Görmek ve bakmak konusunu bir de sağlık açısından irdelemek istedim. Konu önemli, çok boyutlu ve geniş. Sağlık hizmetinin öznesi olan doktorlar ve hemşire, teknisyen ve hastabakıcılardan oluşan ekibimizin durumunu göstermek ve bakışlarınızı etkilemek istiyorum.
Ortaokul birinci sınıfta (1971) okul müdürü ve aynı zamanda Türkçe öğretmeni olan öğretmenimiz derste “görmek ve bakmak” arasındaki farkı anlatan bir konu işliyordu. Sert, disiplinli ve çok iyi bir öğretmendi. Hepimize teker teker “farkı” sordu. Şimdi konuya uzaktan bakınca, stresten yeterince konsantre olamadığımızı görüyorum. Neyse, bilemeyenleri tahtaya kaldırdı. Tam 18 kişi olmuştuk tahtaya kalkan. Çok iyi tokat atardı. Sol kolunu arkaya beline koyar, çenenizi tokatın geliş açısına göre ayarlar ve sağ eliyle 5 parmak çakardı. O tokadı yediğim an tek hissettiğim şimşek çakması, yıldızlar ve sonrasında saatlerce süren kızarıklık ve yanma hissiydi. Nihayet 18. kişide oturanlardan biri “öğretmenim” dedi ve bir solukta cevabı verince öğretmenimiz durdu, oturanlar tokattan kurtulmuştu. Olaylara farklı bakmayı öğrenmiştik. Belki de beni bugünlere taşıyan olaylardan biri diye bakıyorum bu olaya.
Hekim merkezli değil, hasta merkezli yaklaşımı tercih ediyorum. Kısaca, hastalık insan için hekimler de insan için var diyebiliriz. Hastalığıyla başı dertte olan kişinin en büyük ihtiyacı öncelikle kendisinde ne olduğunu ve ne olacağını bilmekten geçiyor. Hasta ve yakınları tedavi edecek hekime ulaşmaya bakıyor ve ona umut bağlıyor. Hastası için yapılan çabaları ve uygulamaları görmek istiyor. “Hallederiz” şeklindeki yaklaşım ve sonrasında ortaya çıkan beklenmedik problemler en önemli şikayet sebeplerindendir. Az da olsa bu algıyı yerleştiren meslektaşlarımız da var maalesef. Yapılan bilimsel çalışmalar, belirsizliğin en büyük stres sebebi olduğunu göstermiştir. Hastaya işlemler öncesinde ve sonrasında (özellikle ameliyat ve yoğun bakım) yeterli bilgilendirme yapılmalıdır. Kırk yıla yaklaşan meslek hayatımda hekimin hastaya yeterli bilgi vermemesi, tanı-tedavideki gecikmeler ve ilgi eksikliğini problemlerin en önemli kaynakları olarak görüyorum. Kurumumuzdan son günlerde (30.10.2020) gelen bir bilgilendirme yazısından SABİM, CİMER ve Hasta Hakları Birimlerine yapılan müracaatlarda en sık karşılaşılan şikayet sebepleri olarak iletişim sorunları ve yukarıda bahsettiğim konulardaki şikayetlerin olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, hasta ve yakınlarının büyük çoğunluğu iyi niyetli, sabırlı ve fedakar. Yaptıklarınızı görüyor. Bir şeyler yapmak istiyor. Ameliyat ettiğim bir hastam bir yıl sonra bana küçük (hastanın kendi ifadesi) bir hediye alıp teşekkür etmeye gelmiş, “hocam kusura bakmayın, param olsaydı size araba alırdım” dedi. Mutluluğumu görmeliydiniz. Hastaların hiç mi kusuru yok derseniz, bunu başka bir yazımda işleyeceğim.
Toplumlarda doktorlar kurtarıcı, hemşireler melek olarak görülmüş. Hatta “Doktorlar tanrının yeryüzündeki elidir” diyenler bile olmuş. Doktorların yaptığı işi “iki tık tık bir şık şık” şeklinde gören ve bol para kazanan bir meslek gözüyle bakanlar da az değil. Önceleri böyle bir grup gelmiş geçmiş, itibar görmüş ve maddi karşılığını da almışlar (!) diyelim. Kısaca, doktorlar kutsal bir makama layık görülmüşler. Doğal olarak beklenti çok yüksek; doktor kurtarır, hemşire bakar, hata yapamazlar ve her an göreve hazırdırlar.
