Ülkemizde tıp alanında her uzmanlık dalının en az bir derneği olup bazı uzmanlık dallarında birden fazla dernek mevcuttur. Mesela göğüs cerrahisi uzmanlık dalında bir dernek varken (1), göğüs hastalıkları uzmanlık dalında beş adet dernek mevcuttur. (2-6) Bu sayıya o uzmanlık dallarının yan dalları ve bir uğraş alanı ile ilgili olan dernekler dahil değildir. (7-11)
Peki neden göğüs cerrahisi uzmanlık dalının tek bir derneği varken ve ancak iki senede bir kongre yapabiliyorken, göğüs hastalıkları uzmanlık dalının beş adet derneği mevcut olup her biri bırakın her yıl kongre yapmayı okul, kurs, sempozyum hatta mevsimine göre tatil yöreleri dahil değişik illerde solunum günleri, buluşmaları adı altında çok sayıda toplantı yapabilmektedir?
Bu soruya cevap vermeden önce her iki uzmanlık dalının uzman sayılarını vermek istiyorum. Ülkemizde göğüs cerrahisi uzmanlık dalında kısa bir süre önce (Mayıs 2022) 670 uzman görev yapmakta iken bu sayı halihazırda 685’tir. (12) Göğüs hastalıkları uzmanlık alanında ise halihazırda görev yapan uzman sayısı 1224’ü Sağlık Bakanlığı (SB), 290’ı Devlet Üniversiteleri ve 599’u Vakıf Üniversiteleri, özel hastane ve muayenehane olmak üzere toplam 2113’tür. (13) Bu sayı 2010 yılında branşlara göre doktor sayılarına yer verilen bir kaynakta, 433 göğüs cerrahisi uzmanına karşılık, bu sayının 3,7 katı fazlası olan 1614 göğüs hastalıkları uzmanı imiş. (14) 2010 yılında göğüs cerrahisi uzmanlık derneği bir iken, göğüs hastalıkları derneği sayısı iki idi. Sonraki on iki yılda göğüs cerrahisi derneği yine bir iken, göğüs hastalıkları derneği sayısı ise beşe ulaşmıştır. Her iki uzmanlık dalının uzman sayılarına karşılaştırmalı bakacak olursak, sayısal yönden göğüs hastalıkları dernek sayısı üç olabilir gibi gözüküyor. Kanaatimce bir uzmanlık dalında tek dernek olmasının avantajları ve dezavantajları varken hem sayı açısından hem de tekel oluşturmamak, rekabete imkân verebilmek açısından iki dernek de olabilir diye düşünüyorum. Ayrıca daha da önemlisi bir uzmanlık dalı derneğinin gerek uzman ihtiyacının belirlenmesinde gerek eğitim müfredatının planlanmasında ve gerekse de o uzmanlık dalı ile ilgili bütün konularda etkili ve yetkili, söz sahibi olması gerektiğini düşünüyorum.
Fakat yine biliyorum ki, ülkemizdeki siyasal ve sosyoekonomik koşullar ne ise, uzmanlık derneklerinde de üç aşağı beş yukarı aynı tablo söz konusu olacaktır, olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Bu durum tek bir dernekte gruplaşmalar şeklinde olabileceği gibi zamanla ayrı yeni bir dernek kurmaya kadar varabilmektedir. Yeri gelmişken derneklerde yönetim kurullarının seçiminde ve görev dağılımlarında, demokratik teamül ve usullerin çok da gözetilmediğini, ehliyet, liyakat, adalet gibi hususlara olması gerektiği kadar özen gösterilmediğini düşünüyorum. Çoğu zaman o branşın bazı önde gelen isimleri aralarında kulis yaparak tepede yönetim kurulu başkan ve üyelerini belirleyip liste yapıyor, genel kurul toplantılarında da katılımcıların onayına sunmaktadırlar. Asistanlık yıllarımızda eğitim hastanelerinde şeflik sistemi vardı. Espri de olsa gerçeklik payı yüksek olan “şefin ilkeleri” bahsinde ilk madde “şef her zaman haklıdır” idi ve ikinci madde de “şefin haksız olduğu durumlarda birinci madde geçerlidir” idi. Ve sonuçta “şefin odasına kendi fikirlerinizle girer, şefin fikirleri ile çıkardınız”. Bu anlayışta demokrasi gereksiz, lüks ve hatta itibar edilmese de olur bir şeydi. Camianın önde gelen bir ya da bir grup hocası listeyi oluşturur, bu listedekiler seçilecek diye genel kurul için toplanan üyelere dikte ederdi pardon tavsiye ederdi. Geçen zaman içinde birçok şey gibi bu durum da değişti, nispeten düzeldi fakat günümüzde bile hala demokratik, çoğulcu, katılımcı tavır ve yaklaşım gerek göğüs hastalıkları gerekse de göğüs cerrahisi derneklerinde henüz tam olarak yerleşmiş ve oturmuş değildir. Derneklerde yönetimi ve gücü ellerinde bulunduranlar, yönetim kurulunda ve diğer kurullarda genellikle farklı, aykırı, muhalif, çatlak ses istemiyorlar, bir şekilde önüne geçip elimine ediyorlar, kontrolü sağlayıp statükoyu muhafaza ederek düzeni devam ettiriyorlar. (15) Belki gelecek yıllarda toplumdaki (ve devletteki) gelişmelere paralel olarak, derneklerde de demokratik açıdan daha olumlu ve yeterli bir düzeye, standarda ulaşılabilir temennisindeyim.
Dernek kurma ve etkinliklerinde, en belirleyici faktörlerden ilki ilaç sektörü ve medikal malzeme firmalarının desteği iken diğeri o uzmanlık dalında önde gelen hekimlerin dernek eliyle güç ve pozisyon kazanma istek ve arzularıdır. Kuşkusuz en belirleyici olan da “koşulsuz eğitim desteği” adı altında derneklere verilen finansal destektir. Maddi destek yani sponsorluk olmasa ne bu kadar sayıda dernek ne de bu kadar ilgi ve istek olurdu. Bu pastadan pay alabilmek için örgütlenip dernek kurmak ve sağlık sektöründe faaliyet gösteren firmalarla ilişki kurmak zorunluluğu vardır. Ve elbette bu iki yönlü işleyen bir mekanizmadır. İlaç sektörünün ve medikal malzeme satan firmaların ürünlerini tanıtmak ve pazarlamak için o uzmanlık dalının üyelerine ihtiyacı varken, uzmanlar ve uzmanlık dernekleri de kongre ve her türlü toplantı gibi etkinlikleri gerçekleştirebilmek için bu yola tevessül etmek mecburiyetindedirler. Hatta bu kongrelerde bütün masraflar sponsor firmalara ödetildiği gibi o derneğin kasasına yüklüce bir para bile girebilmektedir.
