Seyrettiğin ırmak donsa; buzlardaki görüntün de donar mı ?
Buzla eriyen hayalin denizlerde kaybolur mu sevdiğim….?
Dada
İki büyük dünya savaşına neden olan 19. ve 20.yy. düşüncesi; 21.yy.da donanım ve yazılımları hazırlanan beyinlerin kendilerine eskiden oldukça bağımsız bir format atmasını zorunlu kılmıştır. Eski formatlara bakarak yarına hazırlanmak artık başarının en tehlikeli düşmanıdır. Eski zamanların aksine; zamanımızda dünü bilmeyenin değil bilenin yarını tehlikededir. Bu durumu Kruşçev: ‘’buzları eriteceğini umduğumuz çağ buzul çağına yol açtı’’ cümlesiyle özetlemiştir. Aynı şekilde diyebiliriz ki; cehaleti yok edeceğini beklediğimiz çağ cehalet çağına yol açtı. Her dili konuşan çağdaş bilgi tanrısının enformasyon iletim melekleri olan ve her türlü dil bilen Wi-Fi aracılığıyla her kişinin yanında bulunan cep telefonlarına her çeşit ayetleri göndererek esrar perdesini yırtmıştır.
İnsan gırtlağı daha fazla ses çıkararak harf sayısını; dolayısıyla hece, kelime, cümle… sayısını artırarak bilginin yüzey alanını ve hacmini logaritmik tarzda büyütmeye başlamıştır. Bu logaritmik artışta geometrik ve aritmetik biçimde ilerleyen artışlar yok olmuştur. Kendi branşımdan örnek verecek olursam: 1990’lı yılların başında asistanlığım dönemlerinde erişilmesi ve çıkarılması çok zor olan bazı tümörler artık gamma-siber knife metotları ile tedavi edilebilmektedir. Ortalama anatomi bilgileri hala çok elzem olmasına rağmen gelişen radyodiagnostik metotları ile kişiye özel normal ve patolojik dokular birebir aynı olacak şekilde görüntülenebilmektedir.
Birer elektrik ve manyetik alan üreteci olan beyin ve diğer organların kendilerine özel yayınladığı dalgalar ile kendi donanım, yazılım ve bilgilerini uygun detektörlerle tespit etmek mümkün olabilmektedir.
Günümüzde artık canlıların donanım ve yazılım alfabesi olan DNA zinciri dekode edilerek canlının geleceğine hükmetmek mümkün hale gelmiştir. Belki de gelecekte evrenin kozmik odası hacklenecek ve evrenin kaderine hükmedilecektir. Belki de yeni uzaylar ve yeni evrenler var edilecektir. Şöyle ki: bir kişinin beyninin tomografi ya da manyetik rezonanslı görüntüleriyle beynin normal ve anormal halleri hakkında bilgi elde olunuyorsa; o görüntülerden beynin içinde saklanan bilgi ve resimleri de elde etmek mümkün olabilecektir. Bu durum; ölen kişilerden erken dönemde alınan hafıza kodlayıcı hipokampal hücrelerden bilgi almak için de geçerli olabilir. Böylece adli tıp ve yargıda büyük bir problem olan yalanın önüne geçilebilir. Gelecekte bir kişinin beyin görüntülerinden o kişinin beynindeki ses, ışık, koku ve tat duyusuyla işlenen görüntü ve bilgiler o kişinin görüntü kayıtlarından elde olunabilecektir. Bu durum adli tıp bilimlerinde bir çığır açacaktır. Şekil A’da bir kişiye MRI öncesi gösterilen bir küpün, o küpü gören kişinin beyin görüntülerinden digital ekrana yansıtılıp (B) gözlenebileceği (B) günlerin şafağındayız.
Peki ya; kıyısında oturup seyrettiğimiz donsa buzlardaki görüntüler de donar mı? Görüntünüz ırmakla beraber akar mı? Bir ırmak kenarında oturmuş dalgalanan sularda kendi görüntünüzü izliyorsunuz. Zamanla gündüz yerini mehtaplı bir geceye bıraktı, siz hala gölü izlemeye devam ediyorsunuz. Ve … ırmak donmaya başladı. Görüntünüze ne oldu? Dondu mu? Olan bitenleri bir şiirle anlatıp sizi biraz bilimin metaforik evrenine götüreyim.
Seyrettiğin ırmak donsa….görüntün de donar mı …!
Buzuldaki hayalinden gül açar mı sevdiğim ….?
Biter kışlar, gelir bahar, ısınınca havalar …
Buzda eriyen hayalin denizlerde kaybolur mu sevdiğim …?
Evde kalan aynalarda gülümseyen hayalin …
Gülümserdi yansısı da kızıl gül yapraklarında …
Sevgimi sınırlamasın diye boşluktan çerçeve yaptım…
Ayna ve güllerdeki gül çehren solar mıydı sevdiğim
Donmuş göl ve aynalara bu masalı dinlettim …
Gönül örs ve çekicinde divitimin uçlarını bilettim …
Sonsuz sevgimi sıfırla çarparak kalbimdeki her hücrede ziplettim ….
Kırık kalbin kompüteri bu dosyayı açar mıydı sevdiğim …?!
Mehmet Dumlu Aydın