Hekimlik mesleği uzun eğitim süreci, pahalı olması ve olgunlaşma (deneyim) süreci gerektirmesi, bilgi yarılanma süresinin çok kısa olması, teknolojik değişimin hızlı olması ve buna uymak için ciddi çaba göstermek gerektiriyor. Şimdilerde malpraktis ve tazminatları da düşünürsek gittikçe zorlaşmaktadır. Ancak, kişisel ve mesleki tatmin açısından, toplumsal statü açısından da çok iyi konumda olan bir meslek olarak görülmektedir. Aslında hekimlik bir yaşam biçimi olarak kendini gösteriyor. Yoğun ve stresli çalışma temposu nedeniyle akademisyen olan eşim bazen “Sen hayatı ıskalıyorsun” diye uyarıyor ve ciddi olduğunu görünce biraz yavaşlıyorum. Sağlık çalışanı kendi dünyasında, yaşam kavgasının tam ortasında problemleriyle baş başa. Çalışma ortamları son yıllarda çok daha iyi hale geldi. Ancak, bir doktor nasıl yetişir, devlete ve ailesine maliyeti nedir, yetişen bir doktor kendisini nasıl yeniler, yeni bilgilere ulaşmak için ne kadar kaynağa ihtiyacı vardır, bunlar hiç görülmüyor ve bakılmıyor.
Hekimin ve sağlık çalışanlarının verimli çalışabilmesi için üç şartın yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunlar; yeterli teknolojik donanım, güvenli bir ortam ve gelecek kaygısının olmamasıdır. Hekimin ve sağlık çalışanlarının tehdit edilmesi veya tehdidi hissetmesi kadar kötü bir şey olamaz. Sağlık çalışanını döverek, tehdit ederek daha iyi hizmet alınabilir mi? Emniyette ve güvende olmak hastanın olduğu kadar hekimin ve sağlık çalışanlarının da en doğal hakkıdır. Anayasal bir haktır. Kişilerin sıkıntılarına çözüm aranan bir ortamda, herkesin derdine çare bulunamayacağı açıktır. Her önüne gelen memnun değilim deyip taciz, tehdit ve darp ile sorununu çözmeye kalkarsa bundan en önce hastalar zarar görür. Son yıllarda hızla artan sağlık çalışanı taciz ve darplar nedeniyle, kendisini korumak isteyen hekimler riskli işlemlerden doğal olarak kaçınmaya başlamaktadır. Pasif hekimlik devreye girmektedir. Konu çok derin. Bu konuda daha önce “Sağlık hizmetlerinde yaptırımın yeri var mıdır?” başlıklı makalemi okumanızı öneririm.
Hekimler de hata yapabilir. Ancak bunun değerlendirmesinin nasıl yapılacağı bellidir. Sistem burada devreye girerek hekimi / hastayı korumalı, işlemi sorgulamalı ve hasta yakınlarına sonuçları hakkında bilgi verilmelidir. Tabi her memnuniyetsizliğin en üst makamlara kadar iletilmesi ve bunlarla ilgili bıktırıcı süreçler de çalışma düzenini ve çalışan motivasyonunu bozmaktadır. Hepatobiliyer cerrahi ağırlıklı olarak çalışıyorum. Covid-19 pandemisi süresince ekibimizle hiç görevden kaçmadık. Esnek mesaiye sığınmadık. İl dışı ve ilden gelen çoğunluğu tümörlü ve başka yerlerde ameliyat edilmeyen ömür beklentisi çok sınırlı hastaları hemen her gün ameliyat ettik. Türkiye’de bu süreçte ekibimiz kadar aktif çalışan ve ameliyat yapan çok ama çok azdır. Aynı dönemde bir gün bir protokol hastasına bakarken oluşan gecikme sebebiyle, iki hasta hemen SABİM / CİMER üzerinden şikayetçi oldular. Hastalar ne bizim durumumuzu ne de protokol güçlüklerini görmek istemediler. Başhekim yardımcısı da detaylara bakmadan kendisi halledebilecekken, belki de inisiyatif almaktan çekindiği için iki adet muayenede gecikme şikayeti nedeniyle savunma istedi. İstese bu sorunu bize intikal ettirmeden çözebilir, bizi bilgilendirerek mutlu (motive) edebilir veya yönetim olarak yanımızda olduklarını gösterebilirlerdi. Cevabım üst yönetimin gönderdiği hastaya ait belgeleri göstermek ve sitemkar bir bakış oldu. Mevlana’nın nasihatine uyarak bunlara takılmadan çalışmaya devam ediyoruz. CİMER / SABİM ve Hasta Hakları Biriminin çalışma şekilleri itibariyle sağlık çalışanlarının üzerinde bir kırbaç gibi gölgelenmemelidir. Merkezler tabii ki uygun bir şekilde bilgilendirilmeli ve sahadan gelen verilere uygun politikalar / çözümler üretilerek uygulanmasının daha sağlıklı bir yöntem olacağını düşünüyorum.