Tıp mensubu olmayan bir düşünür yazar abimiz, geçenlerde bir şey paylaşmıştı. “Ben, ilaç ve sağlık medikal ürünlerinin pazarlamacısı değil doktor arıyorum” diye yazmıştı. Cevaben “ben varım” dedim ama bunca yıllık meslek hayatımda yakinen biliyorum ki, derneklerin kurulması, kongre ve toplantı organizasyonları, bilimsel etkinlikler ulusal ve uluslararası ilaç şirketlerinin ve medikal firmaların etkisi ve yönlendirmesinden bağımsız değildir. Kongre ve toplantı sponsoru olduklarından programların belirlenmesi ve içeriğinde bile dolaylı ya da bizzat bir toplantıya müdahil olmak suretiyle dolaysız belirleyici olmaktadırlar. Bazı hocalarımız, meslektaşlarımız bir ilacın ya da tıbbi malzemenin tanıtımı için hatırı sayılır bir ücret karşılığında şehir şehir, hastane hastane dolaşabilmektedir. Dünyada bile ülke ülke, kongre kongre tıp sektöründeki uluslararası ilaç ve tıbbi malzeme pazarlamacısı gibi hareket eden doktorlar, cerrahlar az da olsa vardır. Sadece asistan ve uzmanların ilaç ve malzeme tercihlerini etkilemekle kalmıyorlar, aynı zamanda modern tıp eğitimi ve pratiğinde de çok ama çok etkilidirler. Adeta TV’lerde ‘programlar, reklamlar arasına alınmış içeriklerdir’ diyenleri haklı çıkarırcasına tıp mensuplarını da her başvuran hastaya gerekli gereksiz tetkik isteyen, ilaç ve malzeme reçete eden kişilere dönüştürebilmektedirler. “Doktora giden ilaçsız, hocaya giden muskasız gelmez” darb-ı meseli boş yere çıkmış değildir. Ne yazık ki bu ilişkide her zaman “win win/kazan kazan” kuralı işlememekte sonuçta insanımız, SGK ve ülke ekonomisi kaybedebilmektedir. Dünyada ve ülkemizde büyük paraların döndüğü sektörlerden biri olan tıbbi ilaç ve malzeme sektörü de ihtiyaç olan yönleri yanında gereksiz, aşırı tüketime yol açabilmekte, sonuçta ülke ve insanımız bundan dolayı ciddi zararlara uğrayabilmektedir. (16)
Halihazırda dernek kongrelerine ya da diğer toplantılara kendi olanakları ile katılan hekim sayısı yok denecek kadar az, belki de yoktur. Kongrede görev alan ya da verilen hekimlerin yol parası, transfer, konaklama dahil bütün giderleri karşılandığı gibi burs vermek suretiyle de kongre katılımı arttırılmaya çalışılmaktadır.
Göğüs cerrahisi asistanlığımın ilk yılında, ihtisas yaptığım Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Merkezi’nde, 1990 yılında bir göğüs hastalıkları derneğinin ulusal kongresi yapılmıştı. Ki o tarihlerde tek göğüs hastalıkları derneği vardı, göğüs cerrahisi derneği henüz yoktu. İkinci göğüs hastalıkları derneği iki yıl sonra (1992), göğüs cerrahisi derneği ise sekiz yıl sonra (1998) kurulacaktı. Kongre filan bilmediğimizden ve alışık olmadığımızdan hastanemizin bir kongreye ev sahipliği yaptığının farkına bile varamamıştım, herhangi bir toplantı sanıp doğru dürüst katılmamıştım. Hekimlik hayatımda ve asistanlık dönemimin 4. yılında iken katıldığım ilk kongre, yine aynı derneğin 1993 yılında Kuşadası’nda bir otelde gerçekleştirdiği kongresi idi. Kongreye klinik şefimiz rahmetli Güven Çetin Hoca’mızla birlikte bir grup uzman ve asistan katılmış, benim de ismimin bulunduğu iki adet sözlü bildiri sunmuştuk. O yıllarda firma desteği pek olmadığından (özellikle cerrahi branştakiler için), kliniğimizde kongreye katılmayan ekibin de maddi katkıları ile masraflarımızı karşılamış ve kalacak yer sorununu (daha sonra da uzun yıllar birçok kongrede yaptığımız gibi) değişik resmî kurumların misafirhanelerinde konaklayarak halletmiştik. (17)
Sponsorluk dedim de hatırıma asistanlık dönemimdeki gülümseten bir anı geldi. Asistan odasındaki bir seminer sırasında bir ilaç firması mümessili ikram olarak pasta ve içecek getirmişti. Kısa bir süre sonra aynı mümessil “bizim firmanın ilaçlarını hala yazmıyorsunuz, oysa biz size ikramda bulunmuştuk” demeye başladı. Anlaşılan mümessil yaptığı yatırımın semeresini hemen görmek istiyor, “ne kadar ekmek, o kadar köfte” demek istiyordu. Bundan rahatsız olan kıdemlilerimiz firmaya durumu bildirdiler. Firma, mümessilin yeni ve acemi olduğunu, raconu, usul ve erkanı öğrenmesi için zamana ihtiyacı olduğu belirtti, özürle konu kapatıldı.
