“Ne Olursan Ol Yine Gel…”
Celalettin Rumi
Klişe bir ifadeyle giriş yapacağım için peşin peşin özür dilerim ama tam da şimdi gerekli bu.
“Globalleşen dünyada” sadece aynı ırka ya da sadece aynı inanca sahip insanların yaşadığı bir ülkeye rastlamak neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre ülkemizde iki milyona yakın yabancı nüfus -kayıtlı olarak- ikamet etmektedir. Almanya’da bu sayı on milyona yaklaşırken Amerika’da kırk beş milyonu geçmektedir.
Ülkemizde özellikle Suriye’den gelen göçmen sayısı artınca toplumda farklı tepkiler oluştu. Bazıları kucak açıp yardım etmeye çalışırken bazıları da bu insanları kovmak için elinden geleni yapıyor.
Şimdi şunu peşin peşin söylemek gerekir. Ülkesinde savaş sürerken, fakir halk bombaların altında can verirken cebi şişkin olanların kaçıp ülkeme gelmesi, yetmezmiş gibi en lüks konutları satın alıp yerleşmesi ya da şehir şehir dolaşıp lüks otellerde tatil yapması benim vicdanımı rahatsız etmektedir. Yine ülkesinde savaş varken kaçıp ülkemize gelen bazı gençlerin uslu uslu oturacak yerde kavga ve çatışmalara karışması da içimde olumsuz duygular uyandırmaktadır. Ama bir de masum çocuklar ve çaresiz kadınlar var ki, bunları farklı kefeye koymak gerekir.
Korku kavramını bilmeyen yoktur sanırım. Apartmanda komşularımız kavga etse endişeleniriz. Trafikte kavga edip birbirine zarar veren insanlar strese sokar bizi. Örneğin yaşadığımız şehirde bir patlama olsa heyecanlanır, televizyon ekranlarından alamayız gözlerimizi. Peki, tepenizde savaş uçakları ve füzeler uçuşsa nasıl hissederdiniz? Hele bir de kadın ve çocukların ruh halini düşünün.
Ukrayna’da olduğu gibi Suriye’de de ülkesi için savaşan gençler var. Ama yaşlılar, hastalar, çocuklar ve anneler için durum farklıdır. Bu insanların kendilerine güvenli bir liman aramalarını yadırgamamak gerekir.
İyi de neden benim ülkem?
Pek çok insanın sorduğu sorunun bu olduğunu biliyorum. Ama unutmayalım, “Gün olur devran döner,” demişler. Daha bir asır önce yedi düvel ülkemi kuşatmaya kalktığında pek çok ülkeden insan bu toprakları savunmak için evini barkını terk edip yardıma koşmuştur. Bu ülkelerin başında Suriye gelmektedir. Resmi kayıtlara göre Çanakkale şehitliğinde bin altı yüze yakın Suriyeli şehit yatmaktadır. Ve şimdi bu şehitlerin torunları kapımıza sığınmıştır.
Dürüstlük önemli bir erdemdir. Daha önemlisi kendimize karşı dürüst olabilmektir. Şimdi eğri oturup doğru düşünelim. Tüm yabancılara mı karşıyız? Herkes memleketinde otursun, diye düşünenlerden miyiz?
Örneğin Antalya’da doksan binden fazla göçmen yaşamaktadır ve en büyük kalabalığı Ruslar oluşturmaktadır. Ama ben bugüne kadar Rus göçmenlerle ilgili pek şikâyet duymadım.
Yoksa Ukrayna savaşında gerçek yüzlerini gösteren bazı Avrupalılar gibi şovenist bir gözle mi bakıyoruz? Sarı saçlı mavi gözlü olanlar bizi rahatsız etmiyor da karakaşlı kara gözlü olanlar mı rahatsız ediyor? Yoksa Hıristiyan olanlar rahatsız etmiyor da Müslüman olanlar mı rahatsız ediyor?
Sarışın ırka mensup bir Hristiyan’ın bu ifadesi Avrupa’da bile pek çok insanı rahatsız etmiştir. Ama biz sarışın ve mavi gözlü bir ırk değiliz. Ve çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz.
Bir milyonluk evini iki milyona satarken Araplardan rahatsız olmayan insanların sokakta savaştan kaçan esmer çocukları görünce tepki göstermesini anlamak zor. Yine yarı fiyatına göçmenleri tarlada bahçede çalıştırırken itiraz etmeyenlerin, yavrularının emniyeti için savaş ortamından kaçıp topraklarımıza sığınan genç anneleri görünce sergilediği tutumu anla anlayabilirsen.
“Ne Olursan Ol Yine Gel,” diyen Celalettin Rumi’nin yaşadığı ve defnedildiği topraklarda, kardeş bilip bize sığınan zor durumdaki göçmenlere karşı sergilenen tutum vicdanımı yaralıyor. Azcık empati kuran, kendini zor durumdaki bu insanların yerine koyan herkesin benzer türden vicdan sızısı yaşadığını tahmin ediyorum.
Göçmen sorununa iki farklı kutuptan bakanların tepkisini çekeceğimi biliyorum. Ama Aristo gibi altın ortadan baktığımızda daha adil hüküm vereceğimizi düşünüyorum.
Ve unutmayalım! Savaş tehdidinin hiç eksik olmadığı bu topraklarda yine başımız dara düştüğünde yardımımıza koşacak olanlar ne Rus ne de Yunan turistler olacaktır.
Hâsılı kelam, din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın tüm insanlığa sağlık hizmeti sunmaya yemin etmiş bir hekim olarak –gerçekten mecbur kaldığı için ülkemize sığınan- göçmenlere de ayırım yapmadan, sadece “insan” olduğu için kucak açmamız gerektiği kanaatindeyim.
Sadece bedenimizle değil ruhumuzla da insan kalabilmek dileklerimle…
2 yorum
Keşke sorun sizin algıladığınız kadar basit olsa. Çanakkale savaşında Suriye Türk toprağı idi ve ve nüfusun çoğu da Türkmen. O topraklar Suriye olduktan sonra Türkmenlere ne oldu diye bir araştırın lütfen. İyi günlerinde PKK ev sahipliğini de . Selamlar
İnsana has gerçek bakış açısı budur: “Hâsılı kelam, din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın tüm insanlığa sağlık hizmeti sunmaya yemin etmiş bir hekim olarak –gerçekten mecbur kaldığı için ülkemize sığınan- göçmenlere de ayırım yapmadan, sadece “insan” olduğu için kucak açmamız gerektiği kanaatindeyim.”