Geçen gün kliniğimizde üzücü bir olay yaşandı! Bu yazımda size, örnek teşkil edebilecek bu olayı anlatmaya çalışacağım.
Konu, İş ve Uğraşı Terapisi doktora öğrencimiz ve aynı zamanda baş fizyoterapistimiz olan arkadaşımıza yapılan bir tacizdir. Bu arkadaşımız, ekibimiz içinde ilk günden beri dirsek temasıyla çalıştığımız, meslek aşkıyla yanıp tutuşan, başta serebral palsili çocuklar ve hemiplejik hastalar olmak üzere tüm hastalara gönül vermiş, onların tedavi/terapileri için birlikte hep yenilik peşinde koştuğumuz, insani özellikleri çok ileride olan bir kişidir; İş ve Uğraşı Terapisi Okulumuzun hocasıdır; İş ve Uğraşı Terapisi Yüksek Lisans Programı ile ilgili hep birlikte çalıştığımız bir akıldır; çağdaş bir insandır; mutsuzluğu çözmeye çalışan, dertliyi güldüren, yerinde hastasıyla ağlayan, ama hep esprili, yerinde kahkahalar patlatan birisidir. Bu arkadaşımızın odasına girdiğinizde, panolarda hasta çocukların bizzat çizdikleri ve hediye olarak verdikleri resimleri veya kendilerinin fotoğraflarını görürsünüz…
Tıp fakültesi beşinci sınıf öğrencilerimizin yeni grubu kliniğimize gelerek eğitimlerine başladılar. Öğrencilerimizi stajlarının ikinci gününde, Üniversitemiz yerleşkesi dışında İzmit’in merkezinde bulunan, ayaktan hastalarımızın geldiği ve İREM diye kısaltılan İzmit Rehabilitasyon Merkezi’nde ağırlarız. Bu merkez, bizim çok önem verdiğimiz bir laboratuvardır. Burada, tıbbi rehabilitasyonla ilgili ülkemizin birçok ilklerinden uygulamalar gerçekleşmiştir.
Stajlarının ikinci, İREM’de daha birinci günlerinde beşinci sınıf öğrencilerimiz öğle yemeğinde yemek yerlerken, hocamız da asistan arkadaşlarımızla birlikte üzerlerinde önlükleriyle beraber yine her zamanki gibi şen şakrak yemek yemektedirler. Ve beşinci sınıf öğrencilerimizden birisi kalkıp hocamıza şunu demiştir: “Gülmelerinizden rahatsız olduk; lütfen sessiz olun.”
Olayı neresinden ele alalım? Fütursuzluğun, saygısızlığın, edep yoksunluğunun böylesini hiç duymadım ki. Hemen akabinde dersim vardı. Hocamızı da yanıma alıp öğrencilere düşüncelerimi açıkladım. Birkaç kişiden karşı savunma geldi. Ben onlara şunları söyledim: “Çağdaş ülkelerde neşeyle gülen birisini uyarmayı bırakın, ters bakmak bile kimsenin aklına gelmez. Kahkahayla gülmek, en güzel insan davranışlarındandır. Hem uyardığınız kişi kimdir, tanıyor musunuz? Sizler 5 senedir hekimlik mesleğinin içindesiniz. Bugüne kadar hiçbir hasta, size gönülden küçük bir teşekkür etti mi? Gidin hocamızın odasına, çocukların ve hastaların ona nasıl değer verdiğini görün.”
Bu olayın esas kötü yanı şuydu: Bu öğrenciler kendilerine ne dendiğini hiç anlamadılar ve ne hocamızın odasına gittiler ne de küçücük bir özür dilediler…