Dedim ya doksanlı yıllarda kongrelere katılım ve sponsorluk noktasında şartlar özellikle göğüs cerrahisi asistanları ve uzmanları açısından hayli zorlu idi. Uzman olduktan sonra, mecburi hizmet yerim Van Tıp’ta yardımcı doçentliğimin ilk yılının bitiminde ilk katıldığım toplantı Bursa’da “20. Yıl Akciğer Günleri” idi. Yol masraflarını kendim karşılamış, kalacak yeri de Van Tıp’lı ve Bursa’lı bir abimiz halletmişti. Bir sonraki yıl Nevşehir’de yapılan bir göğüs hastalıkları kongresinde, orada ikamet eden bir arkadaşım vasıtası ile öğretmenevinde yer ayırtmıştım. Orda kalıyor ve her gün kongre oteline gidip geliyordum. Bir anım var ki, onu zikretmeden geçemem. Öğretmenevinde ilk gün beni iki kişilik bir odaya yerleştirdiler. Akşam odama dönünce yol yorgunluğu da olduğundan biraz erken yatmaya karar verdim. Fakat nedendir bilinmez muhtemelen eşyalardan dolayı aynı odada kalan diğer kişinin bir bayan olabileceği kuşkusu içimde belirdi. Çekmeceyi açıp bakınca makyaj çantası gördüm. Hemen giyinip resepsiyona gittim. Görevliye kaldığım odadaki diğer kişinin kim olduğunu sordum. “Hocam, kusura bakmayın, sizin odayı yanlışlıkla bir bayan doktora daha vermişiz” deyince, “Yahu arkadaş, ya ben farkına varmayıp da o bayan doktor gelip de diğer yatakta bir erkeğin yattığını görse idi, rezillik çıkmaz mıydı? Nasıl bu kadar dikkatsiz olursunuz?” dedim. Görevli özür dileyeceği yerde “Ne var hocam, sarılıp yatıverirdiniz” deyince “Zevzek zevzek konuşma” deyip çıkıştım. Bilahare de yanlışlık düzeltildi, başka bir odaya geçtim.
Kongre katılım masrafları uzun yıllar sorun oldu. Kalma yeri problemini ya o şehirdeki bir arkadaşımıza misafir olarak ya bir kurum misafirhanesinde ya da burs olanağından faydalanarak çözmeye çalıştık. Burs imkanına kavuştuğumuzda bile aynı odayı bir başka meslektaşımızla hatta klinik şefi olduğum zaman bile kendi asistanımla paylaştım. Yıllar sonra ancak özellikle Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD) yönetim kurulu üyesi, göğüs hastalıkları derneklerinin cerrahi çalışma grubu üyesi & başkanı olduktan sonra ve ayrıca konuşmacı, oturum başkanı görevler tevdi edildiğinde sorun ve sıkıntı yaşamadım desem yeridir. Meslek hayatım boyunca iki defa firma sponsorluğunda kongreye katıldım. Biri özofagus kanser cerrahisi sonrası parenteral beslenme solüsyonlarını kullandığımız bir firma desteğinde İstanbul’daki bir göğüs hastalıkları kongresi diğeri de bir cerrahi stapler firması sponsorluğunda klinik olarak 2012 yılında Almanya Essen’deki Avrupa Göğüs Cerrahisi kongresi idi (ki ilk ve son defa katıldığım yurt dışı kongredir). 2002 yılında İstanbul’da yapılan Avrupa Göğüs Cerrahisi Kongresi’ne kendi imkanlarımla katılacağımı öğrenen o günkü dernek ve kongre başkanı olan meslektaşım bile bu duruma inan-a-mamış, gerçek olduğunu söylediğimde ise yarı oranında indirim yapılmasını sağlamıştı. (18)
Göğüs hastalıkları uzmanlık dalının bırakın hocalarını, uzmanlarını, asistanları bile kongre dahil bilimsel toplantılara katılım noktasında hemen hemen pek sorun yaşamaz. Çarpıcı bir örnek olması bakımından sadece bir misal vermekle yetineceğim. Başhekim olduğum sırada bir göğüs hastalıkları şefinin sık sık yurtdışı kongrelere gitmesi dikkatimi çekmişti. Bu durumu araştırdığımda müthiş bir tablo çıktı karşıma, inanamadım. Hocamız altı ay içinde ABD, İsviçre, Almanya, Fransa, Malezya ve Hindistan olmak üzere altı ülkedeki kongrelere katılmış, bilimsel bilgi ve becerisini arttırmıştı! “Bu değirmenin suyu nereden geliyor?” diye sakın sormayın, çoktan cevapladım bile. Fakat hatırıma hemen bir fıkra geliverdi. “Nasreddin hocaya dert yanıyorlar; ‘Yahu Hoca senin hanım çok geziyor’. Hoca da ‘Olur mu canım? O kadar gezse, arada bir bizim eve de uğrardı” diyor. Van Tıp’lı yıllarda sık sık yurtdışı kongre ve toplantılara giden Nöroloji’deki yardımcı doçent arkadaşımıza bu espriyi yapmış ve “ara sıra da Van’a uğra, Van’da kal da yüzünü görelim” demiştim de o da “İrfancım, ilaç firmalarının mümessilleri gelip filan ülkede kongre var, gitmek ister misiniz diye teklif ediyor, ne yapayım, onları kırayım mı?” diye cevap vermişti. Bu propagandistlerin yolu nedense bana hiç uğramadı. Meşhur halk türküsünde olduğu gibi sadece ‘şimdi’ değil, her zaman ‘rağbet güzel ile zengine’ idi. Biz göğüs cerrahisi uzmanı olarak profesör dahi olsak, onurlu olmasına onurlu idik amma velakin ‘fakir” ve bir nevi ‘çirkin ördek yavrusu’ idik. Masaldaki gibi ‘beyaz bir kuğu’ olma şansımız ise gerçeklerin dünyasında zinhar yoktu.