Hastaların iyileşmesi, ameliyatın başarılı olması aslında en çok hekimleri mutlu eder. Görevimiz hastanın ıstırabını dindirmek, daha kaliteli ve sağlıklı bir hayat sürmesine yardımcı olmaktır. Genellikle sıkıntılı hastalarla uğraşıyorum ve iyileşmesi için defalarca dua ettiğim hastam pek çoktur. Tanımadığı birisi için dua eden kaç kişi vardır? Bazen ne yaparsanız yapın iyileşme olmadığı gibi hastanızı kaybedebiliyorsunuz da. Bu ihtimali hasta ve yakınlarına her ameliyat öncesinde anlatırız. Ancak, insanlar nedense o kötü ve doğal sonucun kendi başlarına da gelebileceğini anlamak istemiyorlar. Doktor olarak sonucu belli olan maça hep yenik başlıyoruz. Bunu herkes görüyor ama yaşamın dayanılmaz cazibesi bunu unutturuyor ve beklentileri yükseltiyor.
Sağlık çalışanları nedense hep fedakarlık yapması gereken kişiler olarak görülüyor. Covid-19 pandemisinde kurallara uymayanların cezasını en başta sağlık çalışanları ödüyor. Çok sayıda doktor, hemşire ve sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Askerlerimiz, polislerimiz görevleri başında öldüğü zaman şehit oluyorlar ve hukuki anlamda da şehitlik mertebesi vererek geride kalanların mağdur olmasını önlüyor. Bu olması gereken bir şey. Aynı durum sağlık çalışanları için de geçerli olamaz mı? Her ölen için değil ama Covid-19 mağduru sağlık çalışanlarının da bir ailesinin olduğunun görülmesi, mesleki bir hastalık olarak kabul edilmesi ve hukuki anlamda şehit statüsünde kabul edilmesinin eş ve çocuklarının bakımı, eğitimi ve yetiştirilmesi için gerektiğine inanıyorum.
Aslında hiçbir şey göründüğü gibi değil. İyi bakın göreceksiniz. Neyi mi? Sağlık hizmeti verebilmek için çekilen sıkıntıları, yapılan fedakarlıkları, geçip giden yılları, mesleğini yaşam tarzı haline getiren insanları, sabaha kadar koşturmacayla geçen nöbetleri. Sinir krizleriyle hastane yoğun bakım ve acil servislerini basıp cihazları parçalayanlar, çalışanların fedakarlıklarını ve devletin nasıl daha iyi sağlık altyapısı kurma çabalarını göremiyorlar mı?
Şimdilerde bize bir haller oldu diye başlayacaktım yazıma, ama Sümer yazıtlarından beri toplumların iyiye gitmediğinden ve gençliğin bozulduğundan dem vuran bilgi ve belgeler olayın çok eskilerden beri süregeldiğini gösteriyor. Galiba olay hep insan kalitesiyle ilgili. Neyi nasıl gördüğünüz ve neye baktığınız kalitenizin bir göstergesi. İşimize geldiği gibi görmek ve bakmak anlık kişisel başarılar getirebilir, ancak bu kısa süreli olacaktır.
Mevlana “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” diyor ya. “Şeffaf olun” demek istiyor aslında. Kurumlarımızın ve milletimizin olanları ve yapılanları açık / net görebilecek ve takdir edebilecek yetenekte olduğuna inanıyorum. Sağlık çalışanlarını herkes görüyor ancak yaptıklarının ve fedakarlıklarının boyutunu anlamak için daha yakından ve objektif bir şekilde bakılması gerekiyor. Aslında burada devletin şevkatinin ve yaptırım gücünün dengeli ve adaletli bir şekilde kullanılması vatandaşımızın daha iyi görmesini ve bakmasını sağlayacağına inanıyorum.
