Değerli okurlar merhaba, bundan sonraki süreçte eğitimde ve sporda güncel gelişmeler, spor eğitimi, spor tarihi gibi konularda düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Bilindiği gibi eğitimin en üst kademesi olarak nitelendirilen üniversiteler, sahip oldukları teknolojik altyapıyla bilim insanları, genç araştırmacılar, girişimciler ve diğer yetenekli bireyler de stratejik bir role sahiptir.
Üniversitelere tarihsel olarak bakıldığında, dünyanın en eski üniversitesi Ortaçağ’da (1158 yılında) kurulmuş olan Bologna Üniversitesi olarak ifade edilmektedir. O dönemde kurulan üniversiteler, devletlerden ve kiliseden koruma görmekteydi ve kendi özellikleri nedeniyle de güçlü yapılardı. İslam dünyasında da o dönemde medreseleri üniversiteler olarak değerlendirmek mümkündür. Ortaçağ üniversitelerinin sadece doğrudan bilim üretmeyi amaçlayan organizasyonlar olarak kurgulanmadıkları, toplumsal bağlamda öğrencilerin ve eğitimcilerin örgütlenmesini sağlayan meslek, ticaret ve şirket örgütlenmelerine de benzemekteydi. 19. yüzyıla gelindiğinde üniversiteler, bilgiyi aktarma görevlerinin yanında bilgiyi üretme / araştırma işlevini de üstlenmişlerdi. Günümüzde ise üniversiteler, sosyo-ekonomik kalkınmayı sağlamanın öncüsü ve mükemmellik merkezi olarak kabul görmektedir.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Enformatik Enstitüsü bünyesinde yer alan University Ranking by Academic Performance (URAP)’ın yaptığı araştırmada, dünyada en iyi üniversitelerin ABD, İngiltere ve Kanada gibi gelişmiş ülkelerde olduğu (Harvard, Oxford, Cambridge, Toronto Üniversitesi gibi) belirtilmektedir.
Tarihsel kronoloji ve günümüz yapıları değerlendirildiğinde, üniversitelerin temel olarak üç temel özelliğinin olduğu görülmektedir: “eğitim”, “araştırma” ve “toplumsal etki”.
Günümüz üniversiteleri artık hedeflerini eğitim, araştırma ve bilginin kullanımına yönelik dizayn etmekte, rollerini katma değer oluşturmada kullanmakta, yönelimleri küresel olmakta, örgütlenmelerini artık enstitü ve merkez odaklı düzeyde oluşturmakta ve yönetimlerini ise profesyonel yöneticilerden oluşturmaktadır. Bu kapsamda, geleceğin üniversitelerini şekillendirecek bazı etkenlerin ise “teknolojik gelişme”, “disiplinler arası işbirliği” ve “küresel rekabet” olacağı öngörülmektedir.
Üniversiteler kampüslerin içinde kaldıkça ekonomiye doğrudan katkısının olmayacağı, toplumdaki sahiplenme ancak “orada bir üniversite var uzakta, o üniversite bizim üniversitemizdir!” toplumsal kabulünün dışına çıkamayacaktır. Ayrıca, toplumdaki sosyal ve ekonomik gelişmenin içinde gereğince yer alamayacaktır.
Günümüzde üniversitelerle ilgili olarak sorulması gereken temel konu, “Ne tür bir üniversiteye ihtiyacımız var?” sorusudur. Çünkü bu sorunun cevabını devletler, toplumlar ve insanlar devamlı aramaktadır ve sorgulamaktadır.
Bu kapsamda, günümüz toplumunda üniversiteler, hizmet ettikleri bireylerin ve kurumların taleplerine göre kendilerini yenilemek durumundadır. Bölgesel (ve ulusal) ekonomik gelişmenin sağlanabilmesi ve söz konusu ihtiyaçların karşılanabilmesi için üniversitelerin “girişimci” olması artık bir zorunluluktur. Üniversiteler artık bilgi üreten, bunu sanayi-devlet iş birliğiyle üretime dönüştürebilen, toplumla bütünleşmiş, yaratıcı, girişimci, öğrenen kurumlar olma yolunda ilerlemek durumundadır.
Günümüzdeki değişim sürecinde üniversiteler branşlaşmak durumundadırlar. Bu konuda, Japonya’daki Tokyo Showa Tıp Üniversitesi bir örnek olarak verilebilir. Örneğin Batıda, bugün her tıp fakültesinde her ihtisas yapılamamaktadır. Bu nedenle, ulusal / uluslararası platformda, tekrardan sakınabilmek için üniversiteler arasında bir işbirliği yapılarak, bilgi iletişimi sağlanmalıdır.
Üniversitelerin geleneksel metotlarla amaç ve hedeflerini yerine getirmesi, bu kurumları maalesef ciddi şekilde erozyona uğratmıştır. Üniversite eğitimi aktarmacılığa dayalı değil, inşa ve senteze dönük olacak proje tabanlı sorgulama ve araştırma yaygınlaşacak yaparak öğrenme ve sanal gerçeklik ortamlarında yaşayarak öğrenme önem kazanacaktır.
Üniversitelerde fiziki yapılanmanın yanında, ağ tabanlı iletişime dayalı sanal yapılanma büyük önem kazanmıştır. Bu durum eğitimin maliyetini uzun dönemde daha da ucuzlatacaktır.
Üniversiteler yeniliklere, keşfe, buluşlara ve patent geliştirmeye birinci derecede önem vermek zorundadır; aksi halde başarısını ve kredisini kaybedecektir.
Lisans diploması daha çok herhangi bir bilgi kümesinde uzmanlaşmanın değil, hayat boyu öğrenmeyi, öğrenmenin, hem bağımsız hem de takım içinde çalışma alışkanlıklarını ve eleştirel düşünmeyi kazandığının bir göstergesi olmuştur / olacaktır.
Üniversitelerdeki araştırmalar, ağırlıklı olarak interdisipliner mahiyette olacaktır. Akademik alanlar arasındaki sınırlar giderek daha belirsiz hale gelmiştir / gelecektir.
Kısaca, üniversiteleri genel çerçevede devlet, toplum ve birey olarak bu şekilde anlamak gerekmez mi? Gelecek stratejilerimizi bu temelde oluşturmamız gerekmiyor mu?
Görüşmek dileğiyle…
1 yorum
Üniversite açmak hangi ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır?
Bir belde de üniversite açmak için ne gibi gereksinimler olmalıdır?
Üniversite açmak için gelişmiş ülkelerdeki standartlar neler olmalıdır ve o standartları tutturamayan beldelerimizde üniversite açılması önlenmeli midir?
Diplomalı işsiz üreten bir sistemde üniversite ne işe yaramaktadır?
Üniversiteler siyasi kadrolaşma üretmek yerine nasıl bilim üretir hale getirilebilir ya da getirilebilir mi?