Şaka bir yana göğüs hastalıklarında en sık görülen hastalık olan KOAH’da kullanılan bronkodilatörler, ülkemizde en çok reçete edilen ve satılan ilaçlar arasında yer almaktadır. (19,20) Kronik bir rahatsızlık olduğu için de tanı konulan hasta ölünceye kadar bu ilaçları kullanmak zorundadır. Bu büyük bir pazar olup bu pazarda faaliyet gösteren çok sayıda ilaç şirketi var ve her geçen gün yeni ilaçlar piyasa sürülüyor. Bu ilaçları hastalarına reçete edebilme konumunda olan doktorlar da asistanından profesörüne, göğüs hastalıkları kliniklerinden derneklerine kadar rağbet görüyor, el üstünde tutuluyor. O yüzden bu kadar göğüs hastalıkları dernekleri var, o yüzden kongre üstüne kongre, toplantı üstüne toplantı yapılabiliyor, o yüzden özellikle Kıbrıs dahil tarihi ve turistik illerde günler, buluşmalar yapılabiliyor. Bir göğüs hastalıkları kongresinde ilaç firmaları tarafından belirli kişilerin ve bir klinik ekibin kongre otelinden ayrı başka yemek ve eğlence mekanlarına götürüldüğünü gördüğümde şaşırmıştım. Bu kaynak, sponsorluk olmasa dernek üye aidatlarıyla bu kadar masraflı işlerin altından asla kalkılamaz. O yüzden her iki taraf da birbirine bağımlıdır, muhtaçtır, aralarında simbiyotik bir ilişki vardır. Aksi halde Emre’m Yunus’un dediği gibi “zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir?”. TGCD İstanbul Şubesi başkanı olduğumda, bir toplantı hariç bütün şube toplantılarını İstanbul’daki göğüs cerrahisi kliniklerinde yaptım. Böylece özgür, özgün ve bağımsız kalmanın mümkün olduğunu göstermeye çalıştım.
Bugüne kadar bütün meslek hayatım boyunca eşim dahil aile üyelerimi asla bir kongreye götürmedim, sponsor olunmasına izin vermedim. Hatta bir ara yeni bir ilaç tanıtımı yapmak için beni ve eşimi Antalya’da bir hafta her şey dahil tatile götürme teklifi ile gelen firmaya hayır yanıtını verdim. Sadece geçen yıl bir derneğin bir ildeki toplantısını düzenleyen organizasyon firmasına eşimin her türlü masrafını karşılamak suretiyle katılıp katılamayacağını sorduğumda ‘yol parasını vermeniz yeterlidir’ cevabını alınca yol parasını ödedim ve birlikte katıldık o kadar. Kongre ve diğer bütün toplantılara katılım konusunda etik ve ahlaki ilkelere meslek hayatım boyunca riayet ettim. Yurtdışı dernek ve kongrelerin bu açıdan daha bilimsel, sade ve etik ilkelere uygun yapıldığını katılanlar gayet iyi bilirler.
Sağlık Bakanlığı’nın kongrelerin yaz döneminde yapılmaması yönündeki uygulaması doğru ve yerinde olmuştur. Kongre turizmi iyi hoş da her ne kadar ilaç şirketleri ve medikal firmalar sponsor olsa da sonuçta bunun faturası SGK’ya ve en sonunda da halkın ödediği sigorta primlerine ve vergilere kadar uzanmaktadır. Göğüs hastalıkları derneklerinin her birinin her yıl kongre yapması ve çeşitli illerde toplantı üstüne toplantı yapması bir yerde elzem olmayıp zaman ve maddi açıdan kaynak israfıdır. Üstelik tıpta her yıl bir şeyler fazla değişmediği gibi her kongrede aynı ya da benzer konular dönüp tekrar tekrar ele alınmaktadır. Yıllar önce bir kongrede üç göğüs hastalıkları derneği bir araya gelip her yıl birlikte bir kongre yapabilir miyiz diye görüş alışverişinde bulunmuştu, ama sonuç çıkmadı, akabinde yine herkes bildiğini yaptı.
Zira ortada bu kadar kaynak ve kişi varken bu hayli zordu. Zira derneklerin halihazırda birincil faaliyeti kongre ve toplantılardır. Bu yolla akademik yönden güçlü olanlar belirli pozisyonları deruhte edip aynı zamanda birilerine, kliniğine, çevresine, arkadaşlarına kongre ve toplantılara katılım imkânı sağlamaktadırlar (bir çeşit kıyak çekme). Göğüs cerrahisi uzmanı olarak göğüs hastalıkları dernekleri kongreleri ve toplantılarında birçok defa bizlere de lütuf ve inayet bahşettiklerine dair sözlere kulaklarım bizzat şahit olmuştur. Dernek ve faaliyetleri bir makam mevki elde etme, güç devşirme ve camiada söz sahibi olma imkânı sağlamaktadır. Her kongre ve toplantı o derneğin başta önde gelenleri olmak üzere üyelerinin bir araya gelip sosyalleşmesi, tatil yapması ve bu arada bilimsel ve eğitimsel etkinliklerin de icra edildiği bir mecradır. Tabir-i caizse Antalya başta olmak üzere tatil yörelerindeki beş yıldızlı otellerde her şey dahil konseptinde “bedava konaklıyoz yiyoz içiyoz para vermiyoz” formatında gerçekleşmektedir. Ekonomik durum bozulmadan önce ve ilaç fiyatları ve karları yüksek olduğu zamanlarda kongre sergi alanları bile birer panayır görüntüsü arz ederdi. Her türlü eşantiyon firma standlarında bulunur, sosyal programlar renkli olurdu. Şimdilerde ise ilaç karları azaldıkça ve ekonomik durum bozuldukça eski canlı ve renkli ortamlar eskiye göre çok azaldı.
Sonuç olarak göğüs hastalıkları ve cerrahi derneği bir ya da en fazla iki tane olup üçüncü bir derneğe ihtiyaç olmadığı kanaatindeyim. Her daldaki dernekler için (velev ki iki dernek olsun) bir yıllık kongre yeterlidir. Bu açıdan SB’nın yurtiçi ve yurtdışı katılımları sınırlaması yerinde ve doğru bir adımdır. Kongre dışında belirli konularda aşırıya kaçmamak suretiyle elbette yerel ve bölgesel toplantılar yapılabilir. Derneklerde bütün üyeleri kapsayıcı, kuşatıcı açık, şeffaf, denetlenebilir, hesap verebilir demokratik bir yönetim esas olmalıdır. Bu da elbette tek yönlü olmayıp sadece yönetimle değil karşılıklıdır. Üyelerin de derneğe sahip çıkıp aidatlarını düzenli ve zamanında ödemeleri ve dernek yönetimine, etkinliklerine aktif katılımları ile mümkündür. Derneklerin yönetim, kongre, toplantı ve her türlü etkinliklerinde ilaç şirketlerinin, medikal firmaların ve gündelik siyasetin etkisi altına mümkün mertebe girmemeleri, olabildiğince özgür, özgün, bağımsız, ilkeli ve adil olmaları ‘olmazsa olmaz’dır.