Mevzu çok geniş. Önümüzdeki yazılarımda konuyu alt başlıklar halinde ve daha geniş bir bakış açısıyla irdelemeye çalışacağım.
Görelim bakalım mevlam neyler. Neylerse güzel eyler.
Her şey gönlünüzce olsun.
7 yorum
Çok başarılı bir yazı olmuş.Teşekkürler Elinize sağlık
Hekimlerin sıradanlaştirildigi, Hasta sahiplerinin pofpoflandiği son 15 yilda kalitenin de azaldığını görmek içi kahin olmak gerekmiyor.
Çok iyi niyetli bir yazı.
Saygılar.
Hocam güzel bir yazı olmuş. Allah ilminizi artirsin. Sizi Allah için seviyorum. Bu toplumun sizin gibi hekimlere ihtiyacı var.
Bakan körlere ilham olsun …
Hocam çok güzel yazı olmuş, kaleminize sağlık. Sizi çok seviyoruz.
Hocam toplumun çoğu kesiminin bildiği ancak hiç kimsenin yazmadığı/yazamadığı konuları ele almışsınız edebi üslupla. Her zamanki gibi size katılmamak elde değil. Malesef 20 yıllık süreçte kurumsal olarak epey yıprandık. Ama amaç halka hizmet olunca diğer konular geride kalıyor. Kaleminiz keskin olsun. Saygılarımla.
Osman Hoca mevzu derin ve dokunaklı. Doktor efendi! Doktorun elini vatandaşın cebinden çekeceğiz, türünden söylemlerle politik oy avcılığıyla vatandaşın önüne atıldığımız günden beri çalışma hayatımda sürekli bir yengeç tarafından kıstırıldığımı hissediyorum. Meslekte 30 yılımı geçen ay doldurdum. Ankara Tıp 4 te okuyan oğlumun TUS kursu için 18.000 tl dershane parası ödüyorum taksit taksit. Bu yıl ücret 25.000 tl olmuş. Oğlum da diplomasını alana kadar emeklilik hayallerimi 3-4 yıl öteledim. Duyduğu sağlıkta şiddet haberleri nedeniyle daha öğrenci iken bu durumdan etkilenmemesi için ”sağlıkta şiddetin olmadığı bir ülkede” çalışabilmesi için gerekli donanımı edinmesini öğütlüyorum. Çalışma ortamımızın kıdem aldıkça daha refah içinde olacağı ve üzerimizdeki yükün kıdemle beraber giderek azalacağı gibi bir his vardı içimde. Oysa tam tersi oldu. Bakanlığın yeni sözleşmeli yöneticilik sisteminde hayatında hiç yöneticilik eğitimi olmayan 3-5 yıllık uzman hekimlerin mesleğini yapmak yerine idareci olarak kendinden büyük meslektaşlarına nasıl davranacaklarını bilmediği bir ucube yönetim modelimiz var. Şu kadar hasta yatırın, bu kadar ameliyat yapın, MHRS’leri arttırın vs bir sürü abuk subuk işler. Çok hasta bakıp, çok hasta yatırıp çok ameliyat yapılmasıyla övünen yöneticilerimizin sayısı hiç de az değil ve sistem bizden bunu istiyor. Oysa muayene edilip yatan her hasta, yapılan her ameliyat SGK üzerine koskoca birer yük.
Yeni nesil hekimlerin eğitim ve iletişim konusunda yetersiz olduklarını görüyorum. Basit bir iletişimle halledilebilecek hasta hekim arasındaki küçük bir mesele iletişim yetersizliği yüzünden sabim, cimer vs bir sürü angaryaya sebep oluyor. Cerrahi alanda hocaların hastanelerde ders verip ameliyatları özel hastanelerde yapmaları yeni nesil cerrahlarda çok büyük eksikliklere sebep olacak diye düşünüyorum. Bu konuda acil önlem alınıp yeni bir model geliştirilmeli. Ama bunu kim yapacak? Allah hakkımızda her şeyin hayırlısını nasip etsin.