Eskiden, birine yardım yapılacaksa kimselere duyurmadan gizli yapılırdı. Kız mı istenecek, sadece anne baba ve çok yakınlarla ,ailesinden kızı istemeye gidilirdi. Konu komşuya, belki kabul edilmeyiz, etraf duymasın denilerek, pek söylenmezdi. İşler olumlu gittiğinde etrafa duyurulurdu. Hemen her sosyal olayda belli bir gizlilik payı olurdu. Göz hakkı olur denilerek, çarşı pazar alışverişi kapalı paketler içinde eve girerdi. Bostan bozmalar hariç. Yaz sonu bostanlardan, artık zamanı geçmesin denilerek toplanan tüm kavun karpuzlar, kefelere ya da bir arabaya yüklenerek evlere getirilirdi. En üste yerleştirilen kelek ve yarılmış olanlar, göz hakkı denilerek, yol üzerinde oynayan mahallenin çocuklarına dağıtılırdı. Geri kalan tüm sosyal olaylarda belli bir gizlilik payı hep olurdu.
Peki şimdi öyle mi, bir bakalım. Şu internet nedeniyle pek çoğumuzun, çocuklarımızın, evler, arabalar, çoluk çocuk artık ne varsa her şeyi ortalıkta. Gerektiğinde sadece, muhtar ve emniyet birimlerinin bilmesi gereken bilgilerin pek çoğuna ulaşmak olası. Bunun iyi yanları da var, olumsuzlukları da.
Herkesin elinde bir telefon kimi kulaklıkla, kabloyla, kimi direkt kulağından konuşuyor da konuşuyor. Artık nerede olursa, caddede, sokakta, okulda, işte, bankada. Hatta dolmuşta, otobüste, asansörde. Herkes, bir başkasıyla, her yerde, aleni hem de başkalarının net duyacağı şekilde istediği gibi konuşuyor. On saniyede bitecek olan asansörün içinde bile. Bir arkadaşını, başka bir doktoru, hatta öğrencilerin başka bir hocayı çekiştirdiklerini istemesek de duyuyoruz. Bazen öyle oluyor ki, uluorta ortalıkta konuşulanlarla sanki birilerinin sizi ister istemez bir tartışmanın içine çekmeye çalıştıklarını hissediyorsunuz. Cevap verseniz bir türlü, duymazlığa gelseniz başka türlü.
Gizlilik, mizlilik kalmadı gitti vesselam. Akşama eve kimler geliyor, yemekte neler var, yarın nerede buluşulacak, bir kafe ya da lokantada, yandaki masadakiler, hangi partiden hangi takımı tutuyorlar, hangi meslekten, istemeden bir çırpıda öğreniveriyorsunuz. Zaten giyim, kuşam, takımların renkli kaşkolları bir yerde sanki başkalarına kendini göstermek için. Bu nedenle dayak yiyenler, saldırıya uğrayanlar bile olmuyor değil.
Lokantadasınız, yandaki masa sanki belediye hoparlörü. ‘Şu yemeği bir olay olmadan bitirip de mi, yoksa bitirmeden mi oralardan bir ayrılsak’. Asansörde sıkışık durumdasınız, ‘Asansör de bir türlü bizim kata gelmiyor, gelse de hayırlısıyla bir çıksak’ diye söylenmeden edemiyorsunuz.
Artık işler o kadar aleni hale geldi ki, hırsızlar bile işlerinin bir kısmını gündüze almışlar. Güpegündüz ev soymalar, araba hırsızlıkları. Adam sökmüş otobüs durağını, atmış arabasına, almış gidiyor. Hem de herkesin gözü önünde.
Eline tabanca alan gangster kesiliyor. Banka, kuyumcu, döviz bürosu, PTT soygunları artık gündüz yapılır oldu. Geceyi kim bekleyecek? Ölen öldüğüyle kalıyor, yapanlarsa çoğunlukla serbest. Kimi yaşından ötürü kimi ilk defa denilerek, kimi de hapishanelerde yer yok denilerek.
İşte böyle, işlerin gizlisi saklısı kalmadı. Her şey ortada, toplum olarak temizi, kirlisi tüm çamaşırlar ortada. Doktor hastasını konuşuyor, ortalık yerde. Hasta doktorunu konuşuyor, yine ortalık yerde.
Bir tek kanser tanısı saklanılmaya çalışıyor. Hem hastadan hem yakınlarından. Bu toplum, bir tek kanserde üç maymunları oynuyor. Nasıl olsa, bir süre sonra, kemoterapiden hastanın saçları döküldüğünde ya da ameliyat veya radyoterapiye başlanıldığında, ister istemez öğrenecek. Orasını hiç düşünen yok. Aman bugünü kurtaralım, gerisi Allah kerim denilerek kafalar kuma gömülüyor. Ondan bundan, kulaktan duyma yanlış uygulamalar, vakit geçirmeler nedeniyle, hayati olan tedaviler gecikiyor, hastalık ilerliyor kimin umurunda.
Herkesin her bir şeyi, temizi, kirlisi tüm çamaşırları ortalıkta, bir tek kanseri gizli tutulmaya çalışılıyor bu toplumda. Devekuşu gibi, başı kumda, örtülü, poposu açıkta milletiz vesselam.
31
önceki yazı