Kaynaklar:
- Türk Göğüs Cerrahisi Derneği (TGCD), https://www.tgcd.org.tr/
- Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), https://www.solunum.org.tr/
- Türk Toraks Derneği (TTD), https://www.toraks.org.tr/
- Akademik Solunum Derneği, https://akademiksolunum.org.tr/
- Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD), http://www.asyod.org/
- Akciğer Tıbbı Derneği, https://akcigertibbidernegi.org/TR/Default
- Türk Akciğer Kanseri Derneği, http://www.takd.org.tr/
- Akciğer Kanserleri Derneği, http://www.akad.org.tr/
- Göğüs Duvarı Deformiteleri ve Pektus Derneği, https://pektusdernegi.org/
- Çocuk Göğüs Hastalıkları Derneği, https://www.cocukgogus.org/
- Türk Toraks Radyolojisi Derneği, http://www.turktoraksradyolojisi.com/
- https://www.akademikakil.com/gogus-cerrahisi-uzmanlik-dalinda-insan-gucu-planlamasi/irfanyalcinkaya/
- SB’nın Türkiye’de görev yapan göğüs hastalıkları uzman sayılarına ait en son ve güncel verilere ulaşma imkânı sağladığı için SB Bakan Yardımcısı Sn. Prof. Dr. Sabahattin Aydın’a teşekkür ederim
- https://www.drtus.com/forum/viewtopic.php?t=52079
- https://www.akademikakil.com/muhalif%ef%bf%bc/irfanyalcinkaya/
- Satılık Hastalıklar, Ray Moynihan & Alan Cassels, Hayykitap, 2020; https://www.kitapyurdu.com/kitap/satilik-hastaliklar/85787.html
- https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2021/09/tusad-hikayem.html
- https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2020/06/bilimsel-yayin-ve-calisma-listem-2020.html
- https://medimagazin.com.tr/guncel/en-cok-hangi-ilaclar-recete-ediliyor-iste-ilk-3-68665
- https://titck.gov.tr/storage/Archive/2021/contentFile/T%C3%9CRK%C4%B0YE%20%C4%B0LA%C3%87%20PAZARI%20G%C3%96ZLEM%20RAPORU%20-8_f1f0941c-8119-46ab-915e-0a47a65e2073.pdf
20 yorum
Ağzınıza sağlık. Maalesef derneklerin çoğu sempozyum adı altında tüm ülkede turistik yerleri geziyorlar. Bakarsanız görev alan kişiler hep aynı ve hep yönetim kurulundaki kişiler. Çalışma grupları ayrı bir tekelde zaten. Toplantılarda hep aynı kişiler her yerde var. Bu ülkede dernek yönetimi dışında bilimselliğe katkı verecek kimse yok mu? Ayrıca çoğu toplantılarda asistan, uzman sayısı son derece az. Bu dernek aidatları bu kişilerin eğitimine harcanmalıdır. Sempozyum ya da kongre sonrası da bol bol turistik yerlerde fotoğraflar çekilir ‘şimdi dinlenme zamanı, çok yorulduk’ denilir. Dünyanın çoğu yerinde bu kadar kaynaklar bol keseden yönetimdeki kişilere dağıtılmaz. Ayrıca sosyal program adı altında düzenlemeler de yapılmaz. Bu konuya bakanlık el atmalıdır. Bilimsel davranması gereken ülkenin aydın kesiminin çoğunluğu ‘bilimsellik’ adı altında aslında gezi programları düzenliyor. Bu programların çoğu online çok rahat yapılabilir. Yılda bir sempozyum, yılda bir kongre yeterlidir bence. Her derneğin de ayrı ayrı toplantı yapmasına gerek yok. Bu konuya uluslararası bir standart getirilip, dernek seçimleri de liyakatli bir şekilde yapılmalıdır. Yönetimde olan kişiler daha sonra yine kendi adaylarını seçtirip aynı bilimsel saltanat ! maalesef yollarca devam etmektedir. Bu konularda geç kalındığını düşünüyorum.
Yorumunuzun altına imzamı atıyorum. Teşekkürler katkınız için
Aklımı başımdan aldı desem yeri var.
Küçücük bir sağlık ocağının önünde bir kaç tane ilaç rekmamcısı görüyordum.
Yazdıklarınızı da okuyunca kafamdaki şablon netleşti.
Allah sizden razı olsun kardeşim.
Kimseye methiye yazma meraklısı değilim. Sizin de çok şükür buna ihtiyacınız yok.
Her kurumda sizin durumunuzda olan kişiler çok az.
Memleketin içine edenlerin çoğu eğitimli insanlar.
Dikkatimi çeken diğer bir şey de kanser ve diyabet hastası olan insanlar. Sürekli ilaç kullanıyorlar. Bu güne kadar iyleşeni de görmedim. Demekti iyileşen her hasta firmalar için zarar. Ölünceye kadar ilaç artı para
Nefsin dizginlerini eline almayan insan doktor da olsa prof da olsa nefsin kölesi olarak yaşar. Asla hakikatı göremez ve özgür bir insan olamaz.
Allah sizden razı olsun inşallah. Adam gibi yaşayıp adam gibi ölmek varken bunca meşakate ne gerek var. dünya malına ve nefsine köle olmayanlara Selam olsun saat. 02.55 Selam ve dua ile
Katkı için teşekkürler, sana da selam olsun ağrı ilindeki mecburi hizmet sırasında tanıştığım güzel insan, diyadin’li dost
İrfan kardeşim ağzına ve kalemine sağlık.
Tebrik ederim, bu konu ancak bu kadar tafsilatıyla anlatılabilirdi. İnananlar için Allah cc kainatı ve her şeyi kendine kulluk etsin diye yarattığı gerçeğinden hareket ederseniz başkalarına kul be köle olmaz dosdoğru olur böyle güzel yazılar yazar memleketine milletine faydalı bireyler olursunuz.
