanmaya, kale alınmamaya layık değiller. Böyle yapılınca bu donanımlı, kaliteli, güvenilir, yararlı insanlarımız çok örseleniyor, üzülüyor, kırılıyor ve sonunda küsüyorlar. Bir insanın kendi devletine küstürülmesi ne demektir, düşünmek gerek. Gün geçtikçe küskünler ordusuna yenileri ekleniyor; bunu yetkililerin çok iyi anlamaları ve analiz etmeleri elzemdir.
Kamu emekçileri 25 Kasım 2009 günü tüm Türkiye çapında iş bıraktılar ve seslerine kulak verilmemesi halinde, daha uzun süreli grevlere gidileceği uyarısında bulundular. Ne istiyor bu emekçiler? Anayasal haktan kaynaklanan grevli-toplu sözleşmeli çalışma yasasını. Bu isteğin, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelere ve Anayasamıza göre yerine getirilmesi zorunludur. Peki, o zaman neden bu yasa çıkarılmıyor da eyleme katılan emekçiler tutuklanıyor?
Sağlık örgütleri ve sendikalar Hükümeti bir kez daha uyardı. Türk Tabipleri Birliğinden Çevre Sağlığı Derneğine kadar onlarca birlik, oda, konfederasyon, sendika ve dernek ayakta! Peki neden? Bunu bilmek çok mu zor? Bu kuruluşların söylemleri çok da kolay anlaşılıyor. Diyorlar ki, "Artık yeter! Sağlıktan tasarruf tedbirlerinin yarattığı yıkıma ve talana karşı emek ve meslek örgütleri olarak bir kez daha dur diyoruz! Tasarruf tedbiri adıyla hedeflenen dönüşümün, emeğiyle çalışan sağlık çalışanlarını yok etmesine izin vermeyeceğiz
"
Eczacılar, 4 Aralık 2009’da bir günlük süreyle eczanelerini kapattılar. SSK ilaç fabrikasının kapatılması, ilaç tüketiminin kışkırtılması ve ilaç fiyatının avroya endekslenmesiyle bugün sorunun ana kaynağı olan on milyarlarca dolarlık ilaç harcamasının yolunun açıldığını söyleyen eczacılar yürürlüğe giren tasarruf önlemleri ile yaklaşık 8 bin eczanenin tasfiye sürecinin başlamış olduğunu belirtiyorlar.
Hekimiyle, eczacısıyla yetişmiş meslek erbaplarını dinlemeyip, bütçe açığına en fazla neden olan ilaç ve sağlık harcamalarının gittikçe büyümesi karşısında yetkililer ne yapacaklar? Çözüm için kendi vatandaşlarını dinlemeyip, örneğin; uluslararası ilaç marketlerine veya büyük hastane holdinglerine mi güvenecekler? Bilinmelidir ki, bu kuruluşlar ülkemizin ve halkımızın yararına çalışmayacaklardır.
İyi eğitimli insanlarımızın anlattıklarının birer birer doğru çıktığını bugünlerde hep görüyoruz. Dürüst hâkimlerimiz, hekimlerimiz, diplomatlarımız, eczacılarımız, siyaset bilimcilerimiz, gazetecilerimiz hakikati ve ülkemiz için iyi olanı belirtiyorlar. Son günlerde en çok konuşulan ve bizleri en fazla üzen etnik kimliklerle ilgili yapılanlar da ülkemizi alabildiğine sıkıntıya sokuyor. Bu kâbusların oluşacağı da çok öncelerden belirtilmiyor muydu?
Mesleğini severek ve bilerek yapan insanlarımız dikkate alınmalıdır. Gittikçe artan eylemlerin sebepleri iyi okunmalıdır. Ülkemizi yabancıların değil, bizlerin refaha ve mutluluğa ulaştırabileceği unutulmamalıdır.