Geçtiğimiz hafta, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü içine alan, kadın sorunları ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin, kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin, kadınların şiddetten korunmasına dair yeni yasanın en çok konuşulduğu hafta idi.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Merkezi de, 3 gün süren “Kadın Araştırmaları Sempozyumu” düzenledi. Sempozyumda doğal olarak konunun pek çok boyutu bilimsel olarak ele alındı. Anadolu Üniversitesinden bir müzik bilimcisi hoca da, Anadolu Halk Türkülerine yansıyan kadına yönelik şiddeti sundu. Kadına yönelik şiddetin dile getirildiği türkülerimizden biri de “Feraye”. Benim aklımda kaldığı kadarıyla türkünün öyküsü şöyle: Feraye’nin bir sevdiği vardır. Ailesi sevdiği ile evlenmesini hoş karşılamaz. Feraye sevdiğine kaçar. Bunu öğrenen ağabeyleri peşlerine düşüp Feraye’yi öldürür. Salondaki dinleyicilerden biri “İyi ama, burada asıl şiddete maruz kalan Feraye’nin sevdiği erkek. Feraye’nin ardından o üzülüp ağladı” demez mi? Artık “Pes” dedim. Daha konuyu algılamamız için pek çok fırın ekmek yememiz lazım. Kongre ve sempozyumlardaki oturumlarda bu tür durumların yaşanması ne ilktir ne de son olacaktır. Ben sadece ilgimi çektiği için paylaştım. Aslolan, konunun pek çok boyutunun bilimsel açıdan ele alındığı bu tür sempozyumların düzenlenmesi. Sempozyum için emeği geçen herkesi kutluyorum.
***
Yine aynı hafta içinde, beni hastanenin acil servisinden aradılar. Acil servise kocası tarafından dövülmüş, duygusal olarak durumu çok kötü bir kadın hasta gelmiş. Koca ortada yokmuş, kadın hastaneden tekrar eve dönerse daha büyük bir şiddete maruz kalacağı kaygısındaymış. Yani yaşamsal tehdit altındaymış. “Ne yapabiliriz?” diye sordular. Ben de, “Sosyal destek sağlanıncaya kadar yatış yapabilir misiniz?” diye sordum. Doğal olarak, bu yolu açmanın doğru olmadığı görüşündeydiler. Keza, sonra sürekli yatış endikasyonu olmadığı halde bu tür olguları yatırmak zorunda kalacaklardı. Ayrıca, kadının yatışını kabul eden klinik de yoktu. Tedavi ve kayıt tutma işlerini yapmışlardı. Şahsın polise başvurusu da vardı. O günün nöbetçi savcısı ile görüştüm. O da, “Ben polise, şiddet uygulayan eşin yakalanması talimatını verdim, ama bulamamışlar” dedi. Acil servis ekibi, hastanenin sosyal hizmet uzmanından yardım almayı planlamıştı. Sonucunu bilmiyorum. O ne kadar, ne yapabildi. Görüldüğü gibi hekim, polis, savcı vb. konuyla ilgili olabilecek herkes görevini yaptı, ama kadın yine ortada kaldı. Bulunamayan eşin her an ortaya çıkıp daha büyük şiddet uygulaması, hatta kadını öldürmesi işten bile değil. Demek ki, sadece ilgili mesleklerden kişilerin konuya duyarlı olması, bu konuda eğitim almış olması yeterli değil. Bu konuda kadının güvenliğini ve yaşam hakkını korumaya yönelik daha büyük politikalara ihtiyaç var.
***
Bir de olumlu bir örnek vermek istiyorum. Başka bir ilde ikamet eden bir kadın, eş şiddeti nedeniyle boşanma davası açar. Dava sürecinde babasının evine gider. Bir süre sonra baba, eşinden boşanmaması yönünde telkinlerde bulunmaya başlar. Telkinleri sonuç vermemiş olacak ki, mahkeme celsesinden birkaç gün önce kızını döver. Mahkemede hâkim yüzündeki, gözündeki morlukları sorar. Kadın anlatır. Hâkim olaya el koyar. Kızını dövdüğü için babaya da dava açılır. Bu arada Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü devreye sokulur. Kadın baba evine gönderilmez. O ilde, konukevi ya da sığınma evi olmadığından, bir otelde bir hafta kadar misafir edilip başka bir ilin konukevi ya da sığınma evine yerleştirilir. Ben kadınla karşılaştığımda kendisine iş bulmuş, sığınma evinden çıkıp kendine bir ev tutmuştu. Demek ki istenirse, çözüm yolları bulunabiliyor.
***
Bu arada, çocuklara yönelik şiddetin belgelendirilmesi ile ilgili olumlu bir gelişme oldu. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu, tüm adalet teşkilatına bildirdikleri bir karar aldı. Karar, özellikle cinsel şiddetin belgelenmesi açısından, yargı mensuplarının Sağlık Bakanlığına ya da üniversitelere ait çocuk koruma birimlerinden hizmet talep edebileceği üzerine idi. Ancak, çocuk koruma birimlerinin multidisipliner, usulüne uygun muayene ortamı ile görsel ve yazılı kayıt ve raporlama işlemlerinin yapılabileceği şekilde yapılandırılmış olması şartı da vurgulanmıştır. Adalet camiasındaki karar vericilerin bu noktaya gelmesinde üniversitelerinde bu birimlerin oluşturulmasına katkıda bulunan pek çok adli tıp uzmanı ve uzmanlık derneğinin katkısı olmuştur. Tüm emeği geçenlere teşekkür ederken, bu tür birimlerin yaygınlaşmasını diliyorum. Sevgi ve dostlukla…