Hekimin grevde olması, 38 yıllık meslek hayatımda bana hep soğuk bir kavram çağrışımı yapmıştır.
“Ben hastaya bakmam” yaklaşımı, hekim olarak beni etik dışı bir yaklaşım olarak rahatsız etmiştir.
Üzülerek belirtmeliyim ki, her iki yaklaşımı da çevremizdeki hekimlerin bir kısmında gözleyebiliyoruz.
Gerçekten Tam Gün Yasası’nın uygulamasında öğretim üyesi olan hekimleri özellikle rahatsız eden durumlar bir yana, “Ben hastaya bakmam” diyen hekimler ne derece haklı olabilir?
Hekimi hasta seçer.
Hastayı hekim seçmez.
Hekim hasta seçmeye başladığı zaman bunun adı “hastayı paraya tahvil etmek” demek olur.
Doğrusu, hastanın hekimini seçmesidir.
Bu da hasta hakkıdır.
Biz zaman zaman hekim haklarını, hasta haklarını ideolojik yaklaşımlar nedeniyle karıştırıyoruz.
Tam Gün Yasası uygulaması başladığında öğretim üyesi olan hekimlerin özel fark kestirme yetkileri ellerinden alınmış olsa bile, hastaların hekimlerini seçmelerini engelleyen “hasta hakkı ihlaline” gerekçe olamaz.
Hasta öğretim üyesini seçmişse, öğretim üyesi hekim hastaya bakmakla sorumludur.
Bu bir etik yaklaşımdır.
Olmazsa olmaz.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne.
Türkiye’de en az 30 yıldır öğretim üyesine hakettiği değeri vermeyen bir yönetim anlayışı var.
Bu anlayış bozuk düzenle, sistemle, Anayasayla, YÖK yasasıyla, üniversite düzeniyle ilkesel olarak yakından ilişkili olması yanında, konu ile ilgili yöneticilerin de vurdum duymazlığı kapsamı içindedir.
Hak arayacaksak öncelikle “esastan” yanlış olan anlayışı değiştirmeliyiz ki, uygulayacağımız “usuller” geçerli olabilsin.
Yıllardır yazıyoruz!..
Bu Anayasa ile bu ülkeyi, bu YÖK yasasıyla bu üniversiteleri adalet ölçülerinde yönetemezsiniz.
Bu yasalarla ideolojik davranmaya müsait Türk Tabipleri Birliği (TTB)’ni tüm hekimleri bütünleştiren bir sürece sokamazsınız.
Bu yasalarla, Sağlık Bakanlığının tıp fakültelerinin özerkliğini sürekli ihlal eden davranışından kurtaramazsınız.
TTB’yi, onlarca yıldır hiç değişmeyen, Bakanlık ne derse onun tersini söylemek alışkanlığından vazgeçiremezsiniz.
İki günlük grev kararı alıp, sonra da “Hastaların hakları korunuyor” söyleminde bulunan TTB yönetici ve sözcülerinin kamuoyuna verdikleri mesajın gerçekle örtüşmediğini anlatamazsınız.
Avrupa Birliği standartlarına göre yüz bin hekim açığı olan ülkemizin bu açığı kapatmak için tüm hekimlerimizin konsensüs oluşturmasının kaçınılmaz olduğunu kavratamazsınız.
Performansın emek x zaman formülüne göre hesaplanarak her hekimin üretim gücü ve yeteneğinin farklı olabileceğini ve liyakat esasına göre farklılıkların birlikteliğinin esas alınmasının adaletli olabileceğini benimsetemezsiniz.
Hak arayacaksak ideolojik temelli olmasın. Zaten olamaz.
Hak arayışı onurlu bir hayat için temel dinamiktir.
Hasta hakkını zedelemek ise hekimi kamuoyunda ve güncel politik çevrelerde zor duruma düşüren temel dinamiktir.
Bir türlü hekim dayanışmasını gerçekleştiremeyen ve 1980 darbesinin başlattığı hekimi kamuoyunda küçük düşüren iklimi değiştiremeyen uygulamaların reforma değil, devrime ihtiyacı vardır. Bu devrim öncelikle hekimleri yöneten örgüt yöneticilerinin kafasında gerçekleşmeli ve adı da “düşünce devrimi” olmalıdır.
O zaman “Grevdeyiz” yerine mesai saatleri dışında ya da cumartesi pazar günleri “Hak arayışındayız” demeye başlarız.
Saygı ve sevgiler.