Sevgili İrfan okudum katıldığım ve katılmadığım çok yönü var ve tartışılmalıdır. Burada yazma amacım bir yanlış bilgiyi düzeltmek. Rahmetli babamdan doğrusunu dinlemiştim. 2. dünya savaşı yılları. Ekmek karneyle. Almanlar buğday karşılığı Türkiyeye saldırmama sözü vermişler. Lokantalarda ekmek yemeğin yanında porsiyon başına veriliyor. Arnavutluk asıllı bir köfteci var Sirkecide. Köfte siparişi verip de biraz daha ekmek isteyenlere verdiği yanıt “Yok öyle şey ne ka (kadar) köfte o ka (kadar) ekmek” yani kıymetli olan ekmek köfte değil. Babam da o yıllarda tıp fakültesinde öğrenci. 1940-46
Prof.Dr. Tamer Okay
Sayın Tamer hocam ben burada neyin ekmek neyin köfte yerine geçtiğini tam olarak anlayamadım.
Dernek yönetimleri üyelerine özellikle başta araştırma görevlileri olmak üzere eğitime katkıda bulunmak üzere toplantılar düzenler, branşının haklarının düzelmesi için uğraşır. Burada eleştirilen nokta liyakatsiz seçimler ve bilimsellik adı altında yapılan toplantıların sadece belirli kişilere sunulduğunun eleştirisidir. Ve bazı dernekler tarafından da branşlarındaki eksiklikler hiç gündeme bile getirilmemektedir. Toplantıların da bazı derneklerce son derece abartılıp 15 konuşmacıya her birine bir kişi düşecek şekilde 30 kişiyi genelde geçmeyen turistik amacın ön planda olduğu toplantılar yapılmasıdır. Dernek yönetimleri midir burada ekmek üreten? Elini taşın altına koymak isteyen ve sadece eğitimin, eksikliklerin tamamlanması yönünde çalışmak isteyen onlarca kişi bulunabilir. Yeter ki liyakatli seçimler yapılsın.
Ekmek köfte çekişmesi konudan tamamen bağımsızdı aslında. Halk arasında yanlış yerleşmiş bir deyimin doğrusunu hatırlatmak istemiştim. Aynı ayağını sıcak tut başını serin atasözünün fiziksel sıcak soğuk olarak anlaşılması gibi. Aslında kast edilen çok hareketli ol uyuşuk davranma ama sakince düşündükten sonra demektir.
Teşekkürler 🙏
İrfan hocam, keşke görüşlerine katılmıyorum diyebilseydim.
ASYOD OLAĞAN GENEL KURULUNA DAİR BİRKAÇ NOT
Bugün ASYOD olağan genel kuruluna katıldım. Hazırlanıp (kendi imkanlarımla) gittim. Tam saatinde orda idim, ASYOD’un kurucu babalarına merhaba dedim. Toplantı ve seçim? beni şaşırtmadı, önceden belirlenmiş liste önümüze konuldu ve onay vermemiz istendi. Ben de tavrımı koydum. Yönetim kurulu aday! listesine sadece kendi ismimi yazdım, kutuya attım, bu tiyatro (daha doğrusu orta) oyununa katıldım. Oy sayımı yapılmasına bile gerek görülmeden dilek ve temenniler bölümüne geçilince söz aldım. Ve beş dakikada duygu ve düşüncelerimi özetledim. Sonra da istifa dilekçemi önlerine koyup salondan çıktım. Arkamdan “biz demokratik bir derneğiz” sözlerini (iddialarını) duyunca gayri ihtiyari gülümsedim. Point (Nokta) otelde ASYOD’a nokta koydum. On yıllık bir devir kapandı.
ASYOD’LA ON YIL
ASYOD’la geçen 10 yılımı ve dünkü olağan kuruldaki istifamın gerekçelerini yazdım.
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2022/11/asyodla-on-yil.html
AKCİĞER SAĞLIĞI VE YOĞUN BAKIM DERNEĞİ (ASYOD)LA İLGİLİ SON BİRKAÇ NOT
1. On yıl önce elli kurucu üyesinden biri iken, on yıldan sonra nedenlerini “ASYOD’LA ON YIL” yazımda anlatmaya çalıştığım gibi dernekten 20.11.2022 tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda istifa edip ayrıldım. Akabinde yıllarca acı tatlı, iyi kötü birçok şeyi paylaştığım kişilerin de olduğu o toplantıda olanlardan ve olmayanlardan hemen hiç kimse ne aradı ne sordu, anlayıp dinlemeye çalışmadı. Hani Kayahan’ın o hüzünlü şarkısında dediği gibi “Beni anlamadın ya, ben ona yanıyorum”. Böylece kararımın doğru ve yerinde olduğu konusunda en küçük bir şüphem kalmadı.
2. Son ASYOD Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda yaptığım konuşma ve istifa sonrası anında “Solunum Platformu”ndan çıkartıldım. Aslında fena da olmadı, onlar çıkartmasa da ben zaten çıkacaktım. Zira “Akademik Akıl” sitesindeki son yazımın platformda yayınlanmasına ve paylaşımına engel olunmuş sansür uygulanmıştı.
3. “ASYOD’LA ON YIL” yazımda da belirttiğim gibi dernek eski ve yeni haliyle sanki bir kişinin (Prof. Dr. Akın Kaya) ve de bir merkezin (İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi-ki özellikle cerrahi-Prof. Dr. Muzaffer Metin) kontrolünde, hakimiyetinde bir görüntü arz ediyor.
4. Son ASYO Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda eski başkan “pandemi başlamadan önceki son kongreyi ve bittikten sonraki ilk kongreyi yapma başarısını gösterdiklerini” anlatmıştı. Halbuki bu durum hükümet ve Sağlık Bakanlığı nezdinde bilgi ve olur almadan mümkün olmayacak bir şeydir. Derneğin Yönetim Kurulu’ndaki başkan ve üyeler bazında bazı isimlerin kamudaki deruhte ettikleri görevlere bakıldığında, bu durum çok rahat anlaşılıyor. Ve bu haliyle dernek sanki hükümete yakın bir görünüm arz ediyor. Oysa dernekler hele bilimsel dernekler gündelik siyasetten ve tarafgir görüntü vermekten uzak durmak durumundadırlar. İnşallah ben yanılıyorumdur.
