Önceki yazılarımda hekimin yükümlülüklerinden söz etmiştim. Duyar gibi oluyorum, ‘Her şeyden biz mi sorumluyuz?’ denildiğini. Evet, bizim yükümlülük ve sorumluluklarımız var şüphe yok ki! Ancak, bu demek değil ki her sorumluluk da bize aittir.
Hekimin bizzat kendisinin yerine getirmek zorunda olduğu, zaman alan yükümlülüklerini dile getirmiştim. Polikliniğe gelen hastayı selamladıktan sonra yardımla, basit bir fizik muayene yapıp, tetkiklerine bakmak, anamnez, aydınlatma ve rıza ile birlikte ben yapınca 20-25 dakika sürüyor. Sanırım benim elim çok ağır. Biraz hızlansam 15 dakikaya iner bu süre ama asla daha fazla kısaltamam ben süreyi. Hastada bir şey atlayacağım diye ödüm kopuyor. Bir de branşımdan dolayı büyük bir karmaşa yaşanıyor. Poliklinikte birimiz bakıp, içeride diğerimiz anestezi veriyoruz çoğu zaman.
Her yükü hekimin omuzlarına yüklemek kabul edilemez! Hastanedeki her şeyden hekim sorumlu değildir. Olmayan ilaçtan, eksik personelden, organizasyon kusurlarından dolayı hekim suçlanamaz, suçlanmamalıdır. Oysa mevcut durumda yönetimin aldığı kalitesiz malzemeden tutun da eksik olan, ancak rehberlerde bulunması zorunlu malzemeye kadar hepsi hekimin sorumluluğu gibi görülmekte. Örneklendirmek istiyorum. Anestezide kapnograf, endotrakeal entübasyonu doğrulamak için olmazsa olmaz bir cihazdır. Pekâlâ, kapnografın olmadığı ya da arızalı olduğu bir ameliyathanede anesteziyolog olası bir komplikasyonla karşılaşırsa ne olacak? Noradrenalin gibi rehberlere girmiş bir ilaç yerine adrenalin kullanırsa ve olası bir dava sonucu bilirkişi bunu hatalı bulursa kusur kimin olacak?
Benim kişisel görüşüm, her arızanın ve eksiğin mutlaka kayıt altına alınarak yönetime bildirilmesinden yanadır. Ancak, zaman zaman bu iletişimde de sorunlar yaşanabilir. Ara yöneticiniz ‘Başhekime rica edelim eksikleri tamamlasın.’ gibi bir yaklaşımla yazışmayı engelleyebilir, sümen altı edebilir. Bu durumda eksikleri bildirdiğinizi nasıl ispat edeceksiniz? Günlük koşturmacalar içinde kaybolup önemli birçok nokta atlanabiliyor. Ülkemizde en büyük sorun yazık ki organizasyon sorunudur. Hekimler rehberleri bilirler çoğu kez ama eksikleri gidermede sorunları vardır.
Sağlık sistemimiz bir evrimleşme sürecine girmekle birlikte evrim gerçekleşmedi ama devrim gerçekleşti. Bu dönüşüm sırasında mesleğimiz erozyona uğradı. Ağır fiziksel ve psikolojik yüklerle baş edemez olduk. İnsan sevgisi olmadan yapılamayacak birkaç meslekten biridir hekimlik. İnsanı bir olgu olarak sevmez ve saygı duymazsanız mesleği yapamazsınız. Dıştan bakıp çok paralar kazandığımızı düşünmeyin. Gece gündüz çalışan ve mesleki tatmini azalan hekimler için artık çalışmak güçleşmiştir.
Özellikle, üniversite hastanelerinde döner sermayelerdeki büyük bütçe açıkları bu kurumları yokluklar içinde bırakmıştır. Artık firmalar ilaçtan tutun da en yaşamsal malzemeye kadar bazı üniversite hastanelerine vermek istememekte, verse de uzun ödeme vadelerinden dolayı çok daha pahalı vermektedirler. Şimdi soru şu, bu eksiklerin ve yoklukların faturaları da hekime mi çıkacaktır? Henüz birçok meslektaşımız dalga dalga gelmekte olan tehlikelerin farkında değiller ve bunlara karşı savunmasız ve korumasızlar. Bunun yanı sıra da haklarımız ve sorumluluklarımızla ilgili bilgi eksiklikleri yabana atılamayacak kadar çoktur. Bilgilenme konusunda bazı dernekler ve kişisel çabalar değerlidir. Ancak, tıp fakültelerinde müfredata eklenecek “Sağlık Hukuku” dersi, hem hekimin bilinçlenmesine hem de haklarını savunmasına yardım edecektir.
Dünyanın en prestijli mesleği artık bu yönünü yitirmektedir. Hekimliğin prestiji hayata dokunmasından, yaşamı korumasından ibarettir. Mesleğin değeri insan hayatının değeri ile paraleldir. Hoyratça çiğnenen haklarımız ve uğradığımız şiddet bizi çok yaralamakta ve tüketmektedir. Benim gençliğimde de çok eksiğimiz vardı, hem de bugünle kıyaslanamayacak yokluklarla boğuşurduk. Fakat mutluyduk. Çok da kazanmazdık. Ama yine de mutluyduk; “Doktor” sözcüğünün duyulması ile insanların size saygısını görürdünüz. Ellerinize, gören gözlerinize, dinleyen kulaklarınıza özen gösterildiğini sezerdiniz. Bize ne oldu? Nasıl bu hâle geldik?
Bütün bu tablo içinde beni en çok üzen; hekimlerdeki tükenmişlik, geri çekilme ve yılgınlıktır. Vazgeçemeyiz! Her şeye rağmen mücadele etmek ve üretmek bizim görevimiz. Ettiğimiz Hipokrat yemini öncelikle kendimize verdiğimiz bir sözdür. Hekimler, ülkemizde hep öncü olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Son zamanlarda yargıda alınan kararlar da yüz güldürücü, umut vericidir.
Bir rubai ile yazıma son verirken, huzur dolu meslek hayatı dilerim her birimize.
DOĞMAK YENİDEN
( Mef’ûlü / mefâ’îlü / mefâ’îlü / feûl )
Hür olmalı insan kelebekler gibi hep!
Gönlünde çiçek açmalı yokken de sebep!
Bir gündü ömür geçti sabâdan geceye,
Doğmak yeniden her güne mümkün mü acep!
Dâi Dilek