İnsanlık yeryüzünde var olduğundan bu yana nüfus artışı yavaş bir seyirle ilerlemişti. Dünya nüfusu çok uzun yıllar 1 milyarı bulamamıştı. Oysa 1804 yılında 1 milyara ulaşan dünya nüfusu, 1987’de 5 milyarı aştı. 2022 yılı sonunda ise 8 milyara ulaşan bir dünya nüfusu öngörülüyor. Bu rakamların sağlıklı beslenme ile ilişkisi var mıdır diye düşünürsek, çok hızlı nüfus artışı ve çok yüksek nüfus beraberinde çok büyük miktarda gıda ihtiyacını getirmiştir. Binlerce yıldır geleneksel metotlarla üretilen doğal gıdaların ihtiyacı karşılamayacağı veya düşük gelir seviyesine sahip olanların bu gıdaları alım güçleri olmayacağı endişeleriyle yeni gıda üretim yöntemleri geliştirildi. İleri teknoloji kullanılarak yapılan modern gıda üretim tesislerinde, önceki dönemlerden farklı olarak; gıda boyaları, tatlandırıcılar, aroma vericiler, kıvam arttırıcılar, emülgatörler, koruyucular, lezzet arttırıcılar ve benzeri kimyasal içerikli birçok gıda katkı maddesi türü yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
Gıdaların genetiği değiştirildi. 1996 yılında ticari olarak başlayan GDO gıda üretimi çok kısa sürede yüzlerce kat artarak devam etmektedir. Günümüzde bütün bu metotlar da yetmemiş, yapay et gibi tamamen yapay gıdaların üretimi denenmeye başlanmıştır. Bu süreçte yeni nesil gıdaların insan sağlığına muhtemel etkileri çok önemli bir endişe kaynağı olarak önümüze çıkmaktadır. Gıdalardaki değişimler bunlarla sınırlı kalmadı. Gıdaları olduğu gibi tüketmek yerine, işleyerek ve ileri düzeyde işleyerek tüketmek giderek yaygınlaştı. Örneğin bir patates önce çok yüksek sıcaklığa maruz bırakıldı (kanserojen akrilamid oluşma riski), sonra Çin tuzu diye bilinen MSG (yüksek dozda obezite ve davranış bozukluğu riski) gibi çeşitli gıda katkı maddeleri eklendi. Bunlar da yetmezmiş gibi aşırı işlenmiş ürünün üretim sürecinde damar yapısını bozarak ölümcül kardiyovasüler hastalıklar oluşturabilecek trans yağ oluşum riski ortaya çıktı. Sonuçta ortaya çıkan cazip görünümlü patates cipsinin lezzetli olması için mide kanserinden, hipertansiyona kadar birçok ciddi hastalık riskini arttıracak tuz ilavesi yapıldı.
Üretilen aşırı işlenmiş gıdanın içerdiği riskler yetmezmiş gibi, ambalajına, nakliyesine ve muhafaza şartlarına bağlı olarak birçok yeni sağlık riski daha önümüze geldi. Cips örneğinden yola çıkarsak, üretim süreçlerinde yukarıda sayılan sıkıntıların hepsi yaşandı. Bilimsel araştırmalar ve tüketici hassasiyetleri dikkate alınarak bu risklerin bazılarına çözüm bulundu. Bazılarına da çözüm bulunmaya çalışılıyor. Dünyada buna benzer yüzbinlerce (ultra) aşırı işlenmiş gıdanın yaygın üretimi ve tüketimi sonucunda, obezite, insülin direnci, diyabet, kalp damar hastalıkları ve kanser başta olmak üzere birçok ölümcül hastalığın görülme sıklığı giderek artmaktadır. Gıdaların değişiminin sağlığımıza etkileriyle ilgili bu gidişata çözüm önermek oldukça zor ama imkânsız değildir. Detaylarını önümüzdeki yazıda paylaşacağım temel bazı prensipler belirlenerek büyük ölçüde sağlıklı beslenmek mümkün olabilir. Beslenmemizde temel bir yeri olmayan ve tüketmeye mecbur olmadığımız işlenmiş gıdalardan uzak durmak gerekir. Gıdaları en az işlenmiş ve en doğal halleriyle tüketmeyi tercih etmek gerekir. Gıda ürünlerini satın alırken içindekiler kısmını okumak ve en az riskli ürünü tercih etmek gerekir. Bunu sağlayabilmek için ise gıda içeriklerinin insan sağlığına muhtemel etkilerini araştırıp asgari bilgi sahibi olmakta fayda vardır. Son olarak, gıdaların insan sağlığına etkilerine dair spekülatif, bilimsel kaynağı meçhul bilgilere ve bunları dile getiren medyatik isimlere mesafeli olmalıyız. Güvenilir, bilimsel ve doğru kaynaklardan bilgi almak için çaba sarf etmeliyiz.
2 yorum
Çok Faydalı Bilgiler teşekkürler
Kaleminize sağlık hocam çok kıymetli bilgiler