5. Her neyse benim açımdan bir dönem ve bir dosya kapandı. Günahı sevabı, acısı tatlısı ile her şey hatıra oldu, maziye karıştı.
Bugün göğüs hastalıkları uzmanlık alanında reçete edilen ilaç pazarında faaliyet gösteren bir firma mümessili ile görüştüm. Solunum grubu ilaçların tüm ilaçlar içinde pazar payının % 18 olduğunu söyledi. Bu nedenle ulusal ya da uluslar arası her ilaç firması başta bronkodilatörler olmak üzere solunum grubu ilaç pazarından pay almak için uğraşıyor, mücadele ediyor ve piyasaya yeni ilaçlar sürüyor. Ve bu durum elbette çok sayıda dernek ve dolayısıyla çok sayıda kongre, sempozyum, toplantı vs olarak karşımıza çıkıyor. Aynı mümessil ayrıca 90’lı yıllarda solunum grubunda 3 yabancı firma olduğunu, bugün ise bu alanda 20 kadar firmanın faaliyet gösterdiğini ifade etti. Bu da rekabetin kızışması ve kıran kırana olması demektir. O yüzden bu ilacı yazabilecek durumdaki doktor grubu, dernekler bu durumu lehlerine bir fırsat olarak görüp firmalara isteklerini dikte edip zorlama imkanına kavuşmuş olacaklardır. Maalesef bu durum “koşulsuz eğitim desteği” gibi masum bir söylem, bahane olmaktan çok daha ötelere kişisel isteklere (özel VİP muamele, yurtdışı kongre yoluyla dünyayı gezme, ailecek ya da dernekçe tatil yörelerinde buluşma vs) kadar uzanabilecektir.
17-19 Kasım 2022 tarihleri arasında Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi tarafından ikincisi gerçekleştirilen ‘Uluslararası Ahi Evran Tıp ve Sağlık Bilimleri Kongresi’ne ilk iki gün katıldım. İlk gün Prof. Dr. Hanefi Özbek ve Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi tarafından beş kısa eserden oluşan bir mini konser icra edildi. Ben de kayıtlarını yaptım ve akabinde yayın için kendilerinden izin aldım. Bugün bütün hazırlıkları yapıp yaklaşık 16 dk tutan bu güzel kaydı Youtube’a yükledim. Linki alttadır.
https://www.youtube.com/watch?v=hZINUc2Ovcc
Bu vesileyle ayrıca kongrenin ve dolayısı ile bu mini konserin icra edildiği yer hakkında da bir iki kelam etmek isterim. Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi genç bir üniversite olmasına rağmen çok büyük ve güzel bir yerleşkesi var. Ve bu yerleşke içinde çok güzel bir “Kongre ve Kültür Merkezi” yapılmış. Çok büyük ve harikulade bir konferans salonu olduğu gibi birçok seminer salonları var. Çok rahat bir kongre yapılabilir. Mesela biz tıp mensupları tıp kongreleri için artık nerede ise sadece Antalya’ya gidiyoruz. Adeta otele hapsolup her şey dahil konseptinde sanki bilimden ziyade tatil yapıyoruz, toplantı salonları neredeyse boş ama havuz ve otelin sosyal donatıları hoş. Anadolu’yu, Anadolu şehirlerini, kültürünü, üniversitelerini unuttuk adeta. Kongre ve toplantılar için bir tatil yöresi olan Antalya’ya mahkum ve mecbur olmaktan çıkıp Anadolu’ya, bütün ülke sathına açılmamız lazım. Anadolu’nun ve bozkırın ortasında bir şehir olan, büyük sanatçı Neşet Ertaş’ın memleketi Kırşehir’de kendi olanaklarımla katıldığım kongre bana bütün bunları düşün-dürttü. Son olarak Kırşehir’lilerin ve Üniversitenin en azından vefatından sonra bile olsa her yönüyle Neşet Ertaş ustaya sahip çıktığını, adını ölümsüzleştirip vefa gösterdiğini de bizzat müşahade ettim. Kırşehir’li dostların konukseverliği ve ağırlamaları ise her şeyin ötesinde idi.
Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya / Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Hamidiye Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD
DEPREM VE ASYOD
Ülkemiz cumhuriyet döneminde tarihinin en büyük depremini yaşadı. 06 Şubat’ta gerçekleşen depremde başta Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman olmak üzere 10’u aşkın il etkilendi, yıkıma uğradı. Onbinlerce insanımız (resmi rakamla 50 bin) hayatını yitirdi, binlerce bina yıkıldı ve ülke ekonomisi büyük bir maddi kayba uğradı. İnsanlar yaşadıkları şehirlerden uzaklaştılar, adeta her şey alt üst oldu.
Bütün bu fekalet ve sıkıntılar yaşanırken, onbinlerce insanımız çadırlarda, konteynerlerde yaşamaya ve hayata tutunmaya çalışırken, yaralar daha henüz tam sarılmamış ve hayat olağan ritmine dönmemişken, ASYOD UASK adı altında her yıl yaptığı kongrelere ara vermedi, iptal etmedi, ertelemedi. Depremin üzerinden henüz bir ay bir hafta geçmişken, Antalya Belek’te 15-18 Mart tarihleri arasında Sueno Deluxe Hotel’de kongresini gerçekleştirdi. Onbinlerce insanımız çadırlarda, konteynerlerde soğuk ve yağışlı havalarda yarınından endişeli ve çok zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi verirken, ASYOD bir tatil yöresinde beş yıldızlı bir otelde sanki hiçbir şey olmamış gibi kongre yapmakta bir sakınca görmedi. Elbette kongre bilimsel bir etkinliktir, elbette kongre takvimi çok önceden belirlenmiştir, elbette kongre sırasında ölenler için saygı duruşu, dua filan da edilmiş, üzüntüler bol bol ifade edilmiştir. Ama bütün bunlar tarihin en büyük afet ve felaketlerinden birini yaşayan ülkemizde, aynı pandemi döneminde olduğu gibi kongre ve toplantı organizasyonlarının da en azından OHAL süresi gibi üç ay boyunca iptalini gerektirmeli idi, iptal edilmesi ya da ertelenmesi maddi ve manevi açıdan şık ve yakışık olurdu. Ama öyle olmadı, hayat olağan akıyor havasında kongre olağan akışında gerçekleştirildi. Halbuki kongre için yapılan tüm harcamalar deprem bölgesindeki insanımızın ihtiyaçlarının giderilmesi için aktarılabilirdi. Ne olurdu bir (bu) yıl da kongre yapılmayıverse idi, ne kaybedilirdi? Pekala yılın ikinci yarısında sonuna doğru uygun bir zamanda bütün göğüs hastalıkları dernekleri ortak bir kongre yapıp kongre işini halledebilirlerdi. Böylece bilimsel ve sosyal faaliyetler de duraksamamış olurdu! Kongrenin ertelenmemesi veya iptal edilmemesi ile bilim bir şey kaybetmezdi ama biz hekimler ve insanımız çok şey kazanırdık.
