Konuyu zihnimdeki farklı kesişme noktalarının bileşeninde açımlamak, aynı zamanda konuyu farklı göndergeleri açısından analiz çeşitliliği bağlamında ele almak demektir. Öncelikle problemi şöyle hülasa edebiliriz: İçinde yaşadığımız postmodern çağ gerek Tanrı gerekse eşyaya yapılan tüm göndergeleri bir temsil krizi haline getirmiştir. İkincisi, gösterilen gösterenin işaret ettiği adreste bulunmamaktadır. Bu ise büyük bir hayal kırıklığıdır. Üçüncüsü, gösteren ile gösterilen arasındaki mesafede yaşanan dönüşümler gösterilen alanında insanın arzularına yığınak yapan simülasyonlar üretmektedir. İnsanın bu sınırsız göreliliğe ne kadar daha sabredeceği benim de merak ettiğim bir husustur.
İnsanlar bu sorunları hangi tezahürleri ile yaşamaktadır? Postmodern düşüncenin evrensel bilgi, akıl perspektifine itirazı ile oluşan görelilik, son kertede bilmenin ve aklın sınırlarını “öznel özne”nin sınırlarına kadar geri çekmişti. Belki bu durumu bilgi ve akılda mütevazilik gibi okuyanlar bulunmaktadır. Fakat burada iki boyutlu sorun insanın önünde bütün vehametiyle durmaktadır. Birincisi, kaybedilen “doğru”, “yanlış” ve “hakikat” gibi kategorilere bağlı olarak neyi bilebileceğiz? Daha ileri giderek bu bilgimizden nasıl emin olacağız? İkincisi, gösterilene çıpalanmamış bir gösterenin altındaki kaygan zemin, ürettiği temsil krizleriyle insanı giderek bir nihilizmin kucağına doğru atmaktadır. Dolayısıyla ortada bollaşan göstergeler serbest atomlar halinde dolaşırlarken, varoluşu imkansız kılmakta ve “her şey gider”i öne çıkarmaktadır.
Gösterilen gösterenin işaret ettiği adreste bulunmamaktadır. Yani “Tanrı” diye seslendiğinizde bunun arkasında size Tanrı taklidi yapan göstergeler karşılar. Dolayısıyla Tanrı da sadece ses ve göstergeler olarak aramızda serbest dolaşmaktadır. Üçüncüsü de, eşyalar üzerinden arzu ve hayal satan postmodernlik, eşyayı mümkün anlam potansiyellerinin dışına çıkarmaktadır. İçecekler insanı “He-man”leştirmektedir. İnsanın sahip olduğu tüm eşya onun egemenliği, krallığı, sahipliği anlamında arzulara dönüşmektedir. Bu sebeple “dua” hayallere dönüşerek arzuların ülkesi haline gelmektedir. Aslında “Tanrı” göstergesi de gösterilene varıncaya kadar, insan arzularının işlevsellermiş, çeşitlenmiş, parçalanmış Tanrısallıklara dönüşmektedir. Gösteren ile gösterilen arasında üretilen simülasyon, Tanrı taklidi yapan eşyalarla görünür olabilmektedir.
Bu yazıda ilk bileşen, gösteren, gösterilen, gösterge gibi anahtar kavramların etrafında analiz yapan göstergebilimidir (Semiyoloji). Gösteren kavram, kelime, sembol ve araçları ifade ederken, gösterilen gösterenin işaret ettiği içeriktir. Gösterge ise bu ilişkide ortaya çıkan “işaret”lerdir denilebilir. Bu bağlamda temel problem, bütün gösterge bolluğuna rağmen gösterenin gösterilen denilen içeriğe tekabül edememesidir. Yani bir şekilde temsil krizinin her alanda ortaya çıkmasıdır. Konuyu açımlama açısından ikinci bileşen is postmodern perspektiftir. Modernlikten postmodernliğe geçiş böyle bir krizi ile karakterize edilmektedir. Üçüncü bileşen ise, açık ve örtük biçimde tanrı temsilleri artmasına rağmen, Tanrı’nın giderek insanların hayatında pagan bir nitelik kazanmasıdır.
Paganizmin en temel özelliği, tanrı(lar)ın bir şekilde temsil bolluğu ile bütünsellik ve mükemmelliğinden ayrılarak işlevselleşmesidir. Bu temsilleri sadece taş, ağaç vb. ile onlardan üretilmiş semboller olarak görmemek gerekir. Postmodern dönemde bu, gösterilenin (içeriğinden) koparılmış, adresinde bulunmayan semboller ve eşya bolluğunda izleyebilmekteyiz. Giderek mistikleşen bir dini anlayış ile birbirinin yerine ikame edilip değişen tanrı sembolleri işlevselleştirilmektedir. Hatta giderek gösterilene ulaşmayan ancak bol göstergeli (sembol, kavram, görüntü vb.) Tanrı taklidi yapan göstergelerin dünyasında yaşamaktayız. Yani gösteren gösterileni göstermiyor.