Hatırlıyorum da ASYOD 11 yıl önce kurulup yola çıkarken kongre yapmama gibi bir düşünce de vardı. Ama zaman içinde bu düşüncesinden vazgeçtiği gibi geçen yıl bırakın kongreyi tarihi turistik illerde mevsimle bağlantılı olarak solunum buluşmaları adı altında çok sayıda toplantı yapmıştır. Pandemi döneminde kongre yasağı öncesi ülkedeki son kongreyi yaptığı gibi pandemi yasağı kalkar kalkmaz da kongre gerçekleştirebilen bir dernek olmuştur.
Olan oldu artık, kongre iptal edilmedi veya ertelenmedi, oldu bitti. Ama hiç olmazsa ASYOD derneği kongreden elde edilen tüm geliri kasasına koymadan doğrudan deprem bölgesindeki lnsanımıza yardım şeklinde ulaştırabilmelidir. Böylece duyarlılık gösterilip telafi yoluna gidilmiş olur kanaatindeyim.
Kahramanmaraş’tan selamlar.
Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html
“Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanlık Dallarında Dernekler” konusunda bir yıl kadar önce bir yazı kaleme almıştım. Duydum ki yeni bir (altıncı) göğüs hastalıkları uzmanlık derneği kurulmuş. Bu vesileyle bu konuyu tekrar ele almak vacip oldu. Umarım yazı ilginizi çeker; görüş, eleştiri ve katkılarınızla daha da olgunlaşır. Selamlar
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2024/01/gogus-hastalklar-uzmanlk-dalnda-dernek.html
KONGRE VE TOPLANTI DÖNEMİMİN BİLANÇOSU
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2024/05/kongre-ve-toplanti-donemimin-bilancosu.html?m=1
Dernek, kongre ve toplantılar konusunda son yazım, çalışmam. Bu konuda benim açımdan artık dosya kapandı, rafa kalktı.
“YİYİP İÇİP GEZİYOZ, ÖDEMİYOZ”
Geçtiğimiz hafta bir meslektaşım, söz arasında “hocam, yarın dört günlüğüne İspanya Endülüs turuna gidiyorum” demişti (ne yalan söyleyim ben tura kendi imkanlarıyla gideceğini zannetmiştim). Ben de ona iki yıl önce eşimle İspanya turu yaptığımı söyleyip hayırlı yolculuklar diledim, gezi yazımı okumasını önerdim. (1) Bugün hastanede uğradığımda nasıl geçti diye sorunca gezi programının ve ağırlamanın güzel olduğunu ama bir konuda çok rahatsız olduğunu, bir daha böyle bir geziye katılmayacağını belirtti. Hayırdır dediğimde de bir ilaç firmasının sponsorluğunda değişik hastanelerden oluşan bir doktor grubuyla tura katıldığını belirtti (yani ‘hadi bavulunuzu hazırlayıp kapıp gelin, sizi gezdirelim, elinizi cebinize atmanıza gerek yok’ türünden). Gezi sırasında gittikleri her restoranda tura katılanların yüzde doksanının sarhoş olacak kadar içtiklerini hatta bunlardan birinin ilaç firması yetkilisine bundan sonra artık sadece onların firmasının ilaçlarını reçete edeceğini herkesin içinde deklare ettiğini, kendisinin de bütün bunlardan rahatsız olduğunu belirtti. Memlekette öteden beri var olan bu tür ilişkilerde artık etik ve mesleki değerlerin kalmadığını, kalite ve seviyenin gitgide düştüğünü belirtti. Ayrıca ilgili firma sahiplerinin meşhur bir tarikata mensup olduğunu, masalarına kadar geldiğini ama sadece su içtiğini söyledi. Ben de ona asıl sorunun pahalı alkollü içkileri içip sarhoş olmak olmadığını, bu tür ilişkilerle büyük ölçüde prim ödeyen halkın parasıyla, vergileriyle finanse edilen SGK’nın zarara uğratıldığını, dolandırıldığını, asıl suçun, günahın bu olduğunu söyledim. İçki içenlerin ve bu geziyi finanse eden içki içmeyenlerin üçüncü taraf olan halkın (SGK) istismar edilmesi ortak paydasında (ve de kapitalizmin çıkar ve win-win kuralında) buluştuklarını ve bu kirli ilişkilerin öteden beri artarak ve şekil değiştirerek devam ettiğini belirttim. Ne yazık ki ne iktidar ne de Sağlık Bakanlığı bu tür yakışıksız ve haksız sponsorluk ilişkilerinin giderilmesi, düzeltilmesi noktasında sonuç alıcı adımlar atmıyor, gereğini yapmıyor. Doktorlar ve ilaç&medikal firmalar arasındaki bu tür tatil, gezi ilişkileri almış başını gidiyor. Ben de kalkıp bu konularda yazıp durayım. (2) Ne işe yarıyor ki? Memlekette sağlıktan siyasete, spordan mafyaya “al gülüm ver gülüm” ilişkileri almış başını gidiyor. Bu gidişata dur denilebilir mi?
06.11.2024 / Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya
1. https://arifkaya06.blogspot.com/2023/06/hola-buenos-dias-merhaba-gunaydn.html
2. https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2024/02/gogus-hastaliklari-ve-cerrahisi.html